❦31❦ ↑ HAKİKATLER ↓

5.5K 334 233
                                    


Açın oradan bir Ahmet Kaya, dinleyin oradan bi Nereden Bileceksiniz,
okuyun bi 31. Bölümü...  Madnajkajxjd

300 OY & 300 YORUM'a
YENİ BÖLÜM SİZLERLE...

31. BÖLÜM: "HAKİKATLER."

Dört duvardan başka bir şey görmemiş olabilirdi gözleri, binlerce lezzeti tatmamış, onlarca şehri ya da ülkeyi gezmemişti belki. Fakat tüm bunları yapmış kadar olduğu büyük bir bilgi birikimi vardı Samira'nın; görmediği, yemediği, gezmediği her şey için o kadar kitap okumuştu ki babasının yerle bir ettiği özgüvenini yine kendi verdiği savaşlarla geri kazanabilirdi. Arkasında duran bir ailesi olmayabilirdi, eğer isterse herkesi karşısına almak uğruna dahi olsa dimdik durmayı becerebilirdi. Samira her ne olursa olsun dik durmaya kendisine söz vermişti. Bu saatten sonra asla kimseye boyun eğmeyecekti. Tabi gerektiği yerlerde gerektiği hedefine ulaşabilmesi için sessiz kalabilirdi, bu bir savaştı ve her şey mubahtı. Gerekirse Araz'a başkaldırmayacak, razı geliyormuş gibi görünecekti. Ama aslında gerçeğin öyle olmadığını zamanı gelene kadar kendisinden başka hiç kimse bilmeyecekti.

Adamın gidişiyle kız banyodan çıkmış, üzerine babasının karşısına ne zaman çıkacak olsa giyindiği siyah, ayak bileklerine kadar uzanan düz kesim elbisesini geçirmişti. Aslında birçok siyah elbisesi vardı fakat hepsi Cesar'ın evinde, kendisine verdiği dolabında kalmıştı. Aynada son kez yansımasına baktı; bu sefer diğerlerinin aksine saçlarını da kapatmamıştı. Onunla bu yaşına dek Âmine'den başka biri ilgilenmemişti. Âmine ise bir İranlıydı ve İslam'ı Arabistan'daki insanlar kadar göz önünde yaşamıyorlardı. Bu nedenle Samira tam olarak bu durumun üzerinde pek durmuyordu. Allah'a inanıyor ve şartlarını kabul ediyordu. Fakat tesettürü tercih edip etmeme kararı verebilecek kadar henüz dünyayı ve İslam'ı tanımıyordu.

Dışarıdan gelen seslerle birlikte Samira odasından çıkarak merdivenlerden aşağı indi. Dış kapı açıktı, aralık duran yerden kapılarının önünde biriken onlarca lüks aracı görebiliyordu.

Güç ve ihtişamı üzerine bir pelerin olarak giyen adam şüphesiz ki kendisini epey yükseklerde görüyordu; fakat daha elinin altındaki küçücük bir kıza yetemiyordu. Dışarıdaki tüm dünyayı alsa da avuçlarına, yoldan geçen işsiz güçsüz bir adamdan asla ayırt edemeyeceği bir sıradanlık taşıyordu Samira'ya.

Adamlar bir bir arabaları park ederken Arap Şeyh olağanca heybetiyle içeriye girmişti. Samira hemen dibinde durduğu merdivenlerden ne aşağı ne yukarı hareket edebiliyor, öylece kapının girişinde beliren adamı seyrediyordu. Buraya nasıl gelebiliyordu? Gerçekten Samira'yı hâlâ kızı olarak görebilme hakkını kendinde nasıl buluyordu? Kızın aklı tüm bu olanları asla almıyordu.

İçeri doğru geçerken göz göze geldiler. Aslında yukarı çıkmak, aralarına katılmak istemiyordu ama bu yaptığı Araz'ın işine gelirdi. Tüm yalanlarını bu hareketle birebir kanıtlar, kendisini haksız çıkarırdı. Bunu yapmasına müsaade edemezdi. Birkaç saniyelik duraksamanın ardından Araz'ın öne atılmasıyla Şeyh içeriye geçmiş, Samira'da içinde bulunduğu mecburiyet dolayısıyla istemeyerek de olsa arkalarından gitmişti.

"Gelmene çok sevindim." dedi Araz, sanki yaşıtı bir dostuyla konuşuyormuşçasına bir rahatlıkla. Samira'nın da bu duruma şaşırdığı söylenemezdi çünkü sözde kocasını artık az da olsa tanımıştı, aklına nasıl eserse öyle yapar, canı nasıl isterse öyle davranırdı. "Evimize hoş geldin."

Şeyh Amer, göz ucuyla kızına baktı. "Aslına bakarsan buraya iş için geldim Araz." dedi Şeyh, ağır bir aksanla konuşuyordu İngilizce'yi. "Aldığın işle başa çıkman için, aksi halde altında kalacağın kadar ağır bir iş bu seferki."

ZEHR-İ VİRANWhere stories live. Discover now