3. Bölüm

1K 112 10
                                    

"Siktir" Luhan'nın sözleriyle gerçek dünyaya dönen Sehun kaşlarını çatıp ne var diye dudaklarını kıpırdattı.
"Hedefimiz kafeye girdi"
Luhan'nın ağzından da bir kere iyi bir kelime çıkmıyordu ki.

"Bebeğim?"
"Hıh?"
"Neden şirkete geçmiyorsun. Birazdan yanına gelirim. Dışardayım"
"Neden kafeye gelmiyorsun?"
"Çünkü orada Taemin de var"
"Pekala" Jongin'nin sesi bıkkın geliyordu.
"Ve bana gözlerini devirme"
"Sen nasıl?"
"Seni seviyorum"
"Ben de..." Jongin'nin başka bir şey söylemesine izin vermeden telefonu kapattım ve dürbünden masaya geri dönüşünü izledim.

Benim telefonu kapamama saniyeler kala uydu telefonu çalmaya başladı. Bizi uydu telefonundan arayacak tek bir kişi vardı ve Luhan hoşnutsuzca bakarak telefonu açmayı reddetti. Kendi telefonumu bırakıp uydu telefonuna uzandım.

"Kris?"
"Neyi bekliyorsun? Adam çoktan ölü olmalıydı"
"Hedef bir kafeye girdi az önce"
"Yani?"
"Siviller var"
"Evet her zaman olurlar?"

Benim cevap vermeme izin vermeden elimdeki telefonu çekti Luhan.
"Jongin de kafede şuan"
"..."
"Hedefin kafeden çıkmasını bekleyeceğiz. Çıkar çıkmaz işini hallederiz"
"..."
"Evet farkındayım"
"..."
"Kris sen de en az benim kadar biliyorsun ki Sehun ne ateş edecek ne de benim ateş etmeme izin verecek. Yani istesen de istemesen de hedefin çıkmasını bekleyeceğiz."
"..."
"Anlaşıldı"

Ben Kris'in dediklerini duymadığım için gergin bir şekilde Jongin'e bakarken Luhan konuşmayı bitirip uydu telefonunu çantaya attı. Uzanıp bıraktığı yerden dürbünü aldı.
"O adamı kimseye zarar vermeden öldürebiliriz"
"Evet"
"O zaman neden bekliyoruz?"

Neden bekliyorduk? Ben de bilmiyordum. Sadece Jongin'nin de orada olması gerilmeme sebep olmuştu. Hedefim bir savcı da olsa oldukça pis işlere bulaşmış bir savcıydı. Üstüne üstlük Kris e bulaşacak kadar aptal bir tanesiydi. Hani bir ihtimal kurşundan kurtulur da kendini korumak amaçlı ateş etmeye başlarsa ve o hengamede Jongin yaralanacak olursa ilk işim o savcıyı sonra da Kris'i öldürmek olurdu.

Luhan'a cevap olarak sadece omuz silktim ve hedefi izlemeye başladım. Nasıl olsa orada fazla durmayacaktı. Yaklaşık bir buçuk aydır hedefimizi izliyorduk. Her gün aynı saatte bu kafeye uğrayıp kahvesini alıyor ve içerde çok durmadan kahvesiyle çıkıyordu.

Tahmin ettiğim gibi adam çıkış kapısına doğru ilerlediğinde ellerimi tetiğe yerleştirip temiz bir açı yakalamak için hazırlandım.
"Bekle!"
"Yine ne var?"
"Hiç. Sadece seninle dalga geçiyorum" Luhan dürbünü çantasına atarken keyifle gülümsedi.

Gözlerimi devirmeden duramadım. Boynumu kıtlattım ve ardından tekrar hedefime kilitlendim. Kafeden çıkmasını bekledim. Elim tetikte hazır bir şekilde beklerken hedefimin kapıdan çıkmasıyla tetiğe bastım. Hızla yerimden doğruldum. Ben silahı ayaklarından kurtarırken Luhan ayakları çantaya yerleştirdi. Silahı da yerleştirdikten sonra dışarıdan gitar çantasına benzeyen çantayı kapatıp bulunduğumuz yerden hızla ayrıldık.

#Jongin

Sehun'la konuşmamdan sonra Taemin'nin yanına geri döndüm.
"Sehun hala benden hoşlanmıyor değil mi?"
"Saçmalama" dedikten sonra eğilip kahvemden bir yudum aldım. Taemin bana cevaben bir kahkaha attı ve o da kahvesinden bir yudum aldı.
"Gülmesene. Sehun sadece yeni insanlara pek alışamıyor"
"Hmmm"

Kahvemin son yudumunu da içip kalkmayı teklif edecektim ki aşağı kattan bir çığlık sesi yükseldi. İnsanlar merakla camlara ve merdivene doluştu. Taemin'le gözlerimiz buluşunca ikimizde kaşlarımızı çatmıştık. Birlikte yerimizden kalktık ve kalabalığın içinden kendimize yol açarak aşağıya indik.

İnsanların odaklandığı yere baktığımda yerde yatan ceseti gördüm. Yanı başımda Taemin'nin irkildiğini gördüğümde daha fazla yaklaşmasam daha iyi olur diye düşünerek olduğum yerde dikilmeye başladım. Kaldırıma yığılmış bedenin alnının tam ortasından tek kurşun izi vardı sadece. Kai ve Baekhyun'nun yeni vakasına oldukça benziyordu. Nasıl olsa Suho olayın dosyasını ona gönderecekti. O zaman daha ayrıntılı bakabilirdim.

Çok geçmeden polis olay yerine gelip herkesi dağıttığında Taemin'le şirkete doğru yürüyordum.
"İyi misin Tae? Solgun görünüyorsun"
"Kusmadığıma dua et" derken gülümsemeye çalıştı Taemin. Daha sonra açıklamak için devam etti "Kan tutar beni"
"Anladım" telefonum çalmaya başlayınca izin isteyerek telefonumu açtım.

"Baek, bir sorun mu var?"
"Merkezden gelen çağrıyı almadın mı?"
"Ahh hayır, şey... şuan dışardayım çantam ofiste bıraktım."
"Sen nasıl sorumsuz birisin. Biri çağrıyı duyup telefon diye çantana bakmaya kalksa? Suho bu sefer seni Kuzey Koreye gönderirdi."
"Ağzını hayra aç be!"
"Sen yalnız çalışırım ben derken bunu mu kast ediyordun?"

Ben Baekhyun'la konuşurken çoktan şirket binasına gelmiş asansöre binmiştik. Taemin ineceği kata geldiğinde birbirimize gülümseyerek vedalaştık. Kendi odama doğru ilerlerken Baekhyun'la konuşmaya devam ediyordum.

"Geldim işte ofise, söylenip durma"
"Söylenmiyorum. Sadece dikkatsiz davranıyorsun"
"Sen niye aramıştın beni?"
"İsimsiz hedefimiz bu gün yine iş başındaymış"
"Evet kurbanın anlının ortasında tek kurşun deliği vardı. Ortalıkta kovan gözükmüy-" odama girer girmez Sehun'la karşılaşmamla sözüm yarıda kaldı.
"Kai?" Bir an yakalandığım hissiyatı beni ele geçirirken Baekhyun'nun ahizedeki sesini boğuk duymuştum.
"Seni sonra aramama ne dersin Baek" kendimi toparlayıp telefonu kapattım.

Benim koltuğuma oturmuş Sehun'nun yanına gidip masaya yaslandım.
"Baek... hmm" işaret parmağını çenesine vurdu. "Şu muhabir köpek yavrusu değil miydi o? Baekhyun?"
"Evet o. Bu gün seninle konuştuktan sonra kafenin önünde biri öldürüldü. Baekhyun da habere atanmış. Görgü tanığı olarak bana bir şeyler soruyordu" gülümsemeye çalıştım.
"Biri mi öldürüldü" Sehun endişeli bir şekilde ayaklandı. "Sen iyi misin?"
"Bilmiyorum sanırım biraz kötü hissediyorum"
"Başın mı dönüyor? Şimdi fark ettim de solgun görünüyorsun. Cesetten mi etkilendin sen?" Sehun tek nefesde bir sürü soru sıralarken gülümseyerek onu kalktığı yere oturttum ve kucağına yerleştim.

"Hıhı çok korktum. O kadar korktum ki bütün yolu Taemin'nin boynuna kafamı gömerek geldim" Sehun'nun biçimli kaşları birden çatıldı. Ne zaman beline koyduğunu bilmediğim elleriyle tutuşunu sıklaştırdı. Bu haline kahkaha atmadan duramadım. "Sakin ol şampiyon. Öyle bir şey olmadı" konuşurken aynı zamanda ensesindeki saç tutamlarıyla oynuyordum.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Tek kaşını kaldırarak sordu Sehun.
"Çok yaramaz oldum bu gün değil mi? Sanırım büyük bir cezası hak ediyorum"

Başımı hafif yana yatırıp Sehun'nun dudaklarına doğru eğildim.

Palme yayınlarının sunduğu Klişe reklamlardan sonra devam edecek... 😙

Klişe // SekaiWhere stories live. Discover now