P2| BÖLÜM 16

52 35 29
                                    

Esrarengiz İnsan: Bence artık tanışma zamanımız geldi, ne dersin?

Esrarengiz İnsan: Beni hiç merak etmediğini düşünüyorum bazen.

Siz: Tanıdığım bir insanı neden merak edeyim, değil mi?

"Babamla konuştum bizi alacak araba bu. Yeni yerimizde biraz şehir dışında kalıyor ama rahat bir yer." Dedi Rüzgar. Beynim allak bullak hatırladığım şeyler zihnime fazla gelirken arabaya biniyordum.

"İyi misin canım?" dedi Yakamoz. "Buradan gidelim her şeyi konuşacağız."

Sessizliğimi korudum ve başımı sallamakla yetindim sadece. İzimizi buldukları için apar topar her şeyi kaldırıp beyaz minibüsün içerisine yerleştirmiştik. Taşı koyduğumuz cam kutu özenle beyaz bir bezle sarılmıştı.

Zihnimi kurcalayan onca şey bana işkence eder gibiydi. Şu ana kadar kullandıkları en büyük kurbanlardan birisiydim. Hayatımla oynadıkları kumar yetmez gibi birde anılarımı söküp almışlardı benden.  Ölmekten daha acı veren bir boşluğa atmışlardı beni. Bilinmezlik içerisinde yaşamam gerekmişti aylarca. Yıllarım kafamın içerisinde kapattığım bir boşluktu. Renklerimi görmemi engellemişlerdi. Hissetmemem için Yakamoz'u almışlardı benden. Hayatta aldığı en büyük darbelerden bir tanesinin babasından geldiğini bilmiyordu belki de Yakamoz.

Nasıl söyleyecektim? Nasıl diyecektim beni senden ayıran, seni unutmamı sağlayan isimlerden bir tanesi baban diye? Göz yaşlarım akmaya başladığında gözlerimi kapattım. Sadece uyumak istiyordum. 

***

Derya ellerinde birkaç çanta ile eşikten içeriye geçti. Yeni geldikleri yer çoktan yaşanmaya uygun bir hale gelmişti bile. Rüzgar bu konuda elinden geleni yapıyordu. Elindeki çantaları kapının kenarına bıraktıktan sonra elini alnına götürerek ilerlemeye başladı. Dışarıda esen rüzgar evin camlarından ufak bir uğultu ile geliyordu Derya'nın kulağına. Dışarıdan eş zamanlı olarak gelen kuş sesleri onda huzur etkisi yaratmadı, aksine omuzlarını dikleştirmesine vesile oldu. Pencereden bir bakış daha attıktan sonra gri koltuğa oturdu ve hatırladıklarını göz önünden geçirdi. Aynı bir kabusta gibiydi ve bunun sonunun nereye gittiğini bilmiyordu. Nereden bilebilirdi bunların gerçekler olduğunu.

Biliyordu işte. Her şeyin farkındaydı. Dışarıdan bir göz olarak hatırlamış olsa da konuşulanları dün gibi iyi hatırlıyordu şimdi. Yakamoz telaş içerisinde içeriye girmişti. Derya dikkatini camın altında kalan duvardan yanına doğru gelen kişiye çevirdi.

"Neler oluyor Derya?"

Derya gözlerini kaçırdı. İşaret parmağı ile baş parmağını kanatmıştı. Gelen farkındalık ile hissettiği acı sonucu yüzünü buruşturdu. Yakamoz'a taşın yan etkileri sonucu hafızasını yitirdiğini söyleyemezdi. Beyninde oluşan 'kötü huylu' diye nitelendirdikleri tümörün yıllarca bir talihsizlik olduğunu sanmıştı ama şimdi sebebinin birkaç saat sonra bu evin her yerinde kol gezecek, yapısı kimyasal olan bir taş yüzünden olduğunu biliyordu. 

Eğer bunu Yakamoz'a söylerse anında Derya'yı bu işten uzaklaştıracaktı ve Derya bu kadar çok şeyi bir taş sayesinde hatırlamışken, aynı zamanda bu kadar çok şeyin başına gelmesinde de bu taş varken peşini bırakamazdı. Başka insanların ölmesine, hayatlarının kararmasına izin veremezdi. Bizzat kendi incelemeli gerekirse bunun uğrunda ölmeliydi ona göre.

Yakamoz huzursuzdu. Derya'nın ameliyata girdiği tarihi hatırlamadığını biliyordu ama birden bire gözlerini açmasıyla '24 Haziran' demesi bir olmuştu.  Bu durum Yakamoz'u aşırı strese sokuyordu. Derya fazlasıyla hızlı hatırlamaya başlamıştı ve bunun onda nasıl etkiler yaratacağını bilmiyordu. Huzursuz bir şekilde kıpırdandı ve konuşmaya başladı:

YAKAMOZTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon