12. BÖLÜM - Yanlış Kişi

8.2K 402 194
                                    

*

İnsan çok mutlu olduğu, çok korktuğu veya çok utandığı anları, yaşı kaç olursa olsun unutamazmış.

*

12. BÖLÜM - Yanlış Kişi

Giriş katta geniş bir salon ve salona birleşik bir mutfak karşılıyordu sizi. Siyah oturma grupları, siyah TV ünitesi, siyah halılar, hatta siyah mutfak eşyaları... Mutfak ve salonu ayıran ada tezgah da siyahın başka bir tonuydu. Bu tezgahın ortasına denk gelecek bir şekilde asılmış avize de siyahın bir diğer tonu...

Benim olduğum yerde durmuş evi izlediğimi fark etmiş olacak ki yine bir elini belime koyarak ve nazikçe ittirerek merdivenlerin olduğu yere yöneltti beni.

Siyah güzel bir renkti. Asil duruşuyla renk kattığı her nesneyi  güzelleştiriyor, zenginlik katıyordu. Ama insan gözünün önündeki her şeyi de siyaha boyar mıydı? Üstelik çok daha canlı, güzel renkler varken. Mesela sarı gibi, turuncu, mavi, yeşil, kırmızı ya da mor...

Mora karşı küçüklükten beri hep ayrı bir ilgim vardı. Genelde küçük kız çocuk odaları pembeyle bezenirken benim odamın rengi lilaya kaçan bir mordu. Duvarlarım, yatağım, dolabım, halım, perdem... Hepsi morun ayrı bir tonuydu. Oyuncak alırken ya da kıyafet, ilk önce elim hep mor olana giderdi. Gözüm moru arardı. Bu rengi seviyordum, evet. Ama ilk olarak ne zaman sevmeye başladığım bir muammaydı. Babamın bana üçüncü yaş günümde aldığı doktorculuk setiydi sanırım. Üçüncü yaş günüm... İnsan çok mutlu olduğu, çok korktuğu veya çok utandığı anları unutamazmış. Sanırım ben de bu yüzden hatırlıyorum o kadar eski bir anıyı. Çünkü çok, çok ama çok mutlu olmuştum.

Zaten pek bir çevremiz ya da arkadaşımız olmadığı için doğum günlerimiz, yılbaşı günlerimiz hep yalnız geçerdi. Yani annem, babam ve ben kutlardık.  Yine yalnız kutladığımız bir doğum gününde babam elinde benim boyum kadar olan büyükçe bir hediye paketiyle girmişti içeri. Heyecanla paketi elime alıp açmaya çalıştığımı hatırlıyorum yarım yamalak. Açtığımdaysa, karşılaştığım yüz parçalık bir oyuncak doktor setiydi. Ve tabii bir de borusunun ucunda kalp bulunan mor bir stetoskop...

Durup bir düşündüğümde, onunkinin kapkaranlık bir dünya ama benimki de mor mor bir unicornlar diyarı olduğunu fark ettim. Ama mor ve siyah bir miydi? Her şeyden önce, siyah bir renk miydi ki?

Bu ev renk seçimindeki tuhaflığıyla olduğu kadar parlaklığı ve temizliğiyle de beni oldukça etkilemişti. Evin her bir köşesi sanki saatlerce temizlenip, cilalanıp parlatılmış gibiydi.

Adımımı attığım merdivenlerin ilk basamağına işte bu yüzden basmaya çekinir gibi olmuştum. Geldiğimiz yol her ne kadar çamurlu olmasa da toprak yoldu ve biz şu an ayakkabılarımızı çıkarmadan bu parlak merdivenlere acımasızca basıyorduk.

Belimdeki eli beni daha da sıkı kavrayınca adımlarımı hızlandırdım. Çıktığımız merdivenlerin tırabzanı olmadığı için ben de belimi tutan koluna tutunmuştum. Aman bir düşme vakası daha yaşamayalım da...

Merdivenleri hızlıca çıkıp üst kata ulaştığımızda bütün kapıları kapalı olan odalar çarptı gözüme. Her birini taradım gözlerimle uzun uzun. Sanki her an içinden bir kız çıkıp Uraz'a, ''Merhaba hayatım!'' diye seslenecekti ve ben de bu iğrenç ana şahit olacaktım. 

Ben tam adımlarımı hızlandırıp koridor boyunca yürümeye başlayacağım sırada Uraz merdivenlerin bittiği yerin tam karşısındaki odanın kapısını araladı. Demek burasıydı senin odan... Yoksa 'sizin' mi demeliydim?..

Kapıyı araladığında tam da beklediğim manzara çıktı karşıma. Odanın orta yerine konulmuş koca bir iki kişilik yatak, yatağın hemen karşısındaki duvara dayalı büyükçe bir giysi dolabı ve kapının tam karşısında, pencerenin bittiği yerdeki duvara dayalı şifonyer... Hayır beklediğim manzara bunlar değil, renkleriydi. Bunlar da evin diğer eşyaları gibi siyaha bürünmüşlerdi.

''Şu olur sanırım... Bi' bakayım... Olur olur. Kaç bedendin sen? Gerçi kuş gibi ağırlığına bakacak olursak hala çocuk reyonundan giyiniyor olmalısın...''

Ne zaman elini belimden çekti bilmiyorum ama ben odadaki eşyaları inceleyip kafamda türlü türlü şeyler kurarken o çoktan giysi dolabının kapaklarını açmış, ciddi bir surat ifadesiyle dolabın içindeki kadın kıyafetleri karıştırıyordu.

Dolabın içindeki kıyafetleri de görünce artık kesinlikle emin olmuştum bir ilişkisi olduğuna. Evli, bekar, sevgili, flört fark etmez. Giysileri evine, dolabına, kendi kıyafetlerinin yanına girebilecek kadar ciddi bir ilişkisi vardı demek. Ve şimdi de bana onun kıyafetlerini mi veriyordu?

Hastanedeki ilk karşılaşmamız ve ufak yakınlaşmamız, asansörde geçirdiğimiz o birkaç dakikalık zaman, kısa sürede belime yerleşen elleri, yüzünde görmezsem içimde bir yerlerin acıdığını anladığım o güzel gülümsemesi... Tüm bunları düşününce neden bana bu şekilde davrandığını anlayamıyordum.

Bu sabah yolda onun arabasının önüne düştüğümde hiçbir itiraz etmemişti. Bir de telefonuma şarkı indirmişti. Ayrıca, o şarkı da neyin nesiydi? Telefonumu bulmuş ve getirmişti tamam ama içine şarkı indirmek?.. Üstelik ne diyordu şarkıda da,

''Dilimin ucunda bir şeyler var aslında,

Söylesem kızar mısın bilemedim.

Korkmuyor değilim biraz bira lazım,

Bilirsin işte anlatması zor şeylerden...''

Hayır. Bunların hiçbiri ne tesadüftü ne de başka bir şey. Dilinin ucundaki söylenmesi zor şeyler her ne ise bir şekilde onları öğrenecektim. Sonucu ne olursa olsun.

Ben kaşlarım çatılı bir şekilde Uraz'ın dolabı karıştırmasını izlerken sonunda aradığını bulmuş gibi bir oh çekti.

''Hele şükür ya... Küçük bir şey bulunmuyor bunun dolabında da... Bir bunları bulabildim. Sen de bak. Gerçi başka seçeneğimiz de yok gibi şu an...''

Yine üzerimdeki mor pijama takımıma bakıp sırıtarak söylemişti bunu. Ne istiyorsun benim havucunu kemiren minik tavşanımdan...

Tam bana uzattığı siyah tayt ve gri tişörte uzanacağım sırada elim havada asılı kalarak duraksadım. Benim bu kıyafetleri giymem ne kadar doğruydu ki?

''Şey... Bunlar kimin kıyafetleri ki? Hem... Benim giymem ne kadar uygun kaçar bilemedim. ''

Kıyafetlerin sahibinin kim olduğunu sormuştum ve cevabını hem deliler gibi merak ediyor hem de asla duymak istemiyordum.

''Merak etme. Sahibi çok tatlı biridir. Şu an içinde bulunduğumuz durumu da gayet anlayışla karşılayacağına eminim. Zaten bunlar şu an ona olmaz. Birkaç ay sonra, karnı inip de vücudu toparlanınca belki...''

Minik gülümsemesi son cümlesiyle büyürken benim yüzümdeki tek şey şaşkınlıktı.

''Nasıl yani? Hamile falan mı?''

''Evet... Bebek bekliyoruz.''


- 12. Bölümün Sonu -

Selamm (: Tabikii dayanamadım ve yeni bölümü yayımladım. Biraz kısa bir bölüm olduğunun farkındayım ancak ilerleyen bölümlerdeki bombalar için şimdiden sıkmayayım sizleri dedim (: Umarım beğenirsiniz. Okuyan gözlerinizden öpüyorum çok çok!

Sevgiyle, huzurla, kitaplarla kalın...

——————-

İletişim:
Instagram/ iremsray
Youtube/ İrem Sıray

BEBEK (Kitap Oldu!)Where stories live. Discover now