1.5

8.5K 610 354
                                    

Gözlerimi yavaşça araladım ve tavana bakarak uyuya kalmış olmanın verdiği etkiyle tavanı izlemeye başladım. Gözlerim birbirine yapıştırıcı ile yapıştırılmış etkisi yarattığı için tekrar uyuma istediğini bütün vucudumda hissediyordum ama kalkmam gerekiyordu.

Ah! Yong ile bulusacaktım ben! Ya gec kaldıysam?! Ben hayatta erkenden kalkmam ki kendi kendime?! Kesin saat öğleden sonra 4 falan oldu ya?! Kac bu saat?!

Bir hızla sag tarafa doğru döndüm ki burnumun bir seye çarpmış olması üzerine iki saniyeligine de olsa şaşkınlıkla durdum.

Ah doğru ya, dün gece koltukta uyumustum ben. Tabi, saga doğru dönersem burnum koltuga çarpar. Ama.. dün gece Yoongi beni yataga taşımamış mıydı? Hatta sey de demişti. Ben sandığın gibi biri degilim.

Rüya mı gördüm. Cidden rüya görmüş olabilir miyim? Bu durumda uyanmamın tek açıklaması saçma sapan bir rüyadan daha iyi açıklanamazdı. Ama.. degildi. O kadar net hatırlıyordum ki her şeyi. Rüya olma ihtimali hala mantıklı gelmiyordu.

Yavaşça bakışlarımı sola doğru çevirerek duvardaki saatime kaydırdım ve daha saatin sabah 10 olduğuna kısa bir süre sevindim. Geç kalmaktan ya da beklemetilmekten nefret ettiğim için bu konular konusunda hep böyle olurdum. Sanki bir saat gibi, erkenden uyanırdım hep.

Bakışlarımı duvardaki saatten çekerek yatağımda yatmakta olan Min Yoongi'ye çevirdim. Yorganı üstüne kadar çekmiş, yüzünü cok az görebilecegim bir sekilde yatıyordu. Ama dudağının sarkmış olduğunu buradan bile fark edebiliyordum. Bu ayrıntıya hafifçe gülümseyerek bakışlarımı tektar tavana çevirdim.

Hala biraz daha uyumak için zamanım vardı aslında. Istersem belki birazcık daha uyuyabilirdim ama emindim ki, uyursam uyanmam o kadar kolay olmazdı. Kalkmak zorunluluk haline gelmişti yani. Ellerimi havaya kaldırarak hafifçe esnedim.

Bir hızla koltukta yatar pozisyondan oturur pozisyona geçtim ve bos bos etrafa bakmaya başladım. Okula giderken de yaptığım bir şeydi bu. Hayatı sorgulama anı da diyebilirdik buna.

Gözlerimi ellerimle ovaladım ve ayaklarımı koltuktan sarkıttıktan sonra bir kere daha esneyerek ayaga kalktım. Bir süre daha durdum ve ardından yavaş adımlarla Yoongi'ye doğru ilerlemeye başladım. Aslında bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama, kısa bir süreliğine de olsa bakmak istemiştim. Nasıl uyduğunu merak etmistim. Bunun da nedenini bilmiyordum, ama etmistim işte.

Birkaç adımla tam dibinde bittigimde yüzümdeki kasların istemsizce gülümseme aşamasına doğru ilerledigini fark ettim. Bu, gülen bir çocuğu gördüğünde uyanan gülümseme hissiyatı gibi bir seydi. Engel olamıyordun işte.

Yüzüne bakmaya devam ettim. Dağılmış saçları yüzüne parça parça dağılmıştı. Dudagı hafifçe sarkıyordu ve burnundan derin derin nefesler alıp veriyordu. Muhtemelen derin bir uyku dönemi içindeydi. Öyle kolay uyanacak gibi gözükmüyordu ki onu uyandırmak isteyen de yoktu.

Kabul etmem gerekiyordu ki, çok tatlı gözüküyordu. Evet belki ondan ciddi anlamda nefret ediyor olabilirdim ama değişik bir seyler vardı. Ona karşı tam olarak nefret duygusu hissedemiyordum asla. Belki de bana az da olsa yaptığı iyiliklerden kaynaklınıyordu. Yani, Bay Jung'u dövmesi dışında bana kötülükten başka hiçbir sey yapmamıstı ama, yine de nefret edemiyordum ondan.

Bir adım daha attım ona doğru. Yakından bakmak istemiştim. Sonuçta bir insan en çok uykusunda masum görünürdü. Dışarıdan bakan biri asla anlamazdı onun ne kadar kötü ya da iyi olduğunu. Yoongi'de öyle gözüküyordu. Tam anlamıyla masum, tatlı biri gibi gözüküyordu.

Daha da yaklaştım ki bir anda gözlerini açması ve beni kolumdan yakalayarak üzerine doğru çekmesiyle küçük bir çığlık çıktı ağzımdan. Anında elleri ağzımı buldu ve sıkıca kapattı. Tabi ki kapatacaktı. Kim bilir annemler duyarak odaya gelse ne düşürlerdi?

MASK | min yoongiWhere stories live. Discover now