⍣29⍣

925 103 181
                                    

Bu bölüm diğer bölümlerden biraz farklı oldu. Namjoon ve Seokjin'in iç dünyasını anlatmaya çalıştım. Ama bir kişi ağzından anlatmak yerine yazar ağzından anlattım. Umarım sıkılmadan okursunuz 💕

8 sene önce

"Namjoon, bilirsin seni oğlum gibi severim" orta yaşlı adam ellerini arkasında birleştirmiş önündeki genci baştan aşağı süzmüştü. Bulundukları odaya şöyle bir bakan biri bile bu odanın sahibinin önemli biri olduğunu anlardı

"Büyük oğlumu biliyorsun. Benden sonra yerimi alacak kişi o. Her şeyde nasıl da yetenekli olduğunu duymuşsundur zaten. Tüm şehrin ticareti onun sayesinde bizim ellerimizde,her tanrının günü zenginliğimize zenginlik katıyor. Sadece bir konuda güvenemiyorum ona. Kılıç derslerine çocukluğundan beri hiç ilgi duymadı, kendini korumayı bilmiyor ve bunu umursadığını da sanmıyorum. Ama ben umursuyorum. Kralla olan samimiyetimi kızlarından biri ile oğlumu evlendirerek taçlandıracağım. Benim daha da güçlü bir vali olmam diğer valilerin hoşuna gitmeyecektir. Oğluma zarar getirecekler diye korkuyorum. "

Uzun boylu adam kafasını önünden bir dakika olsun kaldırmadan karşısındaki adamı dikkatle dinliyordu. Yaşı o kadar da büyük olmamasına rağmen efendisi için birçok tehlikeli görevde bulunmuş, yaşlı bir savaşçı kadar tecrübe kazanmıştı.

"Anlamışsındır zaten, ne kadar zeki bir adam olduğunu biliyorum. Yeni görevin oğlumu korumak" kafasını sertçe eğip sağ elinde tuttuğu kılıcını göğsüne bastıran genç görevi kabul ettiğini bu hareketleriyle ifade etmişti.

"Oğlum sabah erkenden şehirde teftişe çıkmıştı. Şimdi yanına gidip ona kendini tanıt ve unutma hayatın pahasına da olsa onu koru" saygıyla eğilen genç görevini yapmak için şehir merkezine doğru yola çıktı.

At üstünde giderken eski anılar zihnine doluştu. Aralarında iki yaş olduğunu çok iyi biliyordu.

"Ben on sekizsem o yirmi olmalı" gülümsedi. Onu en son gördüğünde ikisi de küçücüktü. Kendisi her gün ufacık bedeninin yorgun düşmesi umursanmadan kılıç antrenmanı yapmaya zorlanırdı. O ise bahçelerinden topladığı çiçeklerle kızların kalbini çalardı. O zaman bile çok yakışıklı olduğu geldi aklına.

"Şimdi daha da yakışıklı olmuştur" Onu nasıl da kıskandığını hatırladı. Tüm kızlar onunla oynamak isterdi ve kendisi onları uzaktan izlerdi. Çünkü biliyordu ki oynamak için yanlarına gitse bir tur bile oynayamadan kılıç hocası tarafından çağırılacak ve oyun yarım kalacaktı. O da yarım kalmasındansa hiç başlamayayım diyor ve onların neşeli kahkahalarını uzaktan dinlemekle yetiniyordu.

Zaten bu durum çok da uzun sürmemişti. İlk görevini aldığında on bir yaşında olduğunu hatırlıyordu. Aslına bakarsanız ilk görevleri o kadar da tehlikeli değildi. Ama son görevleri... Nasıl da ölümle burun buruna geldiğini hatırladı. Bu işi yapmak istemiyordu ama başka şansı da yoktu. Bu iş için eğitilmişti o.

Anılarından sıyrılmasını sağlayan ince bir sesin sertçe bağırması oldu

"Bu terazide hile var! Utanmıyor musun be adam halkı dolandırmaya!" üstünde oldukça pahalı kıyafetler olan adam bir esnafın tezgahının önünde durmuş kaldırdığı işaret parmağını esnafın yüzüne doğrultmuş bağırıyordu.

"Bu sanırım o" içinden geçirdiği düşünceden emin olmak için atından inip adamın yanına gitmeye karar veren genç yılların ona kazandırdığı iç güdüyle gözlerini etrafta gezdirdi. Gözüne takılan şeyle dehşete düşmesine engel olamadı. Çatılardan birinde gördüğü okçu okunu esnafa hala bağırmakta olan adama doğrultmuştu. Atından indi ve adama doğru hızla koşmaya başladı. Vaktinin olmadığını biliyordu. Adamın üstüne atlamasıyla, kolundan tüm vücuduna bir acı dalgasının yayılması bir oldu.

destiny ಇ taekook ✔️Where stories live. Discover now