5. BÖLÜM - Tanıdık Yabancı

12.1K 550 157
                                    



Ama neden birilerinin doyması için başka birilerinin ölmesi zorunluydu?


5. BÖLÜM - Tanıdık Yabancı

Oldukça loş bir ışığın aydınlattığı, bu upuzun merdivenlerin başında uykusuzluktan, beni içine çeken düşüncelerden ve elimdeki telefona bakarak yürüdüğümden görememiştim merdivenin nerede başladığını.

Bir hayli uzun olduğunu yaslandığım bedeninden anladığım bu kolların sahibi kişinin yüzüne bakabilmem için ise başımı yukarı kaldırmam gerekti. Onun elleri belimde benim ellerimse onun yapılı kollarında öylece dururken başımı kaldırıp bana bakan simsiyah gözlerle buluştum. Ve bir anlığına zihnimdeki tüm o düşüncelerin üzeri bu siyah gözler gibi karanlık bir perdenin ardına çekildi. Gözlerinin karanlığı ürkütücü olduğu kadar tanıdıktı da.

''Çok pardon,'' diyerek geri çekildim hemen. ''Uykusuzluktan olmalı.''

Bir şey söylemesine fırsat vermeden gidip işimi halletmek istiyordum. İçinde debelenip durduğum düşüncelerden çıkabilmem için yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

''Belki de size gittiğiniz yere kadar eşlik etsem iyi olacak.''

Sesi genizden gelen ama bir o kadar da hoş bir tınıdaydı. Keyifli gibiydi. Bu dalgın halime mi gülmüştü emin değildim.  Tutunduğum merdiven korkuluğundan başımı kaldırıp ona döndüm.

''Hayır, gerek yok. Ben giderim.'' 

Benim bir anda yükselen sesime karşı burnundan kısık bir şekilde güldü.

''Tamam sakin olun. Tabii ki kendiniz gidebilirsiniz. Ben sadece yardım gereke...''

''Yardımın falan gerekmez. Sağ ol!'' 

Hızlı ama temkinli adımlarla merdivenlerden inmeye başladığım sırada arkamda bıraktığım karanlık gözlerin sahibi hiçbir şey demeden olduğu yerde dikilmeye devam ediyordu. Bunca saatin stresi, yorgunluğu, heyecanı, endişesi, korkusu derken ona patlamış olabilirdim. Kaba davranmıştım belki de. Ama gecenin bir yarısı karanlık bir koridorda karşılaştığım erkek de güven verici durmuyordu pek.

Başımı sağa sola sallayıp yaşadığım şu küçük olayı unutmaya karar vererek kantinin olduğu kata inmeye devam ettim. 

Kantinin kapısını yavaşça itip içeri girdiğimde beni mis gibi bir tost kokusu karşıladı. O an hatırlattı bana midem, saatlerdir bir şey yemediğimi. O yüzden anneme ve bana birer tost yaptırıp yanında da annem için çay alacaktım. Ama annemin bunları yemesine izni olup olmadığını bilmiyordum. Bazı ameliyatlardan sonra hastalara geçici olarak yemesi ve yememesi gereken şeyler anlatılır, perhiz listeleri verilirdi. Oysa bu ameliyat bile sayılmazdı, normal doğumdu. Emin olamasam da anneme de bir tane yaptırmaya karar verdim.

''Merhaba, iki tane kaşarlı tost alabilir miyim?''

Sesimi olabildiğince sevimli çıkarmaya çalışıp yüzüme de bir gülümseme yerleştirmiştim. Sabahın bu erken saatlerinde, hava bile aydınlanmamışken çalışıyor olmaları onları yeterince yoruyor olmalıydı.

''Tabii siz buyurun oturun. Ben hazır olunca size seslenirim. İçecek ne alırsınız?''

Adamın ses tonu aynı benimki gibi çıkınca gülümsemem daha da büyüdü.

''Bir çay. Teşekkür ederim.''

''Rica ederim. Hemen geliyor.''

Bana gösterdiği sandalyelere oturup beklemeye başladım. Kantinde benden başka kimse yoktu. Tek ses duvara takılmış küçük televizyondan gelen belgesel sesiydi. Vahşi aslanların gözlerine kestirdikleri ceylanları yakalayıp yine vahşice öldürüp yemelerini izledim. Evet doğanın kanunu buydu.

BEBEK (Kitap Oldu!)Where stories live. Discover now