5| black eyes

19.4K 2.5K 2.2K
                                    

Selam canlarım! Nasılsınız? Sizi özledimm bu yüzden yazmak istedim.

Umarım beğenirsiniz, sizi seviyorumm

İyi okumalar!
___

Çok da uzun sürmemiş olan yemek faslının ardından, hep beraber masayı toparlamış ve tekrardan koltuklara oturmuştuk.

''Ev cidden çok güzel, ama neden satmak istediğini anlayamıyorum.'' jimin boğucu sessizliği bozmak adına konuşma başlattığında, hoseok derin bir nefes almış ve gözlerini kısa süreliğine bana çevirdikten sonra jimine dönerek ''yani, bilirsin.. Paraya ihtiyacım vardı. Bu yüzden satmam gerekiyordu. Ben de sattım.'' dedi. Jimin kafasını yavaşça aşağı yukarı sallamış, ''pekala'' diye mırıldanıp kafasını yere eğmişti.

O sırada yanımdan bir ses gelmişti.

Yoongi Hyung..

''Peki, niçin paraya ihtiyacın vardı, hoseok?'' diye mırıldanıp gözlerini kısarak Hoseok'a bakıp bir cevap beklediğinde bakışlarım Hoseok'a dönmüştü yavaşça. Hoseok ise, ürkütücü bir biçimde sırıtmış, sonra da kaşlarını kaldırmıştı. ''Özel meselelerimin seni ilgilendirdiğini hiç sanmıyorum.'' demişti. Sesi oldukça soğuk ve sertti.

''Tamam her neyse! Saat çok geç oldu zaten hadi siz gidin. Ben de yerleşmeye başlayayım.'' demiş ve hızla koltuktan fırlamıştım ortamın ürkütücü sessizliğini ve ikilinin bakışmalarının tuhaflığını bozabilmek adına. Bakışmalarını bozan ilk kişi yoongi hyung olmuştu. ''Emin misin taehyung? Çok fazla eşya var. İstersen bugünlük seninle kalalım. Birlikte eşyaları yerleştiririz, sonra gideriz biz jiminle. '' diye öneri sunduğunda, ellerimi hızla hayır anlamında sallamış ve ''hiç gerek yok Hyung. Bugün çok yoruldunuz zaten, geri kalanını ben yerleştiririm.'' demiş ve Hoseok'a dönmüştüm. ''Sen de git artık hoseok, sen de yoruldun.''

''Ah, bu çok harika bir fikir. Ben gideyim artık. '' demişti gülümseyerek. Az önceki sinirli halinden eser kalmamıştı. Kocaman gülümsüyordu. Koltuktan hışımla kalkmış ve kapıya doğru ilerlemişti. O sırada yoongi Hyung ''şu adama çok pis kıl oldum. '' demişti. Kıkırdadım ve elimi omzuna atıp sıktım. ''Sakin ol Hyung. O zararsız bir adam.'' demiştim. O ise ''ya sen nasıl birisisin ya? Nasıl olur da şu garip davranışlarını fark etmezsin hemşehriyiz biz, daegu erkeğisin sen kendine gel.'' diye sitemde bulunmuştu.

Aslında, Hoseok'ın garip davranışlarının ilk günden beri farkındaydım. Ama pek üzerinde durmamıştım, daha doğrusu kendi kendime kuruntu yapıp korkuya kapılmamak için tuhaf hareketlerini görmezden gelmeye çalışmıştım.

Fakat şu an hiç sırası değildi. Çünkü düzenlemem gereken bir ev vardı.

''Bilmiyorum, şu an bu konuyu konuşmanın hiç sırası değil. Hadi artık eve dönün. Biraz evi gezeyim ben de.'' diye mırıldanmış ve yoongi hyungun konuşmasını beklemeden onu omuzlarından ittirmeye başlamıştım. ''Sen bizi evden kovmaya falan mı çalışıyorsun? Yoksa bana mı öyle geliyor? Umarım ikinci seçenektir yoksa seni boğarım.'' jimin kaşlarını çatıp küçük ve diğerleri gibi tombul olan işaret parmağını gözüme sokmak istercesine doğrultmuş ve korkutucu olduğunu düşündüğü bir şekilde bana bakmaya başlamıştı fakat, bu hali beni korkutmaktan çok, onu parçalayarak sevme isteğimi arttırıyordu.

Kesinlikle aşırı derecede sevimli bir arkadaşım vardı ve Yoongi Hyung çok şanslıydı.

Minik işaret parmağına kendi uzun ve kemikli parmağımı uzatmış, parmak uçlarımızı birleştirmiştim. Bu hareketime karşı kendini tutamamış ve kaşlarını düzelterek kıkırdamıştı. Kıkırdayışı benim de gülümsememe sebep olmuştu.

Biz ne zaman küssek, parmak uçlarımızı aynen bu şekilde birbirine değdirirdik. Bu hareket, enerjimizin vücutlarımızda dolaşmasını ve sinirimizin eşitlenerek hafiflemesini sağlıyordu. Yani, en azından biz böyle düşünüyorduk.  Çocukluk zamanımızda uydurduğumuz bu saçma hareket, bu zamana kadar gelmişti. Saçma bile olsa, ne zaman yapsak bize iyi geliyor ve aramızda kavgaya dair hiçbir iz kalmıyordu. Kendimizi o kadar inandırmıştık ki bu hareketin gücüne, koskoca adamlar olup da bunun saçmalığının farkına varmış olmamıza rağmen alışkanlığımızı bırakmamıştık.

''Hadi artık beyler, sizi beklerken ağaç oldum burada. O ucube bile toz oldu gitti siz hala telepati yapıyorsunuz. Mükemmel arkadaşlığınızı benim sizi beklemek zorunda kalmadığım bir zaman aralığında yaşayın lütfen.'' diye konuşmuştu huysuzca yoongi Hyung. Gözlerimi devirip parmağımı jiminin parmağından ayırmış ve arkamda kollarını göğsünde birleştirmiş kendi kendine söylenen hyunguma dönmüştüm. ''Patlama hemen. Geliyoruz işte.'' demiş ve jimine dönmüştüm. ''Hadi mochi, siz gidin artık. Ben de yerleşmeye başlayayım.'' demiştim. Hemen ardından da onları kapıya kadar geçirmiştim.

Yoongi Hyung kapının önündeyken elimi tutup sıkmış ve ''kolay gelsin evlat'' demişti. Kıkırdamıştım bu dediğine çünkü, bir keresinde ona büyükbaba demiştim, o günden sonra arada beni torunu gibi görür kendini de dede yerine koyarak benimle dalga geçerdi.

''Tamam, büyükbaba.'' demiş ve oyununa ortak olup onu güldürmüştüm. O arabaya doğru ilerlediği sırada jimin kapıdan çıkmış, bana dönüp ''yarın yine buradayız bebişim.'' demişti. Gülüp ona sarılmış ve ''ne zaman istersen gel mochi.'' demiştim. Kıkırdamış ve benden ayrılmıştı. Sonrasında bakışları arkamda bir yere takılı kalmış, gözleri korkuyla açılmıştı. Hemen kafamı arkama çevirip baktığımdaysa orada hiçbir şey yoktu. Tekrar jimine döndüğümde, bakışları bana dönmüş ve zorla gülümseyip yutkunmuştu. Sonrasında da ''ben artık gideyim kuşum. Yarın görüşürüz'' diyip hızla arabaya ilerlemişti. Ben ise öylece ardından bakakalmıştım.

Arabaya bindikten sonra Yoongi Hyung arabayı çalıştırmıştı. Jimin camdan bana bakıp el salladıktan sonra ben de ona el sallamıştım Yoongi Hyung kısaca korna çalıp ilerlemeye başlamıştı. Böylece kısa sürede gözden kaybolmuşlardı. Havadaki elimi indirip kendi kendime düşünmeye başladım. Jimin neden arkama bakmıştı? Arkamda ne görmüş olabilirdi ki bu kadar korktu?

Arkamda ne vardı?

Hala kapının önünde durduğumu fark edip düşündüğüm şeylere ara vererek içeri girmiştim tüm kafa karışıklığımla.

O an Jimin'in, arkamda kapkara gözleri ve buğulu yüzüyle, doğrudan kendisine bakan bir adam olduğu için korktuğunu bilseydim, bir an önce evden taşınmış olurdum.

__

Çoktan gece olmuştu, bütün günümü eşyalarımı eve yerleştirmekle uğraşmıştım. Bu sırada da evin çok farklı ve güzel odalarını keşfetmiştim. Ev gerçekten çok güzeldi.

Mutfağı, yatak odasını ve banyoyu ayarlayabilmiştim bugün. Geriye kalan odaları da yarın ayarlayacaktım. En azından planım bu yöndeydi.

Yorgunlukla üst kata çıktım ve beni karşılayan ilk odaya girdim. Eşyalarımı yerleştirdiğim yatak odası oldukça güzel ve rahattı bana göre. Kendimi hemen yatağıma bıraktım. Yerdeki örtüyü alıp üstüme örtecek mecalim bile kalmamıştı. Kendimi bir anda derin bir uykunun içinde bulmuştum.

Uyku ile uyanıklık arasında hissettiğim bir şey vardı.

Yerde duran yorgan yavaşça üzerime örtülmüştü.

Tabii, o an bunu göz önünde bulundurabilecek kadar ayık ve enerjik değildim bu yüzden uyumaya devam etmiştim ve sabahında unutacağım bu olayı umursamamıştım.

Keşke umursasaydım diyeceğim olayları hiçe saymıştım o gece

Ve her şeyi bu şekilde başlatmıştım.

—pio

CURSED HOUSE | tkWhere stories live. Discover now