9

437 77 140
                                    

Medya || Good Looking - Suki Waterhouse


"Yılların ardından Kyum krallığının barış adına böyle bir adım atması takdire şayan, değil mi, Majesteleri?"

Sesime karşılık zaten her an üzerimde olan gözleri hafifçe kısıldı, alay eder gibi bir hâli vardı. "Ya, ne demezsin," dedi, bana doğru hafifçe eğilerek. Binek iki kişi için oldukça küçüktü, üstüne bir de aramızdaki zaten yok olan mesafeyi tamamen kapattığında burnum erkeksi kokusuyla doldu. İstemsizce kasılan çenemi fark etmemesini umdum. "Onlar bir hamle yapmadan önce biz yapmalıyız ama korkma, o işi çoktan ayarladım bile." Göz kırptı, bu tür durumların onu oldukça eğlendirdiğini belli eden sırıtışı yeniden dudaklarına yerleşmişti.

"Bu da ne demek, Majesteleri?" diye sordum, biraz gerilmiş bir şekilde, herhangi bir kral size, düşman olarak gördüğü krallığa karşı bir hamle tasarladığını söyleyince ister istemez panikliyordunuz; konu Kral Fern olunca her şey daha da karmaşık ve korkunç hâllere bürünüyordu.

Ağzını açtı, her zamanki rahat ifadesiyle bir şeyler söyleyecekti ancak tam o esnada binek sertçe sallandı ve ikimiz de sağa doğru kaydık. Hemen yan taraftaki perdeyi tek eliyle kaldırıp bineği taşıyanlardan birine sert bir bakış attı. "Sorununuz ne sizin? Canınıza mı susadınız? Daha binek taşımayı bile nasıl beceremezsiniz?!"

İç çektim, Kral Fern'in daha önce yüzlerce kişiye bağırdığı tecrübelerime dayanarak bunun uzun süreceğini tahmin ediyordum. Diğer taraftaki perdeyi kaldırıp atlarının üzerinde rahat rahat giden Irene ve Junmyeon'a baktım. Minicik bir bineğin içine, deli kralın tekiyle sıkışmak yerine asil hayvanların üzerinde sohbet ederek gidiyorlardı, hâllerinden rahat oldukları belliydi. Irene onları izlediğimi fark edince etrafına bakındı ve kimsenin görmeyeceğinden emin olunca orta parnağını gösterdi. Bunun altındaki anlamı biliyordum; nereden baksanız yirmi yıldır Kral'ın her türlü tuhaf fantezisini o çekiyordu, şimdi sıra bendeydi.

Bineğe normalde kral ve kraliçe binerlerdi; bulunduğum her krallıkta durum böyleydi ve normali de buydu. Bugünse Kral Fern, Irene'e tek bir bakış dahi atmadan binekte ona eşlik etmemi rica etmişti ve eh, bir kralı reddetmek imkânsızdı.

Beyaz atının üzerindeki her pürüzsüz hareketiyle dalgalanan buz mavisi kıyafetinin kumaşları ve yüzündeki mağrur ifadeyle büyüleyici görünen Junmyeon, bineğe biraz yaklaştı. "Umuyorum ki henüz delirmemişsinizdir," dedi, biraz kısık bir sesle.

Gözlerimi devirdim. "Sanırım henüz değil ama olmayacağının garantisini veremem." Arkama hızlı bir bakış attığımda bineğin sağ tarafında kalan penceresinden rastgeke insanlara bağırmaya devam eden Kral'ı kontrol edip duymayacağından emin olunca, "Kyum Krallığının bir şeyler yapacağını, bu yüzden onlardan önce davranmamız gerektiğini düşünüyor. Irene'e de söyle ve tetikte olalım, kimsenin canının yanmasını istemeyiz."

Junmyeon'un kaşları çatıldı. "Bir saldırı düzenlediğini mi düşünüyorsunuz?"

Emin olmadığımı söylemek için ağzımı açtığımda ses, omzumun üzerinden geldi. "Albay'la aranızdaki ilişki gerçekten de samimi, değil mi, General?" dedi Kral Fern, gülümseyerek.

Junmyeon, başıyla basit ama kesinlikle isteksiz bir selam verdi, bir keresinde ben hariç kimseyle resmi konuşmaktan hoşlanmadığını söylemişti. "Majesteleri," dedi ve binekten uzaklaştı, ben de perdeyi geri kapattım.

"Bazen Albay'ın, benden ziyade sana biat ettiğini düşünüyorum. Ne de saçma bir düşünce." Kafasını iki yana sallayarak güldüğünde cevap vermedim. "Her neyse, Tilda'yla ikinizin, Minax'la bana bilhassa yakın durmanızı istiyorum. Veliaht Prens ve nişanlısının oldukça göz kamaştırıcı olduklarını duydum, arka planda kalmak istemiyorum." Birinin evlilik töreninde, onu gölgede bırakmayı istemek tam da kralların yapacağı türden bir davranıştı sanırım.

darkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin