8

438 76 137
                                    

Medya || Pac-Man - Gorillaz



"Niye bir anda kaçtı ki? Ona da katılmak isteyip istemediğini sorsaydık."

Nedense inanılmaz bir rahatsızlık hissediyordum, söylediklerine odaklanamadım bile. Bana uzandığında elimi omzuna koydum, nazik bir tavırla onu durdurdum. "Üzgünüm, Nana. Sonra devam ederiz, tamam mı?" dedim ve cevabını beklemeden kapıdan fırladım.

Koridordaki kızlardan birine kızıllar içindeki genç adamın nereye gittiğini sorduğumda, "Ah, şu yakışıklı çocuk," deyip eliyle arka kapıyı işaret etmesi, içimdeki kadehten taşan son damlaydı. Gösterdiği yere gittim, arka bahçeye çıktığını düşündüğüm kapıyı açtım.

Oradaydı işte; kapının hemen önündeki basamağa oturmuş, gecenin karanlığını kan kırmızısı yenleriyle bölüyordu, yıldızlarla boyanmış koyu gökyüzünü izliyordu. Arkası bana dönük olduğu için yüz ifadesini göremiyordum, zaten düşüncelerini ve hislerini genelde içinde tutmayı tercih eden biriydi ve durum buyken aklından geçenleri tahmin etmek daha da zordu.

Kapının açılma sesini duyduğunda ela gözleri bana döndü, yüzü soğuktan kızarmıştı. "Üzgünüm," diye hızlı hızlı konuşmaya başladı, öyle ki bazı kelimelerini seçmekte zorlandım. "Seni takip etmedim, gerçekten. Sadece lavaboya gitmek istedim ve Junmyeon, o odanın lavabo olduğunu söyledi. Bilseydim ben hiç..." Sesi yok olurken başını yeniden kucağına eğdi.

Junmyeon, Nana'yla her zaman kullandığımız odayı gayet iyi biliyordu, lavaboyla karıştırmış olmasına imkân yoktu. Tek mantıklı açıklama ya onun ya da Chanyeol'ün yalan söylüyor olmasıydı ancak ikisi de birbirinden saçma geldiği için düşünme işini sonraya sakladım. Ağır adımlarla basamağa yaklaşıp yanına oturdum, kendimi suçlu hissetmemin nedenini olabildiğince görmezden geldim. "Öyle bir şeyle karşılaşmanı istemezdim," dedim yumuşakça.

Kafasını iki yana salladı. "Benim hatamdı," dedi kısaca, başka bir şey söylemeden.

Uzunca süren, huzursuz bir sessizliğin ardından boğazını temizleyip ilk adımı atan ben oldum. "Buradan gitmek ister misin?" diye sordum yavaşça.

Bir an hareketlenir gibi oldu. "Nereye?" Gözlerindeki, tahminen alkolün etkisiyle oluşmuş hafif buğuyu da o an fark ettim.

"Evime," dediğimde kaşları kalktı. "Seni ilk kez bulduğumda yaralarını iyileştirmek için oraya götürmüştüm, hatırlıyor olabilirsin. Eğer geceyi Irene ve Sehun'la geçirmek istersen anlarım ama-"

"Gidelim," dedi, söyleyeceğimi bitirmeme dahi izin vermeden, hevesli bir şekilde. Dudaklarıma belli belirsiz bir gülümseme yerleşirken nazikçe omzuna dokundum ve bir sonraki saniye bahçemde, kırmızı karanfillerin birkaç adım ilerisindeki koyu renkli minderlerde oturuyorduk.

Chanyeol önümüzdeki çiçek bahçesine bakarken gözleri bir an parlar gibi oldu. "Burayı hatırlıyorum," dedi, sonra arkasına dönüp tek katlı evin duvarındaki pencereye baktı. "Pencereden görmüştüm." O günü hatırlarken hem bir hüzün hem de sevinç hissediyorum. Kederin örtüsünü üzerime atmasının nedeni açıktı; ölmeyi bekleyen altı yaşındaki bir çocukla karşılaşmıştım.

Tabii mutluluğumun nedeni de aynıydı; o ana kadar yaşanan her şey, o ölmeyi bekleyen altı yaşındaki çocuğu bana getirmek için ince ince işlenmişti.

Gülümseyerek ayağa kalktım. "Hava çok soğuk, içeri geçelim," deyip elimi uzattığımda anlık bir tereddütün ardından parmaklarımı kavradı ve kalkmasına yardım etmeme izin verdi. Soğuk gecede, insanın yüreğini ısıtacak kadar sıcaktı. O kalkar kalkmaz elimi geri çektim.

darkOnde histórias criam vida. Descubra agora