20

291 50 11
                                    

Medya || Worst in Me - Unlike Pluto

İlerleyen günlerde Yixing, normal zamanlara kıyasla oldukça tuhaftı. Gözlerinde daima sıcak ve nazik bir bakışı konuk eden yüz ifadesi soğuktu, ona bir soru yöneltildiğinde her zamanki gibi gülümseyerek karşılık vermek yerine kısa ve kaba cevaplarla yetiniyordu, gözlerinin altı çökmüştü. Devamlı olarak aynı konu üzerinde kafa yoruyormuş gibi bir hâli vardı ama bu endişelerimi ona açmaya çalıştığımda beni tersliyor, konuyu kapatıveriyordu. Kyungsoo'ya ne yapmam gerektiğini danışmıştım ancak o da en az benim kadar şaşkındı; Yixing'in, depresyonda olabileceği, belki de bilmediğimiz zorlukların üstesinden gelmeye çalıştığı fikrini ortaya attı. Açıkça yardımımızı istemiyordu, hatta yardımı geçin, bizi görmek bile istemiyordu.

Geçen yüzyılların ardından, böyle durumlarda yapılacak doğru şeyin, söz konusu kişiyi yalnız bırakmak olduğunu sonunda anlamıştım ama o zamanlarda kanı damarlarında akmak yerine kaynayarak ilerleyen Buoxian, küçük kardeşi için endişelendi, endişelendi ve daha da çok endişelendi. Kyungsoo, onu, Yixing'i yalnız bırakması adına kesinkes bir şekilde tembihlediği için yanına gitmeye cesaret edemese de bir şeyler yapmayı, kardeşine yardım etmeyi öyle çok istiyordu ki içindeki stres seviyesi tavan yapmıştı.

Yixing'in evden gizli gizli sızdığını fark ettiğimde aradan birkaç gün geçmişti. Annemin de babamın da Yixing'in sıkıntı çektiğinden haberleri yoktu; ya fark etmişlerdi ama umurlarında değildi ya da fark dahi etmemişlerdi. Zaten onlardan bir beklentim yoktu, ölsek dahi birkaç gün boyunca 'Tüh, bu çocuk bize iyi para getirirdi,' deyip hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edeceklerinden emindim.

Aslında onu takip etmemeliydim, biliyordum, eğer sorunu, bana açmak istediği bir şey olsaydı çoktan söylemiş olurdu ama yine de ona duyduğum sevgi, diğer bütün hislerimi geriye ittirdi ve peşine takıldım. Şehrin, ormana yakın olan bölümüne doğru ilerlerken Yixing tedirgindi, sürekli çevresine bakınıyor, açıkça kimsenin onu takip etmediğinden emin olmak istiyordu. 

Bu halleri, insanı sadece şüphenin en derinliklerine sürüklemeye yarıyordu ve ona daha çok baktıkça kötü bir şeyler karıştırdığından daha da emin hâle geliyordum. Gölgelerden kötü şeyler karıştıran kardeş daima ben olmuştum; eğitimime ve kendimi geliştirmeye çok önem veriyordum ve hırslıydım ama bu, genç olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Oysa Yixing'in benden yalnızca iki yaş küçük olduğuna inanamazdınız, içinde emekli olmuş bir teyzenin ruhu vardı çünkü. Her sabah saat kurmuş gibi yedide kalkar, kendine limonlu su hazırlar ve evin en sevdiği kütüphanesine gidip pencerenin kenarında kahvaltıya kadar kitap okurdu. Her zamanki gergin ve sessiz geçen kahvaltılarımızın ardından beraber antrenmana giderdik, Kyungsoo'nun öldürücü derecede zorlayıcı çalışmalarından sonra da bitap hâlde eve döner ve bazen beraber, bazen de ayrı ayrı istediğimiz şeylerle uğraşırdık. Ben, sanırım 'günlük' olarak adlandırılabilecek defterlerime bir şeyler karalar veya kılıç çalışmaya devam ederdim, o da çiçekleriyle ilgilenir veya manzara çizimleri yapardı. 

Eh, iş bu olunca, eğer ortada gizli bir şeyler karıştıran birileri varsa, o kişinin ben olduğumu tahmin etmek, herkesin vereceği ilk tepki oluyordu. Yixing herkesin gözlerinin önünde birini öldürseydi dahi insanların parmaklarıyla beni işaret edip 'Yixing'in elindeki kılıcı zihin gücünle hareket ettirdin!' diyeceklerine hiç şüphe yoktu. Ne de olsa o, her zaman güneşin altında parıl parıl parlayacak elmastı, bense dokunduğunuzda elinize izler bırakacak kömür parçasıydım.

Yixing, ormanı ve her zaman antrenman yaptığımız Jun nehrini geçti; şehirden çok uzaktaydık ve buralarda iblisler cirit attığından bizim dışımızdaki kimse etrafta dolanmaya cesaret edemezdi ancak yine de endişeli bir şekilde etrafına  bakınmaya devam etti. Onu, ağaçların tepesinden izlediğim için beni fark edememişti, istemediğim sürece de edemezdi. Her ne yapıyorsa, kesinlikle gizli kalmasını istiyordu.

darkWhere stories live. Discover now