16

406 68 73
                                    

Medya//Crawl - Holly Henry

"Paslanmışsın." Gülümseyerek konuştuğumda elindeki uzun kılıçla bana tepeden bakan Kyungsoo'nun yüzünde tek bir mimik bile oynamadı.

"Öyleyse yaptığımız dört düelloda da yenilmenizin sebebini açıklamak ister misiniz, Efendi Baekhyun?" Tek kaşını kaldırarak sordu, her ne kadar kışın donmuş göllerle yarışacak kadar buzlu olan ifadesi hiçbir şeyi ele vermese de gözlerindeki heyecanlı parıltı, durumdan ne kadar zevk aldığını ispatlayacak nitelikteydi. Sırıtışım daha da genişledi.

"Prensip. Öğretmenimi herkesin önünde yenip onu küçük düşürmem çok ayıp olur, değil mi?" İflah olmadığımı artık söyleme ihtiyacı dahi duymadan elini uzattı, yıllar önce ona yaptığım bileklik, yeninden sıyrılarak nazikçe sallanmıştı. İçim sıcacık okurken kalkmama yardım etmesine izin verdim. Yerdeki Kar Beyazını alıp belimden asla ayrılmayan kına yerleştirdim ve bir adım ötedeki masaya çöker gibi oturdum. "Tanrım, hâlâ beni çok yoruyorsun."

"Hislerimiz karşılıklı." Benim aksime gayet sakince karşıma oturdu, az önce upuzun ve kesinlikle atraksiyonlu dört düello yapmamışçasına sakindi, saçı bozulmamıştı, hatta terlememişti bile. Her zamanki gibi siyahların içinde tertipli düzenli ve büyüleyici gözüküyordu. Masanın üzerindeki demlikten ikimize de çay doldurdu, oldukça baki bir görüntüsü vardı. "Efendi Baekhyun, Efendi Yixing hakkında-"

Tam o esnada Junmyeon geldi, başıyla bana basit bir selam verdikten sonra yanımıza oturdu. Kyungsoo'ya baktım. "Devam edebilirsin, biliyorsun ki Junmyeon'dan saklayacak hiçbir şeyim yok."

Kyungsoo ve Junmyeon arasında soğuk bir bakışma geçti; bu pek de şaşırtıcı değildi çünkü ikisi de kimseyle anlaşamıyorlardı. Herhangi bir insanla iletişim kurmaları bile mucize sayılabilirdi. "Efendi Yixing her gün daha da deliriyor," diye cümlesine devam etti usulca.

"Ona hana gelmesi teklifinde bulundum." Junmyeon, elini salladı ve çay fincanımın üzerinde küçük bir bulut oluşturdu, çok geçmeden turkuaz su damlacıkları, fincanın üstünde boş kalan alanı doldurmuştu bile. Sıcak içmekten hoşlanmadığını biliyordu, bu yüzden zaman zaman böyle küçük jestlerde bulunurdu.

"Sadece bu yeterli değil. Eğer o yılanla bir başına yaşamaya devam ederse kötü şeyler yapacak, bir yerden sonra kendini ve aklını tamamıyla yitirecek."

"Bu, benim sorunum olmaktan çıktı." Fincanın üzerindeki bulutu üfledikten sonra çaydan bir yudum aldım, kiraz sapının acı tadı ağzımda usulca yayıldı.

"O, sizin kardeşiniz ancak kardeşiniz olmasından önce, bu hâle gelmesinin sorumlusu sizsiniz." Ses tonu sertleşmişti, bilinçli bir hareket olup olmadığından emin değildim ama masanın üzerinden bana doğru eğilmişti.

"Bu hâle gelmesinin sorumlusu ben miyim?" dedim, duyduklarıma inanamaz gibi bir sesle. "Eğer o zaman yaptıklarımı yapmamış olsaydım şimdi delilikten bile beter bir hâlde olacaktı: ölü! Cidden ölü olmasını mı tercih ederdin, Kyungsoo?" Karşıdan cevap gelmedi, belki de ortam çok gerildiği için susmayı tercih etmişti, anlayamadım ancak bu, hiçbir şeyi değiştirmezdi, ben susmayacaktım. "Sırf o yaşasın, iyi bir hayatı olsun diye bu hâle geldim, sırf onun yüzünden mahvoldum. Gerçekten ben böylesi acınası bir pozisyondayken çıkıp onun için hiçbir şey yapmadığımı mı söyleyeceksin bana?" Kyungsoo'nun cevap vermeyeceği belliydi ancak yine de inatçı gözleriyle bana bakmaya devam etti. Dişlerimi sıktım.

"Majesteleri, 'bu hâle geldim'le ne demek istediniz?" Kısa bir sessizliğin ardından karşıdan beklediğim ses, hemen yanımdan geldiğinde anın hararetiyle bir anlığına bocalasam da sakince Junmyeon'a baktım, ilk defa bu kadar açıkta hissediyordum.

darkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin