1

29.1K 1.6K 1.6K
                                    

[düzenlenmiştir]

Fantastik, SemeKook, yer yer gülüp yer yer ağlayacağınız soft&hard karışık bir kurgu okuyacaksınız.

BÜYÜK NOT: AHİRET VE DÜNYA ARASINDA ZAMAN KAVRAMI APAYRI YANİ OKUYACAĞINIZ ASIRLAR ASLINDA DÜNYA ASRI KADAR UZUN DEĞİL ONA GÖRE DÜŞÜNÜN LÜTFEN

İyi okumalar 💜

**

Sayısız alemin varoluş yeri, insan hamurunun yoğurulduğu, hayvanların, meleklerin, cinlerin, insanüstü ya da insanlık adına her şeyin yaratılmaya başlandığı yer. Her topluluk farklı isimlendirir bu diyarı. İnsanlara göre öldükten sonra gidecekleri ahiret, cinlere göre eğlence mekanı, iblislere ve meleklere göre ise bir ev...

Meleklere göre bir ev olduğu doğruydu ama içlerinden biri için bu ev sadece bir mağaradan ibaretti. Yani bir nevi bu evin yalnızca kendi odası olan bölümünü özgürce kullanabiliyordu.

Efendi Jeon Jeongguk, başka bir deyimle Kara Kanat.

Tanrı'nın yarattığı son melek. Tüm alemlerin görüp görebileceği en karanlık, en tehlikeli varlık, en son karşılarına alacakları kişi. Adı melek, ruhu ise tüm alemlerden bir parça barındıran bir karmaşadan ibaret.

Tanrı ilk kez olacakları tahmin edememiş ve onu yaratırken kendi özünü katmıştı hamuruna. Güzel ve güçlü olan her şeyi onda toplamıştı. Bu meleğin ne derece haylaz, acımasız ve ortalık karıştırıcı olabileceğini hesaba katmamıştı.

Bu melek, ahirette özgür olarak geçirdiği iki asırda, kendini eğlendiremedikleri için yüzlerce mekanı zorla kapatmış, işini görmediği için yüzlerce meleği sürgün etmiş, taş üstünde taş, baş üstünde baş koymamıştı kısacası. Bardağı taşıran son damla ise yaratıcısının uyarılarına kulak asmayıp izinsiz bir şekilde dünyaya inmesi olmuştu. Ahireti karıştırdığı yetmiyormuş gibi bir de orada insanların düzenini bozuyordu.

Tüm bunları bir insana anlayabileceği bir şekilde anlatsan normal karşılardı aslında. Ergen ve güçlerini yeni yeni kontrol etmeye başlayan bir erkeğin egosunu tatmin etmek için yaptığı birkaç şey der geçerlerdi. Ama tüm bu olaylar ölümsüzlerin diyarında olunca durum farklılaşıyordu.

Melek halkı çaresiz bir şekilde Tanrı'dan koruma beklerken, iblisler Efendi Jeongguk'a ortak oluyor, meydanı boş bulan cinler ise ortalığı velveleye veriyor ve ahiretin altını üstüne getiriyorlardı.

Tüm düzen bozulmuştu. Tanrı acilen tüm alemlerin yöneticileriyle bir araya gelmeli ve bu duruma bir çare aramalıydı. Oğluna zarar gelsin istemiyor fakat ahiretteki düzeni tekrar sağlaması gerektiğini çok iyi biliyordu.

Kurulun cezasından kurtulamayan son melek dünyadan zorla getirildikten sonra kendini bir mağarada kapalı halde bulmuştu. Bizzat Tanrı tarafından hazırlanan bu yere mağara demek hakaret olurdu aslında. Mağara görünümlü bir saray idi tabiri caizse.

İçeride mutfaktan oturma grubuna, spor salonundan şarap mahzenine kadar her şey Efendi Jeongguk için özel döşenilmişti. Kurul da dahil olmak üzere herkes onun acı içinde soğuk ve dar bir mağarada ceza çektiğini düşünürken aslında Tanrı, kendinden özel bir parça olarak gördüğü şaheserine kıyamamış ve konforu için gerekli her şeyi sağlamıştı. Efendi Jeongguk'un ise tek yapması gereken bilmediği bir süre boyunca orada hapis kalmaktı.

İlk başlarda aşırı hırçınlaşıp çıkmak için bin bir türlü yola başvursa da çabalarının sonuç vermediğini 320 yılın sonunda anlamış ve her ihtiyacını barındıran bu yere alışmaya çalışmıştı.

En azından kanatlarını buluncaya dek

320 yıl önce

"Söyle bana güzel evladım. Var mıdır yaratıcından bir arzun isteğin? Senin için içinde her yemeğin bulunabileceği bir dolap, her müziğin çalabildiği bir radyo, her kitabı barındıran bir kütüphane, her tattan içki bulunan bir buzluk ve daha nicelerini hazırladım. Sıkılmaman ve kendini özgür hissetmen için elimden gelen her şeyi yaptım. Şimdi söyle bana, var mıdır seni daha iyi hissettirecek, eksik bulduğun bir şeyler?"

"Çıkar beni buradan baba. Özgürlüğümü kısıtlamak bana yapılabileceklerin en kötüsüdür. Kanatlarımı istiyorum."

"Ahiretin güvenliği için seni bir süre orada tutmakla yükümlüyüm. Sen benim servetim, son göz ağrım, canımdan cansın. Bu hariç her isteğini yerine getirebilirim."

"O zaman.." dedi genç, yüzüne kurnaz bir gülümseme yerleşirken.

"Senden, bende olmayan bir yetkiyi bana vermeni istiyorum."

"Nedir? Söyle bana."

"Bu mağaranın yanından geçen ruhları ya da bedenleri avlayabilmeme izin ver. Bırak buradan geçmeye cesareti olanların efendisi olayım."

"Bu isteğini tabii ki de yerine getiririm ancak... Senin mağaranın bulunduğu yer Araf'ın en uçsuz bucaksız yeri. En gözü pek iblislerin bile girmeye korktuğu ve içeriyi görmek uğruna birçok varlığın yaşamını yitirdiği bir yer. Kim cesaret edebilir oraya girmeye?"

"Bana istediğimi veriyor musun yoksa vermiyor musun? Sadece onu söyle."

Tanrı tek bir parmak hareketiyle önünde parlak mor toz şekilde beliren sihri oğlunun vücuduna gönderdi. Oğlan, göğsü sihir etkisiyle bir anda kalkıp inerken kendini hiç olmadığı kadar güçlü hissetmişti.

"Buradan çıkacağım baba. Bunun yüzyıllarımı alacağını bilsem dahi yapacağım."

"Şuan içinde bulunduğun mağara benim en güçlü yönlerimi sana koruma yaptığım bir mağaradır oğlum. Sana çıkman için bir süre vermememizin sebebi ise çıkmanın somut değil soyut yolla mümkün olduğudur. Ancak ruhundaki kara lekeler azalmaya başlar ve taş kalbin ısınırsa oradan çıkabilirsin. Ancak üç küsür asır öncesinde atmayı bırakan kalbin yeniden atarsa... Oradan çıkmayı başarabilirsin."
















"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
dark wings |taekook✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin