13

559 77 68
                                    

Medya || They Never Know - EXO





"Yalan söylemiyorum, çevre köylerde gerçekten de tuhaf söylentiler dolaşıyor." Irene, masanın üzerine Kyungsoo tarafından büyüyle düzgünce çizilen haritada birkaç yere rastgele dokundu, hepsi, hana yakın olan topluluklardı. "Burada ve burada, bir de gölün öteki tarafında, ne zaman alarmları duyup tehlike çıkaran iblisleri avlamaya gitsek, sorun çoktan çözülmüş oluyor ve halk, kırmızılar içindeki bir savaşçıdan falan bahsediyor. Ne demişlerdi adına, Sehun?"

"Karanfillerle alakalı bir şeydi herhâlde," dedi, Sehun, ilgisi pek de bizde değil gibiydi, zaten son zamanlarda genellikle böyleydi. Tek kaşımı kaldırdım.

"Kızıl Karanfil Ruhu," dedi Junmyeon, monoton bir sesle. "Ona bu şekilde sesleniyorlar." Chanyeol'le aralarında soğuk bir bakışma geçince iç çektim, aralarındaki yorucu münasebet bıktırıcı bir seviyedeydi.

"Halktan birine zarar vermiş mi?"

"Hayır, Majesteleri. Yalnızca tehlikeli iblisleri ortadan kaldırmış." Junmyeon, mavi gözlerini bana çevirdiğinde bakışları anında yumuşadı; öyle bir bakıyordu ki bana, zaman zaman herkesin önünde kırılıp binlerce parçaya ayırılacak porselen bir bebek gibi hissediyordum kendimi.

"Öyleyse sorun yok, bu kişi, sonuçta bir nevi bize yardım ediyor. Ayrıca zararsız gibi," derken ayağa kalktım. "Boşu boşuna toplantıları uzatıp aylak aylak konuşmanın anlamı yok, herkes işine geri dönsün."

Irene, durumdan bıkmış bir şekilde inlerken kendini Sehun'un kucağına fırlattı, ne kadar ısrar edersem edeyim oturduğu yerden bir milim dahi kıpırdamayacağını işaret eden bir ifade vardı yüzünde. "Çok sıkıcı biri olmaya başladın, farkında mısın? Artık sadece boş gecelerde içip eğleniyoruz. Eskiden gün boyunca Cennet Konağına gidip-"

"Yirmi yılın birikmiş işi var," dedim sert bir sesle. Gereksiz detay verme konusunda Irene'in üstüne yoktu gerçekten. "Herkes işine," diye bastırdım, bu sefer otoriter ses tonumu kullanarak. Irene, yeniden iç çekse de bu sefer itiraz edemedi ve hepsi ayağa kalktılar, son anda gözlerim, sarı saçlara ilişti. "Sen hariç, Sehun. Seninle konuşmamız gereken bir konu var."

"Bak, eğer konu, şekerini çaldığım o çocuksa, gerçekten kendi kaşındı, gözümün önünde yalayıp durdu, benim bir suçum-"

"Bir çocuğun şekerini mi çaldın?" Irene, ona aşağılar bir bakış attığında parmaklarımla şakaklarımı ovaladım.

"Herkes dışarı." Sehun da çaktırmadan yeniden aradan sıvışmaya çalıştığında kıyafetinin ense kısmından tutup onu engelledim, çırpınmaya bile çalışmadı. Kapıdan çıkan son kişi olan Chanyeol, kapıyı çekmeden hemen önce bana son bir bakış attı. Bütün vücudumun titrediğini hissederken onu temin edici bir şekilde gülümsedim. Karşılık verip odadan ayrıldığında Sehun'la yalnız kalmıştık. "Otur," dedim, söylediğimi kendim de uygularken.

Sehun, dudağını ısırarak karşıma oturdu, koyu gözlerinin güzelliğine karışan endişe, kaşlarımı çatmama neden olmuştu. "Seninle konuşmak istememin sebebi kötü bir şey değildi, Sehun ama bu davranışlarınla şüpheye düşmeme neden oluyorsun." Cevap vermeden ahşap masanın desenlerini parmağıyla takip etmeye başladı, bu Sehun'u görmeye hiç alışık değildim. "Son zamanlarda kafan sürekli bulutların üstünde gibi, ayrıca çoğu gece burada değilsin ve-"

"Biri var!" diye bağırdı bir anda, artık içinde tutamıyormuş gibi bir hâli vardı. "Biriyle tanıştım, birkaç ay oluyor ve o- o çok iyi, nazik, ayrıca zeki ve güzel, yani o mükemmel-"

"Sehun, sakinleş." Elimi omzuna koyduğumda derin bir nefes aldı, ben de ona bakarken bıyık altından gülümsememi saklamaya çalışıyordum. "Paniklemenin lüzumu yok, yaşadığın bu duygular kötü veya ayıp hissiyatlar değil," dedim, panik içindeki gözlerine bakarken. Bir anda böyle yükselmesinin sebebini anlamak güçtü, bu yüzden sorgulamaktan geri duramadım. "Biraz daha anlatsana, örneğin nasıl tanıştınız?"

darkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin