11.Bölüm

8.2K 268 27
                                    

Halam ve amcamlar kahvaltıya bize gelmişti. Kimse Burak abime bir şey sormadığına göre, onlarla konuşmuş olmalıydı. Burak abimin gerçeği açıklayamayacağını düşünüyordum. 'Muhtemelen bir şekilde geçiştirmiştir' diye düşünerek önümdeki yemeğime döndüm.

Gözlerimi bir anlığına tabağımdan çekip Burak abime baktığımda, tabağındaki yemeğiyle oynuyordu. Ona baktığımı hissetmiş olacak ki başını tabağından kaldırdı. Gözleri gözlerimi bulduğu zaman güç verircesine gülümsedim. O da bana karşılık olaraknburuk bir tebessüm yolladıktan sonra, tabağındakileri yemeye başladı.

Sofrada bir sohbet döndüğünün farkındaydım ama ne hakkında konuştuklarında dair bir fikrim yoktu. Kendi zihnime çekilmiştim ve dış dünyadaki sesleri duyamıyordum. Aklımda Görkem varken her şey ile bağlantımı kesiyordum. O gece ki hali gözlerimin önünden gitmiyordu. Bir de gülüşü vardı, ondan bahsetmek bile istemiyordum.

Omzumdan dürtülmem ile, başımı yanımda oturan Deren'e çevirdim. "Almira beni duymuyor musun?" deyince "Duymamışım. Bir şey mi dedin ?" dedim.

"Bugün, hep beraber bir şeyler yapalım diyoruz. Bir fikrin var mı ?" dedi. Bilmem anlamında dudaklarımı büzdüğümde yengem, "Benim bir fikrim var." dedi.

Şimdi tüm gözler, yengeme çevrilmişti. "Eminönü'nden kalkan vapur seferi ile keyifli bir deniz yolculuğuyla Heybeliada'ya gidip, Değirmenburnu piknik alanında piknik yapabiliriz. Çocuklar için de değişiklik olacağını düşünüyorum." dedi.

Masadaki herkesi hızlıca süzdüğümde bu fikrin, herkesin hoşuna gittiğini anlamıştım. Açıkçası benim de hoşuma gitmişti. Canım biraz sıkkındı ve nana da iyi geleceğini düşünüyordum. Hep bir ağızdan "Süper olur." dediğimizde, dedem "Peki, saat kaça vapur seferi var? Yetişebilecek miyiz?" diye sordu.

Dedemin sorusu üzerine, Deren hızlıca telefonunu eline aldı. 3 dakika kadar telefonla uğraştıktan sonra telefonunu masanın üzerine bıraktı ve "08.00'da bir vapur seferi var. Hemen hazırlanıp, çıkarsak yetişebiliriz." dedi.

Deren ve Melis ile birlikte hızla ayaklandık ve hazırlanmak üzere odama çıktık. Odamın kapısını kapatırken masadakilerin bize güldüğünü duyabiliyordum. Üçümüz de 15 dakika içerisinde tamamen hazırlanmıştık. Çantalarımızı alıp koşar adımlarla aşağı indiğimizde, herkesin hazır olduğunu gördüm.

••••••••

Vapurun açık kısmında otururken, rüzgar saçlarımı dağıtıyordu. Deren , Melis ve ben açık bölümdeyken diğerleri kapalı bölüme yerleşmişti. Deren'in martılara atmak için aldığı bir poşet simiti parçalara ayırarak martılara atıyor, bir yandan da kahvelerimizi yudumluyorduk. Deren komik anılarını anlatırken, gülmekten karnıma ağrılar girmişti. Melis de benden farklı durumda değildi.

Deren'in yüzü birden ciddileşti ve dudaklarının kenarı, ağlayacak gibi aşağı çekiliyordu. Kahkahalarının yüzünden silinmesine, hatta ağlayacak gibi olmasına neyin sebep olduğunu merak ediyorum. Gözlerimi Deren'in baktığı noktaya çevirdiğimde, gözlerimin dolmasına engel olamadım. Öyle ki, o an yutkunamadım bile.

Melis de ne olduğunu anlamış olacak ki yüzündeki gülümseme silindi. Baktığımız yönde, bir adam ve bir kız çocuğu vardı. Muhtemelen baba kız olmalıydılar. Neşeyle gülümseyerek, şarkı söylüyorlardı. Küçük kız babasının elini bir an olsun bırakmıyordu.

Babasız büyüyen bir insanın bu tablo ile karşılaştığında ne hissedebileceğini herkes anlayamazdı. Üçümüz de babasız büyümüştük ama bunu kabullenemeyen sadece Derendi. O da babasını hiç görmemişti ama o bize göre daha duygusal biriydi.

CÜDA Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu