18

300 57 32
                                    

Medya|| Honeywell - Clem Turner

Kendimi, hana geçebilecek kadar iyi hissettiğimde aradan birkaç hafta daha geçmişti. Kyungsoo, o birkaç haftalık sancılı süreç boyunca beni, eline geçen her türlü sağlıklı besinle beslemiş, zorla kaldırıp egzersiz yapmaya ikna etmek için elinden geleni yapmış ancak genellikle başarısız olmuş ve bana sürekli olarak enerji vermişti ancak ikimiz de biliyorduk yaptığı bu şeyler nafileydi.

"Belki de hana dönmemeliyim," dedim yavaşça, oturmak bile canımı yakmasına rağmen doğrulmakta ısrar ediyordum.

Kyungsoo'nun yüzündeki ifade değişmedi. "Neden böyle düşünüyorsunuz?" diye sordu, evimdeki, yüzyıllar içerisinde oradan buradan topladığım birkaç özel ilacı kıyafetinin ceplerine yerleştirirken.

"Chanyeol..." Cümlenin devamı dudaklarımdan çıkmadı ama ikimiz de ne olduğunu biliyorduk. Birkaç kilo almış olabilirdim ancak hâlâ sağlıksız ve cansızdım, beni görünce Chanyeol'ün ne tepki vereceğini kesinlikle kestiremiyordum. Dahası, özellikle geceleri kabus gibi geçiyordu; gündüz vakitlerine kıyasla daha düşük olan vücut direncim yüzünden fani dünyada cehennemi tadıyordum. Luhan şu an parlak bakışlı bir ceylan kadar sağlıklı olabilirdi, belki de hiçbir şey olmamış, ölümün kıyısından asla dönmemiş gibi oradan buraya zıplıyordu ancak ne yazık ki ben, onun kadar şanslı değildim.

Öncelikle, evren hâlâ bana aç ve öfkeliydi. Ne de olsa cennette, cehennemde veya öbür tarafta, adını ne koymak isterseniz artık, eksik bir ruh vardı ve o ruhu ben kaçırmıştım. Doğal olarak o ruh yerine benimkini koymanın en mantıklı seçenek olduğu bir durumun ortasındaydık, eğer oracıkta ölüverseydim, inanın herkesin hayatı oldukça kolaylaşırdı.

Ve ikinci olarak da vitamdaki lanet vardı ve onu bir an bile unutmama izin vermiyordu. Ruh büyüsünü yaptığımdan beri çok daha zayıf düşmüştüm, öyle ki artık ne kadar ömrüm kaldığından bile emin değildim ve Kyungsoo'nun da bunun farkında olduğunu biliyordum. 

O sessizliğini pasif bir inatla korumaya devam ederken, "En son konuştuğumuzda kalan zamanımın elli yıl civarı olduğunu söylemiştin," dedim usulca, sesim kısıktı. Daha önce ölmek beni hiç korkutmamıştı, değer verdiğim herkesin, ben olmadan da hayatlarına rahat bir şekilde devam edebileceğini biliyordum. Lâkin artık durum farklıydı. Chanyeol vardı. Bomboş geçen yüzyılların ardından, ilk defa, kalmayı dilememe neden olacak biri vardı. "Şimdi ne düşünüyorsun?"

Kızaran gözlerini üzerime dikti, ilk defa yüzünde böyle bir ifade görüyordum. Krallığımızı yıktığımda bile karşımda dimdik durmuş, tek bir üzgünlük kırıntısı dahi göstermemişti. Oysa şimdi, parmağınızın ucuyla omzuna dokunsanız bin bir parçaya ayrılacak kadar narin, kırılgan gözüküyordu. 

"Birkaç ay. Belki bir yıl."

"Ah." Sağ elim, istemsizce göğsüme gitti. Kalbimin, isyan edermiş gibi güçlü ancak yorulmuşçasına nazlı, yavaş atışlarını hissetmek, beni tuhaf bir ruh hâline soktu. Yaşıyordum, kuvvetli ve kudretliydim, her zamankinden de güçlü olmam gerekirdi ancak ölüyordum, yok oluyordum.

Düşünce, yüzyılların ardından ilk defa kafama dank etti.

Ölüyordum.

"Belki de hana dönmemeliyim," diye yineledim kendimi. "Chanyeol yokluğuma alışmış olmalı, bir anda geri dönerek her şeyi daha da zorlaştırmam adaletsizlik olur."

"Yokluğunuza alışmak mı?" Kyungsoo, inanamazmış gibi konuşarak bana baktı. "Gittiğiniz günden beri ağzından çıkan iki kelimeden biri adınız. Eğer sizsizliğe alıştığını düşünüyorsanız en az onun kadar aptal ve aşıksınız demektir." Söyledikleri, içimde kesinlikle benden izin almadan yaşayan, Chanyeol'e bütün varlığıyla tapan ergen Baekhyun'un öyle hoşuna gitti ki korkunç bir durumun içinde sıkılıp kalmış olmasam kıkırdardım.

darkKde žijí příběhy. Začni objevovat