4

457 76 68
                                    

Medya || A Little Messed Up - June




"Hayır, sadece söylemek istediğim şey şu: Bunca senedir buradasınız ve elinize geçen tek şey koca bir sıfır, öyleyse neden hâlâ kalıyorsunuz ki? Dönün ve eski günlerdeki gibi beraber dolanalım işte." Sehun, ağzına bir kiraz daha atıp sulu kısmını yedikten sonra çektirdiğini yere tükürdü.

Hepimiz iğrençliğine alışalı çok olmuştu, bu yüzden takmadık. "Bu soruyu bizzat Majesteleri Baekhyun'a sorman gerekiyor," dedi Junmyeon, başıyla beni işaret ederek.

İç çektim. "Deneylerim varlığını kanıtlayan bir ipucu bulamamış olabiliriz ama olmadıklarını kanıtlayan bir ipucu da bulamadık, değil mi?"

"Bunlar hep kuru laf. Sırf Chanyeol için kalmak istiyorsun." Irene, Sehun'un elini ittirip onun almak üzere olduğu bir kirazı ağzına attı. Zavallı Sehun, sokağa atılmış bir köpek yavrusu gibi kalakalmıştı ama Irene onu umursamadı bile. "Şahsen ben burada mutluyum. Küçük bir krallık olabilir ama yediğim önümde, yemediğim arkamda, ayrıca kızları da çok güzel. Kraliçe Minax olmayı seviyorum, o çürümüş hana dönüp ne yapacağız ki sanki?"

"Senin pek bir şey yapabileceğini söyleyemem ama Majesteleri'nin eğitmesi gereken bir ordu var."

"Kyungsoo o işi benden çok daha iyi hâllediyor, neden huysuzlanıyorsun ki? Tatil yapıyoruz işte, insan daha ne isteyebilir?" Buz gibi mavi gözlerini, beni öldürmek istercesine üzerime diktiğinde bir anlığına ürpermediğimi söylemek yalan olurdu.

"Tatil mi? Majesteleri, İblis Kral olduğunuzu size hatırlatmama gerek var mı? Birkaç haftalık, hatta birkaç aylık tatile göz yumabilirim ancak tam on dört yıl oldu ve sanki kasıtlı olarak topraklar üzerindeki en aptal insanları bir araya toplamışlar gibi tımarhaneden farksız olan bu yerde biraz daha kalırsak ben de delireceğim."

"İlk defa kendini bu kadar çok kelimeyle ifade ettiğini görüyorum, sanurım akıl sağlığı cidden tehlikede." Irene, ağzına bir sürü kiraz tıkıştırdı.

"En azından Chanyeol on dokuzuna girene kadar beklemek istiyorum. Yetişkin olduğunda ona da bizimle gelmek isteyip istemediğini soracağım." Junmyeon ağzını açtı ancak konuşmasına izin vermedi. "Eğer başına bir şey gelirse ve ben o esnada uzaklarda olursam, ona yardım edemezsem ne kendimi ne de seni ömrüm boyunca affederim," dedim sertçe, yüz ifadem karanlıktı.

Kimse karşılık vermedi, hepsi ne olursa olsun liderin ben olduğumu, eninde sonunda benim sözümün geçeceğini biliyordu.

"Bu çocuğa karşı inanılmaz boyutlara ulaşan bir zaaf beslediğiniz, Majesteleri. Umuyorum ki bu zaaf, bir gün aleyhinize dönmez."

Junmyeon'un duygusuz sesine karşılık kaşlarımı çattım. "Ona zaafım falan yok, yalnızca güçlü olduğunu düşünüyorum. Genç olmasına rağmen sağ duyusu yüksek ve kendi doğrularına sadık. Aramıza katılmaması için hiçbir sebep göremiyorum." Ses tonum onu susturdu. "Eğer geri dönmek isterseniz ikinizi de zorla tutmam ancak ben, bir süre daha burada kalacağım." Üçü de sustular, bakışlarındaki itaatkarlık, başka söze gerek olmadığını açıkça belirtiyordu.

Kısa bir sürenin ardından Sehun, "Bu arada Kyungsoo demişken aklıma geldi," dedi yediği kirazların arasından. Kaşlarımı kaldırdım. "Bu aralar seni görmeye gelecekmiş, Yixing halkında mı ne konuşmanız gerekiyormuş. Bir de dedi ki: 'Efendi Baekhyun kendini ne sanıyor da öğrenci kabul edebilecek bir güce ulaştığını düşünebiliyor?' Bunlar benim sözlerim değil, yemin ederim onun sözleri."

İstemsizce güldüm, bir insan yüzyıllar boyunca hiç mi değişmezdi? "Pekâlâ, teşekkürler, Sehun," dedim kısaca. "Bu arada sana gönderdiğim özel yapım sabunlar eline ulaştı mı?"

darkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin