28. Bölüm

787 79 25
                                    

Xiumin orda olmasaydı sanırım barda kırılmamış bardak bırakmayacaktık

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Xiumin orda olmasaydı sanırım barda kırılmamış bardak bırakmayacaktık. Şimdi bile buz gibi bakışlarını üzerime dikmiş her cümleme gözlerini devirerek Xiumin'nin yanında oturan Luhan, tek kelime etmeden olanları anlatmamı dinlemişti.

"Ne yapacağımı bilmiyorum Hyung" sesim ağlamaktan kısılmıştı. Ama Luhan hala beni suçluyordu. Gerçekten onu gözüm kapalı hükümete vereceğimi mi düşünüyordu.
"Kai bak, biliyorum... kaçıp gitmek çok hoş geliyor kulağa. Belki bu senin için mümkün olabilir. Ancak Sehun gidemez. Kris... o bir baba gibidir. Çoğu zaman onlara karşı çok şevkatlidir. Onları eğitir büyütür olgunlaştırır. En önemlisi ise onları korur. Konu cezalandırmaya gelince ise asla yumuşak bir baba olmamıştır. Kris hep son sözü söyleyen dediğim dedik baba oldu. Anlayacağın siz nereye giderseniz gidin Lay peşinizi asla bırakmaz. Birlilte gideceğiniz yerin mezar olduğundan emin olana kadar en azından."

"Sehun'a ne diyeceğimi bilmiyorum. Suho'ya evde bulduğum silahların raporunu göndermeyi de düşünmüyorum. Ancak kaçmak belki de tek seçeneğimiz hyung. Elimden geldiğince bu işi kısa tutacağım ama Sehun'nun haberi olmadan bir süre daha devam etmeliyim. Dosya kayıtlarını temizlemeden ona hiçbir şey anlatamam. Eğer olur da beni öldürürse kayıtları silecek kimse kalmaz."

"Ateşle oynuyorsun Jongin. Çok fena yanacaksın"
"Zaten yanıyorum görmüyor musun?"
"Sen yandığını sanıyorsun." Luhan yarım saatlik görüşme boyunca ilk defa konuşmuştu. Bütün soğuk bakışlarıyla beni süzdü. "Sehun gerçeği öğrendiğinde alnında 35 kalibrelik bir delik için yalvaracaksın KİM KAİ" Luhan'nın sesi de gözleri gibi buz gibiydi. Sehun'nun kullandığı silaha yaptığı göndermeyi sadece görmezden gelmek istedim.
"Sehun beni seviyor." Dedim birden. Neden bunu söyledim şimdi ben de bilmiyordum.
Luhan'nın kahkahası barda kayboldu.
"Sevdiği adam tarafından ihanete uğramak onu ne derece mahvedecek sen düşün o zaman."

Bu cümle beni başka bir karamsarlığın içine sokarken istemsizce kafamı eğdim.
"Yapma Lu görmüyor musun yeterince acı çekiyor."
"Acı mı? Peki ya Sehun? Adam hükümet ajanıyla evli çıktı resmen. Onu vermeyeceğini söylüyor ama ya bu bir oyunsa. Ya sadece bizi kandırmak için yapıyorsa. Bizden bilgi alıp kanıt olarak kullanmayacağını nerden biliyorsun? Bu konuşmanın ses kaydına alınmadığını nerden biliyorsun?"
"Biliyorum çünkü buna ihtiyacı yok. Ben ona her zaman istediği cevabı verdim."
"Artık can borcun yok ona karşı."
"Lu, can borcu için bilgi vermediğimi biliyorsun. Güvenmediğim kimseyle konuşmayacağımı"
"Minseok, güven zor kazanılan bir şeydir ve o güvenimi çoktan kaybetti." Bunlar Luhan'nın masayı terk etmeden önceki son sözleriydi.

Açıkçası içimdeki acı yetmezmiş gibi bir de onların arasını bozma fikri canımı sıkmıştı. Xiumin yorgun gözlerle bana baktı. Onun da canını sıktığını görebiliyordum bu durumun.
"Git hyung, ben başımın çaresine bakarım."
"Jongin." Xiumin'nin şefkatli sesine karşı kafamı kaldırıp gözlerine baktım. İlk defa bana Jongin demişti belki de "Sehun bu işi bırakamaz. Çünkü o artık adrenalin bağımlısı. Bu hareketlilik, koşuşturmaca, adrenalin... artık bunlar olmadan hayatında başka heyecanlar arayacak. Büyük ihtimalle çok içecek ve sürekli sarhoş olacak. Kaybettiği adrenalini tekrar yaşamak için kumara başlayacak. Bu sadece onun için geçerli değil de. Bunu ikinize de yapma." Arkasında tamamen bomboş bir kim Jongin bırakıp girmişti o da. Şimdi bu bar taburesinde tek başıma oturmuş bir yudum bile içmeden buğulanan kafamla girdiğim çıkmazda acaba duvarı patlatsam ölür müyüz diye hesaplamaya çalışıyordum. Kabul ediyordum. Belki ölürdük. Ama ikimiz birlikte ölürdük.

Klişe // SekaiWhere stories live. Discover now