16.BÖLÜM "KALBE DİKİLEN MEZAR TAŞLARI VE ÇİÇEKLER "

1.1K 821 731
                                    

Bölüm Şarkıları

CLANN- I Hold You
Cem Adrian, Ceylan Ertem-Bu Gece Uyut Beni
Erden Erdoğan, Ezgi Erdoğan - Son

KALBE DİKİLEN MEZAR TAŞLARI VE EKİLEN ÇİÇEKLER

Vakitsiz bir kaç veda farkında olmadığım şimdiki benliğimdi. O vedalar yüreğimi yerinden söküyormuşçasına acıtsada, bıraksam apansızca akacak göz yaşlarımı içime atıp sırtımı dönüp gitmiştim. Sanki kalbim bir mezardı fakat yüzümde beliren zoraki gülümsemem ise yaşama sebebimdi. Gülümsemeyi bıraksam o mezarı herkes görecekti. Sanki kalbimin içini açsan saygısızca mezar taşı görecektiniz. Yıkılan her bir hayalimin, kötü her anımın, hayatımdan apansızca çıkıp giden her kişinin bir mezar taşı vardı. Kalbime ilk mezar taşı ben altı yaşındayken dikilmişti.

Babamdan yediğim ilk tokat kalbime bir mezar taşı olarak yer edinmişti. Küçük bir kız çocuğunun katili. Beni hiç bir zaman sevmemişti. Çocuk aklım çirkin olduğu için seni sevmiyor derdi ama belli bir zaman sonra onunla bir alakası olmadığını anlamıştım. Çünkü ben tıpkı anneme benzerdim. Babam da annemi her şeyden çok severdi.

Yıllar önce ; evimizin küçük solunun da yere bağdaş kurarak oturmuş orta sehpanın üstünde resim çizerken çok mutluydum. Abim saçımı yukarıdan iki tane at kuyruğu yapmıştı. O zamanlar o da daha küçüktü ama annemin saçımı taramadığını gördüğünde ben mutlu olayım diye saçımı şekilden şekille sokardı. O gün de çok mutluydum çünkü abim saçımı en sevdiğim şekilde yapmıştı. Dışarı çıkıp mahallede ki tüm çocuklara saçım ile hava atmıştım. Eve gelince de resim yapmak istemiştim. Tüm boyalarımı masaya yığarak resim çizmeye başlamıştım. Resim yapmayı seviyordum çünkü annem de çok güzel resim yapardı. Eğer çok güzel resim çizersem beni seveceğini, diğer anneler gibi saçımı tarayacağını düşünüyordum.

Resim çizerken dalıp gidiyordum etrafında ki kimseyi görmüyordum. Ben boya bulaşmış fırça tutuğum elim ile gökyüzünü maviyi boyamaya dalmışken onun sesini duymuştum. Ne zaman solana gelip oturduğunu bile bilmiyordum. Zaten onun geldiğini hissetmiş görmüş olsam hemen giderdim ki oradan. Ama fark etmemiştim. Gür sesi ile "Ona bu kadar benzemen sinirlerimi bozuyor. Kalk git buradan seni görmek istemiyorum."demişti. İrkilmiştim, gözlerim dolmuş, dudaklarım büzülmüştü.

Elimde ki fırça ile öylece kalmıştım. Gözümden yaşlar düşmeye başladığında ise hıçkırmaya başlamıştım. Bunu hep yapıyordu, alışmıştım ama ben o gün çok mutluydum. Mutluluğumu bozduğu için hışımla ayağa kalkmış bütün boyaları, kalemleri etrafa dağıtmıştım. Ondan korkuyordum ama sonucunun kötü olacağını bildiğim halde o yaşıma rağmen karşı çıkıyor, inat ediyordum. Onu sinirlendirmiştim. İşte o zaman ilk tokatı yemiştim.

İkinci mezar taşı da anneme aitti. Daha çok küçükken saçımı taramayı bıraktığı için ona çok kırgındım. Babam yaramazlık yaptım diye bağırıp çağırıp dövdüğünde engel olmayıp öylece beklediği için çok kırgındım. Kırgınlığım zamanla geçmiş yerine öfke ve kızgınlığa bırakmıştı. Aslında mezar taşlarının çoğu beni hayal kırıklığına uğratan onlara aitti. Beni bir tebessüme muhtaç bırakmışlardı.

Abim, nefes aldığı süre boyunca kalbime hiç mezar taşı bırakmamıştı. Ölü kokan kalbimi türlü kokulara sahip çeşitli çiçek demetleri ile süslemişti. Arkasından bıraktığı çiçeklerin çoğu solmuştu geri kalanları ise abimle olan güzel anılarım ile can buluyordu. Abimden sonra ilk çiçeği kalbime biraz önce Destan dikmişti Şimdi kalbim de ki ölü kokusu çiçeklerin kokusu tarafından bastırılmıştı. Kelebekler, çiçekler uçuş uçuştu. Kalbim kıpır kıpırdı. Bir çift el ve dudaklar onca yılın, onca kokusunu almış gibiydi.

KARA KUYU "EFLATUN"Donde viven las historias. Descúbrelo ahora