16. Bölüm

800 95 23
                                    

#Jongin

Kabul ediyorum ki bu zehirlenme işi fazla uzamıştı. Vücudum çoktan zehri dışarı atmalıydı ama ben hala yataktan kalkamıyordum. Bu durum sinirlerimi bozuyordu. Ayrıca bu da yetmezmiş gibi Baek ve Yeol birlikte göreve gidiyordu. Benim hedefimi izlemeye... Benim... BENİM... Bu benim dosyamdı ama ben sadece yatakta yatıyordum. Ve zehirden ölmediysem bile sıkıntıdan ölüyordum. Bakın gerçekten ölüyordum. Arada bir Sehun'la görüşmelerim dışında konuşacak kimse yoktu. Kaldı ki Sehun'nun sesi bir garip geliyordu ve bu da beni huzursuz ediyordu. Biran önce kalkıp evime dönmek istiyordum.

Bilmem kaçıncı uykumu bölen zil sesiyle el yordamıyla telefonumu buldum.
"Evet?" Kim olduğuna bakmadan açmıştım telefonu.
"Jongin?"
"Luhan?! Sehun'a bir şey mi oldu?" Yatakta hızla doğrulduğum için kafama saplanan ağrıyla tekrar yatağa düştüm.
"Tanrım siz ikiniz beni kanser edeceksiniz bir gün. Sehun da her telefonu Jongin'e bir şey mi oldu diye açıyor. Bu ne negatiflik ya!"
"Mesleğim gereği ona sürekli bir şey olacak diye korkuyorum Lu"
"Hah! Bu kadar korkuyorsan ondan ayrıl. Zaten başından niye onunla evlendin ki. Madem onu tehlikeye atacağını biliyordun"
"Luhan ben... yapamam. Onsuz yaşayamam."

"Ne demiş Oscar Wild: 'Çünkü herkes sevdiğini öldürür; korkak olan öpücüğüyle; cesur olansa kılıcının darbesiyle...' " Luhan susunca aramızda bir sessizlik oluştu. Sonunda konuşan yine Luhan oldu. "Ve Jongin, afedersin Kai, Sehun korkak değildir."
Kaşlarımı istemsizce çattım. "Ne???"
"Ben nasıl olduğunu merak ettiğim için aramıştım. Konuşabildiğine göre iyileşiyorsun. Sakın tamamen düzelmeden koreye dönme. Sehun bir tuhaflık olduğunu fark etmesin." Ve bu sözlerin ardından hat kesilmişti. Geride şaşkın şaşkın telefona bakan bir ben bırakmıştı. İşte o anda kaşlarımı çattığımı fark etmiştim.

Luhan ne demek istemişti anlamamıştım. Evet Sehun benim tanıdığım insanlar içinde tartışmasız en cesuruydu ki ben birçok ajan tanıyordum. Yani Luhan, Sehun'nun beni öldürdüğünü mü ima etmişti. Ama burada onu öldüren kişi ben değil miydim? İçeri tıktığım adamların hepsi onun için tehlike değil miydi? Tabiki Sehun'la evli olduğum tamamen bir sırdı. Yine de Baekhyun, Chanyeol, Suho evliliğimi biliyordu. Xiumin de biliyordu, Luhan da aynı şekilde. Ve bu liste gittikçe artıyordu. Bir gün bu bilgi dışarı sızacaktı. O zaman Sehun'u nasıl koruyacaktım. Lu haklıydı ama ben bir korkaktım.

***

Bir hafta olmuştu Rusya'daki tatilim. Artık ayaklanmıştım da. Yatakta olduğum süre boyunca Baek ve Yeol ikinci bir plan üzerinde çalışmışlardı. Baek sürekli bana buldukları yeni şeyleri ve planın gidişatındam bahsetmişti. Keşif gezilerine katılamasam da oradaymış gibi her şeyi biliyordum. Yine de canım sıkkındı. Bu vakada canımı sıkmaya başlayan bir şeyler vardı. Belki Lu'nun telefonda söyledikleriydi canımı sıkan. Belki başka bir şey yine de eve dönmek istiyordum.

"Hey Jongin?"
"Efendim?" Daldığım düşüncelerimde  sıyrılıp Baek'e döndüm.
"Geldik."
"Neden bende Chanyeol'la gidemiyorum?"
"Çünkü hastasın"
"Saçmalamayın ben iyiyim."
"Asıl ben niye seninle gelemiyorum." Bu sefer Baek isyan eder gibi söylemişti.
Chanyeol ikimize de gözlerini devirdi. "Sen saha ajanı değilsin. Sen de daha iyi değilsin. Bense saha da tek başıma da çalışan bir ajanım."
"Asıl ben sahada yalnız çalışan bir ajanım" diye homurdandım Chanyeol arabadan çıkarken.

Baek eline aldığı kutudaki kulaklıklardan birini bana uzattı. Somurtarak kulaklıklarını taktım. Baek bilgisayarın başındayken ben camdan hala görüş açımda olan Chanyeol'u izliyordum.

Plan basitti aslında. Chanyeol müşteri gibi dükkana girip Dmitri'ye kaçak mallardan birini soracaktı. Dmitri ilk seferde chanyeol bir yabancı olduğu için bilmiyormuş ayağına yatacaktı. Bunun üzerine Chanyeol iyi bir para teklifi yapacaktı. Dmitri ya da başka bir kaçakçı olsun, hepsinin bir para değeri vardı ama bir teminat olmadan asla konuşmazlardı yabancıya. Bu yüzden Chanyeol Kris'in adamlarından buraya yönlendirildiğini söyleyecekti. Dmitri, Kris'in adını duyduğunda uygun fiyata Yeol'a satış yapmayı kabul edecekti. Ve Yeol arka tarafa girdiği zaman bulduğu her yere ses cihazları ve küçük kameralar koyacaktı. Sonrası Baek'in mükemmel teknoloji yeteneğine kalıyordu. Ve plan bir yere kadar tıkırında gidiyordu. Chanyeol içeri girene kadar yani.

#Chanyeol

Dmitri'nin peşinden karanlık bir koridordan geçtim. Tekrar ışığa çıktığımızda kendimi kocaman bir depoda bulmuştum.
"İstediğin silahı bütün olarak elimde bulundurmuyorum. Çalıntı mallarda bu çok riskli bir şey. Tabi sen bunu zaten biliyorsundur."
"Ah... Tabi"
"Ne zamandan beri kaçak mallarla ilgileniyorsun."
"Oldukça yeniyim"
"Ne için istiyorsun bu silahı?"
"İntikam işi"
"Yenisin ama çok konuşmaman gerektiğini biliyorsun."
"Zor yoldan öğrendim."

Dmitri demir bir çantayı raftan indirirken bana gösterdiği yerde oturmuş onu bekliyordum. Bu sırada oturduğum koltuğun altına bir dinleyeci yerleştirdim.

"Söylesene Dmitri, Kris'den başkasıyla çalışmıyor musun?" Dedim önüme bıraktığı çantayı açarken.
"Sayılır."
"Yazık olmuş. Güzel mallar bunlar."
"Keşke o fasulye sırığı farkında olsa ona bahşettiğim şeyi."

Burdan sonrası o kadar hızlı olmuştu ki patlayan silahın sesini ne zaman duyduğumu hatırlamıyordum bile. Biran önümdeki Silaha bakıyordum ve bir saniye sonra ayaklarımın önünde yatan Dmitri'nin cesetine... alnının ortasından vurulmuş ceset...

Hiç beklemediğim anda gerçekleşen olayla hızla etrafıma bakındım. Ve işte o sırada göz göze geldik onunla. Kris'le... Gözleri buz gibi bakıyordu. Ejderha lakabına yakışır bir asaleti vardı. Yanındakiyse Kris'in yanında oldukça kısa duruyordu. Yüzündeki maske ve şapkadan yüzüne dair hiçbir veriye sahip değildim. Baek'in endişeli sesi içerde ne olduğunu sorsa da şuan korkmuş bir çaylağı oynadığım için donup kalmış gibi yapıyordum. Kris'in yanındaki çocuk, geyik olmalıydı. Tam ortasından vurduğunu göz önünde tutulursa... ayrıca ortağının çok daha uzun olduğunu biliyordum. Yüzünün çok güzel olduğunu söyliyorlardı. Kafasında şapka olması ne şansızlıktı. Ve silahını hala indirmemişti, bu şansızlık değil meslek tehlikesiydi.

"Arkamdan konuşmak ayıp değil mi Dmitri?" Kris ne ara yanıma yaklaşmıştı bilmiyorum ama şuan ölü bedenle konuşuyordu. "Ve sen?" Şimdi sıra bana gelmişti işte. Sesini duyar duymaz irkildim. Yani öyleymiş gibi yaptım demek isterdim ama gerçekten irkilmiştim. Baek'in endişeli sesi bana hiç yardımcı olmuyordu ayrıca.
"Sana Dmitri'yi söyleyen adamım kim?"

Bana dönen bakışlardan hızla sıyrılıp rolüme büründüm. Yüzümde hızla kızgın bir ifade belirdi. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?! O pezevenk ölmeyi hak ediyordu ama daha fazla acı içinde ölmesini tercih ederdim."
"Sen bana mı bağırıyorsun?" Kris'in yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Hiç bana bakma Kris ben de kendime şaşırmıştım.

"Yani şu kısa olana da kızıyor olabilirim ama emri sen vermişsin gibi duruyor." Sesimdeki alayı gizlemeye çalışmadım. Kris'i kızdırdığımın farkındaydım ama elimde değildi. Her türlü ölecektim zaten.

"Kiminle konuştuğunun farkında mısın ufaklık?" Yüzünde yamuk bir gülümseme oluştu. Silah onun elindeydi tabi o gülecekti.
"Ufaklık mı?! Bana baksana sen? 1.85 boyum var benim!"
"Patavatsız ve bir o kadar da hırçınsın. Bunlar seni öldürür ufaklık. Şimdi söyle sana Dmitri'yi hangi adamım söyledi?"

"Hiçbiri! Seni tanımıyorum bile. Bak Dmitri denen şerefsiz Amerika'da babama büyük bir kazık attı. Bütün malları aldı ve kaçtı. Paralarını ödemediği yetmezmiş gibi bir de buluşma yerini polislere ihbar etmişti. Babam ve adamları şuan içerde. Aylardır onu izliyordum." Dmitri'nin cesedine iğrenerek baktım. "Bütün intikam planlarımın içine ettin yani"

Kris'in kahkahası depoda yankılandı. "En sevmediğim şey intikamımın engellenmesidir. Bu yüzden izin ver telafi edeyim."
"Nasıl?! Adam öldü be!"
"Babanı dışarı çıkarmak istiyorsun değil mi?"
"Evet"
"Güzel sana yardım edeceğim."

İşte şimdi sıçmıştık.

Klişe // SekaiWhere stories live. Discover now