3

30 7 1
                                    

  Bora Duran, Sen de gidersen

İyi okumalar,

   Omzumda,  uyandırmaya çalışan bir elin ısrarını hissediyordum. Ama çok uykum vardı ne yapabilirim?

"Ay yeter be. Millet uyuyor, uyanmasınlar diye sessiz sessiz dürtüklüyorum, yakında kolunu kıracağım hala tık yok.
Toprak diyorum, kalkmassan ağzını yüzünü kıracağım diyorum, kime diyorum?"

Artık dayanamayıp bağırmaya başlamış olmalıydı. Tek gözümü açıp ona bön bön bakmaya başladım. Bağırsa bile kimse onu ciddiye almazdı ki. Şimdide bütün ahali duymuş, ama sevgili ikizim bağırdığı için uyumaya devam etmişlerdi büyük ihtimalle.

"Bak hala kalkmıyor. Hadisene, hazırlanmam için yardım etmelisin bana." bu sefer bağırmamıştı ama ben bir parça korkmuştum. Yataktan doğrulup saate baktım.

07.36

Piknik için hazırlanacağını, ve ben yardımcı olmassam kararsızlığı ve heyecanı yüzünden hiçbir şey yapamayacağını bildiğim için bu kadar erken kalkıyordum.
İkizim, hayatta önemsemediği yerler için bu saatte hazırlık yapmazdı. Ve ben piknik için değilde Selim için hazırlandığını her ne kadar bana söylemese de gayet iyi biliyordum. Aslında, ilk fark ettiğim zamanlarda bana söylemediği için ona çok kırılmıştım. Sonuçta biz ikizdik, ve birbirimizden gerçek anlamda hiçbir şey saklamazdık. Sonra bu düşüncelerimde ne kadar yanlış olduğumu fark ettim. Evet, biz ikizdik, ama bu hayat onun hayatıydı. Bir gün kendini hazır hissettiğinde koşarak geleceğinin farkındaydım.

Lavaboda yüzümü yıkayarak gidip ikizime sıkıca sarıldım. Gözlerindeki heyecanı gördükçe tutamamıştım kendimi. Ne kadar da güzel seviyordu benim can içim. Soru sormasına izin vermeden, "içimden geldi. Neyse, nasıl bir şeyler istediğini düşündün mü? Ha, sormadan söyleyeyim, dolabım da emrine ağmade." diyerek geçiştirdim. "Ya sen çok süper bir detaysın. Diyerek üzerime atlaması beklediğim tepkiler arasında yoktu. Son anda dengemi sağladığım için ikimize de bir şey olmamıştı.

***

   Büyük savaşlar sonucunda, Irmak'a mavi dizlerinde biten bir tulum seçmiştik. Tulumun beyaz kemerine uygun olsun diye beyaz sandaletlrimi vermiştim. Ne olur ne olmaz diye tulumun renginde kot ceket almıştı.

Ben ise rahat olmayı seçmiştim. Siyah tayt, üzerinde siyah yazıların olduğu beyaz bir tişört, yazlık beyaz sipor ayakkabılar ve ince deri ceketimi giymiştim..

Dün annem ile yaptığımız sarma ve sigara böreklerini sepete yerleştirirken gülümsedim. Irmak'ın yaptığı tombik sarmalar açıkça seçiliyordu.

" Her şeyi koydun mu? Heh tamam, Ahmet sen şu sepeti al. İkizcanlar, siz ekmek poşetlerini alın. Rüzgar içecek poşetlerini, Damla ıslakmendil paketlerini alsın." annemin komutu ile toparlanıp arabaya doluştuk.

İşte gün başlıyordu.

***

    Rengarenk çiçek ve bitkilerin olduğu ağaçlık bir piknik alanına geldiğimizde kısaca etrafı inceledim. Ama burası mütiş bir yerdi. Az ilerideki büyük park mümkünmüş gibi daha fazla sevinmeme sebep olmuştu.

Parkın içinde, az önce fark etmediğim Atakan'ı görünce kendimi tutamayıp güldüm. Küçük kardeşi Arya'yı omuzlarına almış bana dil çıkartıyordu. Beklemeden telefonumu çıkartıp birkaç fotoğraflarını çektim. Kim bilir? Belki ileride lağzım olurdu.

Aniden birisi saçımı çekince çığlığımı yutup arkama döndüm. Yine mi ama ya? Burak elindeki minik Beste ile bana sırıtıyordu. Ona hiç takılmadan Beste'yi dikkatle kucağıma aldım. Beste bizim Kübra'nın biricik kardeşiydi. Ve tabi bizim gurubun maskotu...

Biz ayakta beklerken, bizim hatunlar sofraları kurmuşlardı. "Hadi gençler, önce kahvaltı yapalım. Sonra bir kaç oyun oynarız." Kevser abla, yani Kübra'nın annesinin sözleri ile iki guruba ayrıldık. Annemler ayrı, biz ayrı yiyecektik. Tabi ufaklıkları da bizim yanımıza postalamışlardı.

.....

Bölüm sonu,

Hayat DediğinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin