5

452 75 114
                                    

Medya || i wanna be your girlfriend - girl in red




Donakalmıştım ve samimiyetle söylüyorum; Kyungsoo'nun, sırf her şeye hazırlıklı olmamız için biz huzur içinde kahvaltı ederken, kitap okurken ya da uyurken aniden üzerimize fırlattığı devasa alev toplarından sonra (bunun, medeni eğitim olduğunu iddia ederdi) çok az şey donakalmama sebep olurdu.

Chanyeol'ün, beni bir anda öpmesi, kesinlikle o çok az şeyden biriydi.

Burnumda aşina olduğum, tatlı aroması vardı, ormandaki bin bir türlü kokuya karışıyordu. Benim şaşkınlıkla koacamn olmuş gözlerime karşılık, onunkiler sıkı sıkı kapanmıştı. Ellerinden birini yanağıma yerleştirdiğini o an fark ettim.

Bütün bu düşünceler, üç saniyeden kısa sürdü.

İki elimle omuzlarını sertçe ittirdim ve kendim de istemsizce geri çekildim, hâlâ şokun etkisindeydim. Dehşetle şekillenmiş yüz ifademle, "Chanyeol? Sen ne yapıyorsun?!" dedim, aslında amacım bağırmak değildi ama sesim, sanki iki krallığın da bizi duymasını istiyormuşum gibi yüksek çıkmıştı.

Elalarına kızıl bir hüzün çökerken kafasını yere eğdi, gözlerime kesinlikle bakmıyordu. "Özür dilerim, ben sadece... sadece seni sevdiğimi söyleyecektim ama sen öyle gülünce aklım gidiyor... Dayanamıyorum, özür dilerim..." Ellerinden biri, sanki acı çekiyormuş gibi alnına yerleşti.

Beynim bembeyaz bir boşluğa düşmüş gibiydi, birkaç saniyem söylediklerini algılamakla, birkaç saniyem de beynimdeki kelime bölümünden işe yarar bir şeyler bulmaya çalışmakla geçti ancak sonuç koca bir sıfırdı. "Bu da ne demek?"

"Aşık olduğum, yıllardır zihnimden bir an bile çıkaramadığım, kalbimde her daim en mahrem hazinem olarak sakladığım kişi sensin demek," derken kafasını kaldırdı, ağaçlardaki yeşil kristallerden yansıyan ışıkların altında parıl parıl parlayan elalarıyla bana baktı. Gözlerindeki bir şeyler beni korkuturken istemsizce biraz daha geriledim. "Beni bulduğun, kurtardığın günden beri her şeyimle sana yapıyorum ben, Baekhyun. Şu iğrenç hayata katlanabilmemin tek sebebi, geceleri bana gülümseyeceğin, o yumuşacık sesinle teselli edip saçlarımı okşayacağın umudu."

Konuşamadım. Bütün kelimeler boğazıma dizilmiş gibiydi, iki tanesi bir araya gelip cümle oluşturmayı başaramadı. "Chanyeol... ben..."

"Ben kendimi bildim bileli sana aşığım, Baekhyun. Düşüncelerine, bakışlarına, zarafetine, zekâna..." Sesi yalvarır gibiydi, gözleri dolmuştu. O kadar acı çekiyor gibi görünüyordu ki onu bu hâle getirdiğim için kendimi boğmak istedim. "Bu çok mu yanlış sanki?" diye fısıldadı varla yok arası, gece semasına karışan bir sesle.

Bu sefer dudaklarım, bana bir iyilik yapıp beynimden önce hareket etti. "Bu yaptığın ve söylediğin şeylerin neden doğru olmadığına dair onlarca sebep verebilirim sana," derken sesim sertti.

Çenesi kasıldı. "Öyle mi? Ne gibi?"

Ona inanamazmış gibi baktım. "Sen benim öğrencimsin, aramızda sayamayacağım kadar yaş farkı var-"

"Yaş farkının her şeyi sadece daha da cazipleştirdiğini söyleyen sensin," dedi, meydan okurcasına.

"Chanyeol, bu aynı şey değil!"

"Nesi farklı ki?" diye çıkıştı bana, o da sesini yükseltmişti. "On altı yaşındaki Baekhyun'un, o zamanlardaki öğretmenine duyduğu ilgiyle on altı yaşındaki Chanyeol'ün, öğretmeni Baekhyun'a duyduğu aşkın, birinin birkaç hafta sürmesiyle diğerinin yıllara dayanması dışında nasıl bir farkının olduğunu açıklar mısın?"

darkWhere stories live. Discover now