15. Bölüm

697 86 5
                                    

Aklımdan beş dakika bile çıkmayan sevgilimi bir kere daha aradım. İki seferdir Baekhyun açıyordu ve bu canımı sıkmaya başlamıştı. Eğer bu seferde Baek açacak olursa kimseyi dinlemeden gidip Jongin'ni bulacaktım.

Telefon bu sefer telesekretere düşünce aramayı sonlandırdım. Jongin'nin numarasını tekrar aradığımda içimde kötü bir his vardı. Nihayet telefon açıldığında istemsizce kaşlarımı çatmıştım.

"Baekhyun eğer yine sensen kalkıp geliyorum oraya"
"Hunnie benim. Telefonuna cevap veremediğim için üzgünüm. Sürekli bir aksilik oldu ve biraz yoğundum. Seni çok özledim."
"Seni özledim diyerek kaçamazsınız beyfendi. Nasıl endişelendiğimi biliyor musun?!"
"Üzgünüm Sehun-ah~ ama yumuşaman için söylemedim onu. Seni seviyorum ve çok özledim seni. Sanırım biraz yaramazlık yapmış olabilirim. Geri döndüğüm de beni güzelce terbiye edeceğinden eminim."
"Kafamı karıştırıyorsun farketmedim sanma. Ve evet geri döndüğünde seni çok fena cezalandıracağım."

"Hunnie~?"
"Efendim"
"Sanırım sen beni özlemedin."
"Trip mi atıyorsun sen?"
"Evet sen beni özlememişsin. Bende burada oturmuş işim uzadı diye üzülüyorum. Sen beni özlememişsin bile."
"Jongin, hayatım, erken menapoz falan mı geçiriyorsun?"
"Bir de dalga geçiyor!"
Dudaklarımdan kaçan kahkahayı engelleyememiştim. Sinirlendiği zaman çok tatlı gözüküyordu. Onu göremesem bile nasıl gözüktüğünü biliyordum. Ve gözümün önüne kızgın bir Jongin belirince kendimi tutamamıştım.

"Kapatıyorum Oh Sehun."
"Oh Sehun?" Bir kahkaha daha firar etti dudaklarımdan. "Jongin, seni ne kadar çok özlediğimi biliyorsun. Sadece biraz yoğunsun ve ilgi istiyorsun. Bunu başından anlamadığım için üzgünüm hayatım. Seni seviyorum."
"Bende seni seviyorum ve gerçekten artık kapatmalıyım."
"Görüşürüz."
"Görüşürüz."

Jongin telefonu kapattıktan sonra içim rahatlamıştı. Yüzümdeki aptal gülümsemeyle ortak alana geri döndüm.

#Jongin

Sehun telefonu kapatır kapatmaz kendimi yatağa geri bıraktım. Kendimi öyle serbest bırakmıştım ki telefonun gittiği yeri takip bile edemedim.

"Kapattı mı?" Baek elinde bir bardak suyla kapıda gözüktüğünde söyledi.
"Evet" ağzımdan bu tek kelimenin bile nasıl çıktığına hayret ederek Baekhyun'nun bana yaklaşmasını izledim. Zehirden iyi kurtulmuştum ancak hiçbir şey yapacak halim yoktu. Bütün enerjimi de Sehun'la konuşmak için harcamıştım.
"Senin için oldukça yorucu geçmiş sanırım."
"Bir ara anlayacak diye çok korktum..." bekledim. Tek seferde birden fazla cümle henüz gücümün yettiği şeyler içinde değildi. "Neden iç sesimi duyamıyorsun ki"

Chanyeol'un kahkahası odayı doldururken ikimiz de kapıya bir bakış atmıştık. Chanyeol bir iki adımda yatağa ulaşıp kenarına oturdu.
"Nasılsın diye soracaktım ama bıraktığımdan iyi duruyorsun."
"Bıraktığında nasıldım?"
"Gözünü açamıyordun. Şimdi konuşmaya başlamışsın."
"Bu ne zamandı?"
Baek kolundaki saate baktı ve Chanyeol yerine cevap verdi. "5 saat önce"
"Ben burada ölüyorum. Sen nerelerde geziyorsun be hayırsız"

Chanyeol'un tok kahkahası odayı doldurdu tekrardan. "Yeni yakışıklı hedefimin beşindeydim. Bu sabah sizin Dmitri'yle buluştu."
"Dükkanda mı?" Derken doğrulmak için öne doğru hamle yaptım ama daha kafamı kaldıramadan yastığa geri düştüm.
Bu sefer Baekhyun ve Chanyeol'un kahkahası birlikte kulaklarıma ulaştı. İkisinin bu kadar eğlenmesi ne güzeldi. En azından içimizden birileri keyifliydi.
"Sen yatıyorsun Kai" dedi Baekhyun ve Chanyeol'u yataktan uzaklaştırıp güzelce yatmamı sağladı. "Uyuyup gücünü topla sonrada o keskin nişancının kıçına tekmeyi basalım."

Sözünü bitirdikten sonra Baek alnıma belli belirsiz bir öpücük bıraktı. Sehun'nun öpücükleri gibi değildi. Daha çok anne şevkati barındırıyordu. Beyin hücrelerim sanki bu öpücüğü bekliyormuşcasına kendini uyku moduna aldığında duyduğum son şey Baekhyun ve Chanyeol'un konuşmasıydı.
"Beni de öpmen için zehirlenmem mi gerekiyor?"
"Zevzeklik etme Yeol. Senden birazcık ciddiyet istiyorum. Kai durumu iyiye gitmiyor."

#Sehun

"İçimde hala kötü bir his var Lu"
Luhan elindeki silahı hedefe doğrulturken "hiçbir şey duymuyorum" diye bağırdı.
"Sende ne kötü bir arkadaş oldun be" diye kendi kendine söylenirken Luhan atışını yapmış, kulaklıklarını çıkarıyordu.
"Ne diyorsun sen Sehun? Kulaklıktan hiçbir şey duyulmadığını biliyorsun."
"Gerçek hayatta kulaklık kullanıyorsun sanki"
"Gerçek hayatta sesin çarpıp geri geleceği duvarların içinde atış yapmıyorum."
"Evet her neyse."

Luhan elindeki silahı masaya bırakıp masaya yaslandı. "Söyle hadi ne oldu?"
"Jongin'le konuştum."
"Yaşıyor mu?!"
"Tabiki yaşıyor Luhan. Saçma sapan konuşma. Ağzını hayra aç!"
"Kusura bakma da ortalıkta Jongin ölmüş gibi dolaşan da sensin yani"
"Günlerdir onunla konuşmamıştım. İçimde kötü bir his vardı. Ama sen ne anlarsın?"
"Yaşıyorsa bu tipin ne o zaman?"
"Bilmiyorum. Sesi yorgun geliyordu."
"Yoğun olmalı. Çok çalıştığı için yoruluyordur."
"O da öyle dedi"
"Tamam işte hala neyi kafana takıyorsun?"
"Ona kaç defa dedim çalışma diye. Ama yok! İlla çalışacaktı."
"Jongin sana ayıp etmiş bildiğin. Kiralık katil maşınla torunlarına bile bakardın sen."
"Dalga geçme benimle!"

Luhan yüzündeki sırıtışı bozmadan kulaklıklarını tekrar taktı ve silahını eline aldı. Dönüp bana göz kırptıktan sonra tekrar atış yapmaya başladı. Ona sadece gözlerimi devirdim ve atış alanında onu yalnız bıraktım. Biran önce eve dönmek istiyordum. Jongin'nin de benimle birlikte Rusya'da olduğunu biliyordum ama yine de eve dönmek istiyordum. İçimdeki o his her neyse eve gidince geçecekmiş gibi hissediyordum. Jongin'i kollarımın arasına almak istiyordum. Tanrıyla aramda çok kuvvetli bir bağ yok, kabul ediyordum. Ama yalvarıyorum orada biri varsa beni dinleyen Jongin iyi olsun, lütfen.

***

Uzun bir ara oldu biliyorum ve saçma sapan da bir bölüm yine. Hadi bunu geçiş bölümü olarak sayalım 😉 ben de hemen yenisini yazmaya başlayayım

Klişe // SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin