54

5.4K 633 1.1K
                                    

EFE ERDEK

"Hatırlamıyor musun?" Diye mırıldandım oturduğumuz salıncakta sallanırken.

"Neyi?"

Gözlerim evlerinin bahçesinde gezinirken havuza kaydı. İstemsizce o zamanlar zihnimde canlanırken dudağımın kenarı kıvrılmıştı.

"Beş yıl önce falan... Size gelmiştik. Baban, yardımcınızın  çocuklarını merak etmişti. Bize burs verdiği zaman işte. Hadi dışarıda oynayın dediği için onun zoruyla bahçeye çıktığımızda yüzümüze bile bakmadan telefonunu eline alıp bu salıncakta sallanmaya başlamıştın. Ece'de bana dönüp 'Havuzları var. Bir gün girebilir miyiz acaba?' Diye sormuştu. Zaten olmaz diyecektim. Ama sen benim yerime 'Havuzumuzu kirletmenize izin vermem.' Diye araya girmiştin."

Cümlemi bitirmemle birlikte derin bir nefes verirken, ona baktığımda dudağını dişlediğini gördüm. İstemsizce bakışlarım oraya kayarken kendime zar zor hakim olabilip gözlerine odaklanabilmiştim.

"Şey... Ben küçüktüm."

"Daha geçen hafta Ece'ye 'Kıyafetlerin bile benim eskilerim.' Diyen kimdi?"

Sorumla beraber parmaklarıyla oynamaya başlarken "Özür dilerim..." diye mırıldandı. "Hatalıydım."

Ve işte bu!

"Boşversene... Haklıydın zaten."

"Hayır değildim. Ben sadece... Gereksiz yere egolandım."

+1

Ona döndüğümde başını öne eğdiğinden çenesini tutarak hafifçe kaldırdım ve gözlerime bakmasını sağladım. Elim yanağında gezinirken şaşırdığını farkındaydım. Çok yakınlaşmıştık. Sanırım değişmeye başlıyordu. Cazibeme kapılacağı belliydi zaten.

"E-Efe... Hâlâ kızgın değilsin, demi?"

"Değilim." Derken gülümsemiştim. Gözleri yanağımın kenarındaki gamzeye takıldığında elini kaldırıp hafifçe dokundu. "Çok güzel..."

"Senin gibi."

"Fazla ileri gitmedik mi? Daha birbirimizi tam anlamıyla tanımıyoruz bile."

"Tanıyalım o zaman." Derken geri çekilmiştim. Zaten zar zor mukayet olabiliyordum duyularıma. İlk günden şey yapmayalım. Hem annem evde zaten.

"Şey peki... Kaç yaşındasın?"

Ona 'Ciddi misin?' der gibi baktığımda omuz silkti.

"19."

"Nasıl ya? 18 olman gerekmiyor mu?"

"Bir yıl okula gitmediğimi unuttun herhalde."

Belki de hiç bilmiyordur ki...

"Niye gelmedin?" Diye sordu. Senin yüzünden diyemedim tabii ki de.

"10. Sınıfta ağır psikolojik sorunlar yaşamıştım. Atlattım ama merak etme."

"Özel değilse, ne gibi?"

"Depresyon." Diye yanıtladığımda merak ettiğini farkındaydım. Fakat sormaktan biraz çekiniyor gibiydi.

"Ailevi mi?"

"Platonik aşk diyelim."

"Nasıl yani? Senin gibi birine karşılık vermedi mi?"

Sırıtmam genişlerken "Haberi yoktu ki. Olsaydı da vermezdi." Dedim.

"Bilemezsin."

"Onu benden iyi kimse bilemez."

Konuyu kapatmaya çalışırmışcasına "Neyse ya, kusura bakma ama iyiki olmamışsınız demek istiyorum. İlişkin yok herhalde şuanda." Diye sordu.

Yani kendisi yavşayacaktı.

Ve az önce kendi kendini kıskanmış gibi olmuştu.

Bu durum kıkırdamama sebep olurken "Yok." Diye cevapladım. "Ama senin vardı en son."

"Boşversene. Birbirimize karşı hiçbir şey hissetmiyoruz zaten."

"O halde neden birlikteydiniz?"

"Sonat'ın senden bulmanı istediği çay kaşığı var ya, onun kim olduğunu öğrenmesi için. Beceremedi ama."

"Kim bu çay kaşığı?" Diye sorduğumda oflayarak "Bize sataşan bir anonim işte." Diye yanıt verdi.

"Amacı ne acaba?"

"Saçma sapan konuşuyor işte. Aslında haklı olduğu yerler varmış, şimdi farkına varıyorum ama... Yine de fazla ileriye gidiyor."

"Hmm..." diye mırıldanarak saçının ucunu parmağıma doladım. Konuyu uzatsaydım benden onu bulmamı isterdi. Bu yüzden değiştirmem lazımdı. Biraz yaklaşarak kokusunu içime çektim. Çok güzeldi.

"Neyle yıkıyorsun sen bunları ya?"

Gülmeye başladığında kahkahalarına eşlik ettim. Gül bakalım... Son gülen iyi gülermiş nasılsa.

itiraf sayfası. [yarı texting]Where stories live. Discover now