5 - UNUTULMUŞ KİŞİ

3.5K 203 21
                                    

Şimdiki Zaman

Bir süre uzaktan onu izledim.

Bir ara Esin yanına gidip onunla konuştu, onlar konuşurken bana ara sıra kaçamak bakışlar attı ama bir tepki vermedim. Anlaşılan benim de yanına gitmemi beklemişti.

Esin'le konuşması bitince de kendi iş yerindeki çalışanlarıyla ve başka insanlarla konuşmasını izledim. Kelimenin tam anlamıyla anlamıyla hiçbir şey düşünmüyor, öylece başka insanlara gülümseyişine bakıyordum. Çünkü düşünürsem o dudakların bir zamanlar benim için gülümsediğini hatırlayacak ve düzen kurduğum hayatımı altüst etmek için kendime mantıklı bir seçenek sunmuş olacaktım.

Buna hiç niyetim yok. Bu saatten sonra olmaz.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun Esat?" Esin'in sesiyle, hiçbir şey düşünmemenin verdiği dalgınlıktan kurtulup bakışlarımı ona çevirdim. "Ne yapıyormuşum?" Anında gözlerini devirdi.

"Şu tavırların beni deli ediyor!"

"Hangi tavırlarım?"

"Bilmemezlikten geliyorsun, son cümlende de yaptığın gibi!"

"Neyi bilmemezlikten geliyorum?" dediğimde gözlerini kapattı ve daha sakin bir sesle, "Esat, az önce konuşmadık mı seninle? Neden yanına gitmiyorsun?" dedi,

"Neden yanına gideyim?" dedim, bu oyunu, kutlama bitene kadar devam ettirebilirim. Kendimde o potansiyeli görüyorum, özellikle konu Barış'tan kaçmaksa kendimi yanımdaki pencereden dışarı bile fırlatabilirim.

"Neden kaçıyorsun?" dedi Esin, benim taktiğimi uygulamıştı ve şimdi, yüzünde beni kendi silahımla vurmuş olduğunun farkında olduğunu belirten bilmiş bir yüz ifadesine sahip olması da benim daha fazla sinirlenmeme sebep oluyordu.

"Kaçmıyorum?"

"Öyleyse yanına git."

"İyi de sen konuşmadın mı zaten? Niye bir de ben yanına gidiyorum?"

"Çünkü Esat, asıl olay siz ikiniz arasında dönüyor."

"Aslında mantıken babam ve onun arasında dönüyor. Ben sadece bir süreliğine, babamın hastalığı sebebiyle onun yerine kararlar veriyor-" diyordum ki kurduğum her yeni kelimeyle Esin'in suratının sinirden daha fazla kızarmasını fark etmemle cümlemi, "Tamam," diye tamamladım.

"İyi," dedi Esin, onu nadiren bu kadar sinirli görürdüm, "Git."

Önüme dönüp derin bir nefes aldım ve Barış'ın masasına doğru yola koyuldum. Bana sırtı dönük bir şekilde yanındaki adamla hararetli bir konu hakkında konuşuyordu. Nedense, çoktan sinirden yumruklarımı sıkmaya başlamıştım. Galiba, ne kadar engellersem engelleyeyim, bilinçaltım onunla ilgili anılarımı çoktan günyüzüne çıkarmaya başlamış.

Şimdi, aramızda sadece bir sandalye sırtı kadar mesafe vardı. Elimi yavaşça sırtına yerleştirdim. Anında irkilip kafasını arkaya çevirdi. Yüzüne, sadece birkaç saniyeliğine küçük bir şaşkınlık belirtisi seyretti ama anında kendini toparlayıp ayağa kalktı ve yüzüne sahte olduğu bariz olan bir sırıtış yerleştirip elini bana uzattı. Bütün salonun bakışları şaşkınlıkla bize dönerken ben gülümseyemiyordum.

Birkaç saniye sessiz kaldım ama Barış sessizliği bozarak, "Merhaba, Esat Bey," dedi, sanki bir zamanlar sevgili değilmişiz gibi. Anlaşılan o da, beni çoktan hafızasından silmiş, yeni bir hayata başlamıştı. İnsan büyüyünce anlıyordu, bir zamanlar söylenen sözlerin zaman geçtikçe ne kadar değersizleştiğini.

Şahsen, bu bir film olsaydı ve ben bu filmi çok önceden yani gençken izlemiş olsaydım, yaşanılan onca şeyden sonra araya yıllar girmiş olsa ve böyle bir sahneyle karşılaşsam saçma olduğunu düşünürdüm. Nitekim, filmler bize gerçek aşkın bütün engellere göğüs gerip, mutlu sonla bittiğini öğretmişti. Asıl saçmalığın öğretilen olduğunu yıllar geçtikçe anlamıştım.

KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)Where stories live. Discover now