Ada Çayı

1.7K 229 83
                                    

Teneffüs çaldıktan sonra Yoongi telefonunu cebine koyarak ayağa kalkmıştı. "Yazdıktan sonra kantine gel." Diyerek sınıftan çıktı. Sinirle onunkini yazmayı bitirdikten sonra yarı da bıraktığım kendi defterime dönerek kısa sürede onu da bitirmiştim.

Başta yavaş yazmayı düşünmüş ve bunun iyi bir karar olduğuna kanaat getirmiştim. Bunu defterime uygularken Yoongi'den art arda mesajlar geldiği için içimden ona güzel dileklerimi yağdırmış (!) ve tekrardan hızlanmak zorunda kalmıştım. Neyse ki çok bir şey olmadığı için teneffüs bitmeden yazabilmiş ve kantine varabilmiştim. Kim bilir daha ne isteyecekti benden?

"Ooo Bay Hoseok sonunda teşrif edebildiniz." Alaylı konuşmasına karşı ellerimi göğsümde birleştirmiş ve kısık gözlerle onu izlemeye koyulmuştum. Cidden dayanılmaz biriydi. "Ne istiyorsun Yoongi?" Diye sorduğumda cevabı geçikmemişti. Avucunda tuttuğu bozuk paraları bana uzatarak "Bana git ada çayı al." Demiş ve arkadaşlarına geri dönmüştü. Ah delirmek üzereydim! Neden elim kolum bağlıydı?!

Paraları avucumda sıkarak ondan uzaklaşmış ve uzun sıraya girmiştim.

#Yoongi'den

Kantinde öylece iki salak arkadaşımla oturuyordum. Jimin'e kızdığım için benimle küsmüştü aynı bir çocuk gibi. Ben de aramızı düzeltmek adına ondan özür dilememiştim. Sadece çikolata alarak gönlünü almıştım. Özür dilemeyi gereksiz buluyordum çünkü. Bana çok boş geliyordu. Şu an ise kendi kendime keşke Jimin'e çikolata almasaymışım diyordum. Susmak bilmiyor ve sürekli şarkı söylüyordu dibimde. Az önce söylediği şarkı ile herkesi ayağa kaldırmış şimdi ise duygusal bir şarkı için hazırlanıyordu.

Ayağa kalkmış ve suratını düşürebildiği kadar düşürerek bir nefes almıştı. İşte başlıyorduk.

"Hasret oldu, ayrılık oldu. Hüzünlere bölündü saatler."

Gözlerini kapatmış ve dudaklarını mikrofona bastırmıştı. Böyle sokaktaki çocuklara benziyordu. Sıkıntı ile söylediği şarkıyı dinlerken gözüm Hoseok'a kaymıştı. Kantin sırasındaydı ve çayımı almasına az kalmıştı. Bu esnada sıkıldığı için önündekiyle konuşuyor ve ellerini pantolonuna atarak çekiştirip duruyordu. Böyle kalçası daha da belli oluyor ve bazı erkeklerin dikkatini çekiyordu.

"Bir sır gibi saklarım seni. Bir yemin bir gizli düş gibi."

Jimin acıklı acıklı söylüyor ve herkesi kendi gibi gözyaşlarına boğuyordu. Neden okulumda düzgün bir insan yoktu? Neden bir müdür veya bir öğretmen gelip Jimin'e kızmıyordu? Ne kadar durumu iyi olsa da böyle yapılmaması gerekirdi bence. Daha çok şımarıyorlardı sonra.

"Sen ağlama, dayanamam. Ağlama göz bebeğim sana kıyamam. Al yüreğim senin olsun. Yüreğim bende kalırsa yaşayamam."

Normalde böyle şeyler söylemeyen Jimin neden bunu seçmişti ki? Sanki biri üzülüyor ve ona söylüyor gibiydi. Tuhaftı. Jimin çok tuhaftı. Onun yanında beynimi kaybetmediğim için şanslıydım çünkü Jungkook'ta beyin denen şey kalmamış gibiydi. Jimin giderek onu kendisine benzetmişti. Umarım üniversiteye uzaklara gider ve bir süre onlarsız kafamı dinlerdim.

Düşüncelerime dalıp giderken Hoseok bir hışımla çayı önüme koymuş ve "İç!" Demişti. Her an patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Böyle köle mi olurdu ya? Biraz onu uğraştırmam gerekiyordu. Yoksa tadını çıkaramazdım.

Karton bardağın içinde olan ada çayının kokusu burnuma ilişirken duramamış ve ellerimin arasına almıştım. Kokusunu çektikten sonra yavaşça dudaklarımın arasına götürdüm. Bir yudum alarak istemesem de sertçe masaya geri bırakmıştım çayı. İçmek istiyordum ama Hoseok'u da uğraştırmak istiyordum. Uğraştırmak tarafım daha ağır bastığı için çayımdan ayrılmak zorunda kalmıştım. Aman ne olacak sonra içerdim.

Theater |Sope✔Where stories live. Discover now