3

472 78 102
                                    

Medya || Something Just Like This - The Chainsmokers & Coldplay





"General Makuake, lütfen sakinleşin!"

"BIRAKIN BENİ! NE SÖYLEDİĞİNİ DUYMADINIZ MI?! ONU PARAMPARÇA EDECEĞİM!"

Devasa adamı, en az beş kişi tutmaya çalışırken uzun masanın diğer tarafında sakin sakin oturuyordum; başım elimin altındaydı, gözlerimde bıkkın bir ifade vardı. "General, tek bir eleştiriyi bile kaldıramıyorsanız bu benim suçum mu?"

"TEK BİR ELEŞTİRİ Mİ?!" diye kükrediğinde Junmyeon'un iç çektiğini duydum. "BANA KILICIMI SAVAŞIRKEN KULLANMAK YERİNE ONUNLA DİŞ KARIŞTIRICILIĞI YAPARSAM DAHA ÇOK PARA KAZANACAĞIMI SÖYLEDİN!"

Avaz avaz bağırdığı için kulaklarımı kapatma isteğine karşı çıkarak, "Amacım hakaret etmek değildi, yalnızca size başka kariyelerde daha başarılı olacağınızı söylüyorum, belli ki general olmak için biçilmiş kaftan değilsiniz, ne zekanız ne de gücünüz böyle bir pozisyon için yeterli. Halkın vergilerini har vurup harman savurmak yerine el becerinizin yeteceği bir şeylerle uğraşsanız daha iyi olur," dedim sakince.

Bir an donakaldı, sonra anlamsız bir çığlık atarak onu tutan kişileri kenara savurdu. Masanın üzerinden atladı, belli ki direkt boynumla vücudumu ayırmayı planlıyordu. Ancak benim tepki bile vermeme gerek kalmadan Junmyeon aramıza girdi ve tek bir hareketle, kendinden iki kafa uzun, inanılmaz derecede yapılı adamı, odanın diğer tarafına savurdu. Aslında onu bizzat karşılayıp sürekli bana karşı çıkan insanlara gözdağı vermek, biraz da gösteriş yapmak istiyordum ama kılıcımı dahi kıpırdatmama gerek kalmadığı için memnundum. "Haddini bil," dedi Junmyeon soğukça, çarptığı duvarda kocaman bir göçük açan adama bakarak.

General Makuake, cevap verebilecek bir hâlde olsaydı biliyordum ki kesinlikle suskun kalmazdı ve bas bas bağırmaya devam ederdi ancak henüz bayılmasa bile her an bayılabilecekmiş gibi görünüyordu, onu susturmayı başardığımız için derin bir nefes aldım, sonra masanın etrafında şaşkın şaşkın olayları izleyen insanlara şöyle bir baktım. "Umuyorum ki bundan böyle herkea düşünerek konuşur ve bir daha konseyde, yüzlerce yıldır barış içinde yaşadığımız Kyum krallığını yok etmek gibi aptalca fikirler duymayız." Başka bir şey söylemeden ayağa kalktım ve Junmyeon peşimden gelirken salonu terk ettim.

"Majesteleri, iyi misiniz?" diye sordu Junmyeon, kastettiği şey fiziksel bir iyilik değildi, duygu durumumu soruyordu.

Biraz öfkelenmiştim ancak küçükken olduğu gibi kriz geçirecek hâlim yoktu, abartılacak bir şey değildi. "Tabii," dedim kısaca. "Sadece ne zaman konseye gitsem Kyum krallığına saldırmaktan bahsedip duruyorlar; herkesi öldürmek, masum insanların kanını akıtmak neden bu kadar hoşlarına gidiyor ki?" Sakinleşmek adına derin bir nefes aldığımda bahçeye çıkmıştık. Kış güneşi, kıyafetlerimin kapatmadığı ellerimi ve yüzümü ısıtıp gevşememe yardım ederken yavaşça yürüdük.

"Kral Fern'in Kyum krallığına tuhaf bir takıntısı olduğunu biliyorsunuz. Konseydekiler de ona yaranmak için sürekli bu konuda fikirler öne sürüp duruyorlar, mantıklı olması ya da olmaması kimsenin umurunda değil." Tek amaçları krallarının gözüne girmek." Junmyeon'un sözlerine karşılık kafamı, duyduklarıma inanamıyormuş gibi iki yana salladım. İnsanların güç ve unvan için yapmayacağı şey kalmamıştı.

İşin aslı, yaklaşık üç yüz yıl kadar önce, Ni ve Kyum krallıkları birdi. Tek bir saray, tek bir kral ve tek bir halk vardı ancak kralın ikiz çocukları olunca işler karışmıştı. Kral ölünce kimin tahta geçeceği konusunda net bir karara varılamamıştı, kardeşlerin ikisi de zeki, yetenekli ve isteklilerdi.

darkTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang