5.BÖLÜM "SOLAN ÇİÇEK"

2.3K 1.1K 1K
                                    

Kayıplarımı, kaybettiklerimiz bizi biz yapanlardır aslında. Bazen acıya daha dayanıklı olmamızı sağlarlar, bazen de aynı yerden tekrar yaralandığımız da daha az acı çekmemizi sağlarlar. Bunu anlamak için zaman gerekir.

Ben onları kaybettiğimde ağabeyim Karan'ın acısı olmasaydı belki bu kadar acımazdım. Çünkü onlar hiçbir zaman benim için var olmamışlardı. Saçımı okşamamış, yüzüme gülümsememiş, merak etmemiş, benim için mutlu olmamış, umursamamışlardı. Ondandır belki varlıkları yanı başımdayken bile onların acısını çekiyorken yeryüzünden göçüp gittiklerinde o kadar acı çekmeyişim.

Onlar hayattayken de yoklardı. Ama ağabeyim dünyada ki da ki tek sığınağımdı, evimdi. Onların yokluğuna karşı Tanrı tarafından sunulan bir armağandı. O armağana doyamadan elimden alınacağını bilemezdim.  Armağanımı benden alanlardan buna sebep olanlardan işte bu yüzden intikam olmak istiyordum. Canım acıdığı kadar acısınlar istiyordum.

Dört yıl önce buraya geldiğimizde toparlanıp yeniden devam etmek bir an önce kendime gelip bir kardeşim olduğunu, ona bakmam gerektiğini, onun için hayat şartlarını kolaylaştırmak gerektiğini biliyordum. Evet, Van'dan buraya taşınmıştık ama ne yapacağımı nasıl devam edeceğimi bunlar ile nasıl başa çıkacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. O yaşıma rağmen bir hayli yorgundum. Ağabeyimin olmayışı, bir umut bir gün beni önemserler dediğim kişilerin olmayışı o kadar acıydı ki normalde üzülmem dertlenmem gereken olaylara karşısında hissizdim artık.

İstanbul'a geldiğimiz günlerde, daha bir ev tutmadığımız zamanlarda birkaç gün pansiyonda kalmıştık. Ama güvenilir olmadıklarını biliyordum. Bize verilen odaya girip kapının önüne ne varsa koyardım. Pansiyonda kalmayacağımızı anladığım da Eymen ile o soğuk kış gününde kiralık ev arayıp durmuştuk. Hiçbir yeri doğru düzgün bilmemem işi biraz zorlaştırıyordu. Bir elini tutuğum Eymen'e, bir de bana bakıp evi kiralamaktan vazgeçenler oluyordu. Ev bulamayınca pansiyona geri dönmeye karar verdiğimiz de bir tabela gözüme çarpmıştı. Büyük harfler ile renkli bir şekilde Elvan Sanat Atölyesi yazılmıştı. Yaşanılan her şeye rağmen şuan evsiz kimsesiz olmamıza rağmen içimdeki o atölyeye  girme güdüsüne mani olamamıştım. Bir resim, heykel, müzik, edebiyat atölyesiydi.

İşte orada Sıraç ağabey ile tanışmıştık. Bize ev bulmuş, bir iş bulmama yardımcı olmuştu. Sözleri ile davranışları ile etkilemiş, toparlanmama yardımcı olmuştu. Yüzünde ki çizgilerden hayatta çektiği zorluklar belli olurdu sanki. Gözlerine ve yüzüne baktığımda bende tüm bunlar ile başa çıkabilirim diye düşünürdüm. Tam da şimdi Eymen ile tekrar o kapıdan içeri giriyorduk. Hem kıvırcığıma verdiğim sözü tutacaktım, hem de belki bir daha göremem diye veda edecektim.

Kapıdan içeri girdiğimizde içeride ki sıcak hava içimi hoş etti yine. Koridora asılan tablolar, sırası ile dizilen heykeller vardı. Resim sınıfı, müzik sınıfı diye odalara ayrılmıştı. Dış kapının karşısındaki oda Sıraç ağabeyindi. Geleceğimizden haberi yoktu, habersiz gelmiştik ama zaten sıkıntı etmezdi. Kapının yanına geldiğimizde kapıyı yavaşça çalıp içeri girdik. İçere girdiğimizde kafasının kaldırıp bize baktığında, bizi gördüğüne şaşırmış aynı zamanda da sevinmiş olmalı ki dudaklarında bir gülümseme belirmişti. Ayağa kalkıp yanımıza doğru gelirken Eymen Sıraç ağabey deyip koşarak bacaklarına sarılmıştı. Bu beni gülümsetirken Sıraç ağabey Eymen ile aynı boya gelmek için eğildi saçlarını karıştırıp kollarının içine aldı. Eymen:

"Seni çok özledim."dedi.

"Bende seni özledim koca oğlan. Görmeyeli nasılsın bakalım?" diyerek Eymen'in anlına dökülen saçlarını karıştırdı. Eymen koca adammış gibi:

KARA KUYU "EFLATUN"Where stories live. Discover now