mk #25

1.3K 118 62
                                    

Geç gelen bölüm için üzgünüm, bir türlü yazma hevesim gelmedi. Bundan sonra öyle yapmamaya çalışacağım ama sınav haftam bittikten sonra bölüm gelecek yani iki hafta sonra :/

Keyifli Okumalar! 🖤

*

-Yazar Anlatımı-


İlkbaharın son yağmuru yağıyordu şimdi dışarıda. Kapatılması akla gelmeyen pencere ise ılık rüzgarı davet ediyordu içeriye. Bundan kimse şikayetçi değildi.

Ne dizlerinin arasına aldığı kafasıyla sallanan Ekin, ne de elleri kolları bağlı, donuk gözlerle duvara bakan Belgin.

Rüzgarın yangını söndürecek gücü yoktu, onların da bu yangını kaldıracak. Yine de, söndürmek için çaba sarf etmiyorlardı.

Dün yaşanan olaydan sonra ne yapacağını düşünüyordu durmadan Ekin. Bir çıkış yolu daha arıyordu. Bulamayınca ise çıldırıyordu.

"Ekin," Fısıltı gibi çıktı sesi genç kızın. Yine de birkaç saattir sessizliğin hüküm sürdüğü odada, Ekin duyabilmişti.

Birkaç saat önce bu odaya girdiğinde ismini seslenseydi, anında ona bakmasına yetmezdi. O fısıltı gibi çıkan seste bir şey buldu. Sevdiği kadını, yardım isteyen kız çocuğunu.

Buğulu ve kırmızı gözleriyle Belgin'e bakarken genç kızın ne diyeceğini bekliyordu. Belgin de, Ekin'in gözleri ile eşdeğer kırmızılıkta ve ıslaklıktayken hıçkırdı sadece.

"Özür dilerim." Ardından gelen haykırarak ağlama isteğine dayanamamıştı ve bağlı olduğu sandalye bile zor taşır hale gelmişti onu. Başını öne eğdi, gözyaşlarını yağmur gibi ardı ardına ve kirleri temizlemek niyetine akıttı. Onlar aktıkça, içindeki kir akacak sandı.

Ekin bu görüntüye dayanamadı. Yangının ortasındaki kalbine inen yağmurları hissetti. Suyun bile söndürmeye yetmediği ilk yangındı bu.

Genç kızın yanına sürünerek gitti ve bağlı olduğu sandalyeden çözdü. Özgür kalan bedeni ile kendini Ekin'e bıraktı. Genç kızın hemen önünde bağdaş kurarak otururken kucağına indi Belgin. Kendini taşımaya gücü yoktu, kendinden büyük acılarla savaşıyordu.

"Sana yaptıklarım, çektirdiğim her acı için bin defa özür dilerim." Kolları boynuna sarılıyken kulağına fısıldadı Ekin'in. Sanki odada onlardan başka birileri vardı da, duyulmasından korkar gibi konuşuyordu.

Boynuna sarıldığında canı yanmıştı Ekin'in. Dün Mayıs ile savaşırken boynundan yaralanmıştı ve şimdi Belgin bunlardan habersiz sımsıkı sarılıyordu ona. Canının yandığını belli etmedi fakat dudağını ısırıyordu ses çıkarmamak için. Ağzından kaçan hıçkırıklara ise engel olamıyordu.

 Ağzından kaçan hıçkırıklara ise engel olamıyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Bir şey söyle, lütfen konuş Ekin. Beni böyle çaresiz bırakma, ne düşündüğünü söyle lütfen!" Kullandığı kelime gibi çıkmıştı sesi. 'Çaresiz'.

Birkaç dakika sustu ve ne söylemek istediğini düşündü. Belki de daha önce kurmadığı cümleleri kurdu. Hatta kurmayı aklından bile geçirmediği.

"Çok yoruldum, Belgin. Savaşacak gücüm kalmadı, hissediyorum. Ne içimdeki yangını söndürebiliyorum, ne senin yangınına su olabiliyorum. Ben artık dayanamıyorum, çok yoruldum güzelim-..."

Konuşmasını bitirmesine izin vermeden kucağından kalktı ve kapıya ilerledi Belgin. Ekin ise aniden yaptığı şeyden dolayı afalladı ve birkaç saniye gecikti yerden kalkması. Yine de, açılan kapıdan çıkan Belgin'in ardından sessizce gitti. 'Nereye gidiyorsun?' demeden gitti ve ne yapacağını izledi.

Atlas'ın kaldığı odaya gitti.

Uzandığı yatağın demir başlığına kelepçeli Atlas, Belgin'i görünce ilk önce Mayıs sansa da, daha sonra farkına vardı ve sırıttı.

"Mayıs bunların yanına kalmasına izin vermeyecek, biliyorsun değil mi?"

Vermeyeceğim. Cezana hazır ol, Belgin. Bu kez çok ağır olacak, çok.

"Tam bir aptalsın! Şu salak çocuk için tüm işi mahvettin!" Hareket etmeden karşısında durmuş onun söylediklerini dinledi Belgin. Tek bir mimik oynamadı suratında ve tek bir harekette bulunmadı. İşte bu onun sinirlenmesine yetmişti.

"Konuşsana geri zekâlı! Dilini mi yuttun lan, sikt-..."

Deminden beri söylediklerine, Belgin'in yapacağı hamleden dolayı kulak tıkayan Ekin gelecek kelimenin ne olacağını tahmin ettiği için daha fazla dayanamamıştı ve suratına inen sert yumruk yetmişti Atlas'ın susmasına.

"O ağzını bir daha açarsan kırılan kemiklerini sana yediririm, yemin ederim yaparım bunu." Dişlerinin arasından kulağına fısıldadı Ekin. Bu tehdidin ciddiliğini ses tonundan anladı ve kafasını korkuyla salladı Atlas.

Belgin ise atılan yumruğa bile sessiz kalmışken Ekin'in geri çekilmesi ile Atlas'a ilerledi.

"Kelepçeyi çıkar." Ekin, söylediği şeye şaşkınca baktı.

"Kelepçeyi çıkarır mısın Ekin?" Kafasını salladı. Derin bir nefes aldı ve Ekin'in yanına gidip dibinde durdu. Gözlerinin içine bakıyordu ama baktığı gözlerde her şeyi görüyordu, acının büyüklüğü ve dermanın yokluğunu.

Elini ceplerine atıp karıştırmaya başladı. Ekin durdurmadı çünkü gidecekse eğer söyleyeceği son cümleyi merak ediyordu.

Sonunda anahtarı buldu ve kelepçeyi açıp Atlas'ı serbest bıraktı. Kolundan tutarak kapının önüne çıkardı. Kulağına birkaç şey fısıldadığında Atlas kafasını sallamış ve kapının önünde beklemeye başlamıştı.

Belgin ise son kelimelerini söylemek adına tekrar Ekin'in yanına döndü.

"Artık tek başına değilsin bu savaşta," Elini yüzünde gezdirdi yavaşça. "Yanında ben varım," Gözleri, gözlerinde ve eli yanağında asılı kaldı.

"Karşı tarafta, yine ben."

"Cesaret de aşk gibi, ümitle beslenir." -Napolèon Bonaparte

*
*

Düşüncelerinizi alalım? :')

mayıs kasırgası - yarı textingWhere stories live. Discover now