11 - KALPTE SAKLI DUYGULAR

2.6K 140 5
                                    

Şimdiki Zaman

"Melisa..." diye bir fısıltı döküldü dudaklarımın arasından, bu ismi zikretmeyeli oldukça uzun bir zaman olmuştu. O, tatlı gülümsemesi ve uzamış koyu kahverengi saçlarıyla bana el sallarken, ben dalgın bir şekilde öylece onu seyrediyordum. Muhtemelen Barış getirmişti onu buraya, başka açıklaması olamazdı. Ama nasıl? Ne şekilde? Onu bizden almışlardı!

O an Barış'sız ve Melisa'sız geçirdiğim yıllar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. İşime kendimi öyle kaptırmıştım ki, onları en ufak bir şekilde dahi olsa hatırlatacak her şeyi hafızamdan silmiş; sadece para, kariyer, şöhret ve ün üzerine hayatımı şekillendirmiştim. Tatlı anıların yerini kâr ve zarar istatikleri tablosu almıştı.

Ve ben şu ana kadar, hafızamdan sildiğim anların hasretini ne denli çektiğimi fark etmemiştim.

Aslında hayatımdan bir nevi mutluydum, istediğim para ve üne kavuşmuş olmanın tarifsiz bir mutluluğu vardı içimde, lakin kalbimdeki anlamdıramadığım boşluğun yerine bu saydıklarım bir türlü yerleşemiyordu.

Ayaklarım, ben istemeksizin Melisa'nın olduğu yöne doğru ilerlemeye başladı. Kapıdan çıkıp bahçeye ilerlediğimde küçük kız koşarak bana sımsıkı sarıldı. Hâlâ anın şokunu atlatamamış olmama rağmen, ben de kollarımı Melisa'nın beline sımsıkı doladım.

"Beni hatırlıyor musun, Melisa?" diye sordum kederli bir sesle, herhangi kimseyle böyle içten şekilde konuşmayalı ne kadar olmuştu?

"Tabii ki baba!" dedi ince ve doğal olarak çocuksu bir sesle, gülümsedim. Uzun zaman sonra gerçekten içten bir şekilde gülümsedim, ardından kafamı boynuna gömüp kokusunu içime çektim.

Kendimi geri çektiğimde, "Sen niye buradasın Melisa?" dedim sesimi neşeli tutmaya çalışarak.

"Babam getirdi!" dedi büyük bir coşkuyla. Barış'tan mı yoksa gerçek babasından mı bahsettiğini anlamamıştım. Davetlileri Esin seçtiği için, ve babasının mesleğini bilmediğimden dolayı ikisinin de olma ihtimali vardı.

Ben kim olduğunu anlamaya çalışırken uzaktan, "Melisa!" dedi sert bir ses. Aynı anda, Melisa da ben de kafamızı arkamıza çevirdiğimizde, sorumun yanıtını da öğrenmiş oldum. Zira Barış'ın öfke saçan bedeni bize doğru hızlıca yaklaşıyordu.

Ben daha ne olduğunu anlayamadan, yanımıza gelip Melisa'nın kolundan tuttu ve kendine çekti. Yavaşça yerimden doğrulduğum sırada kin dolu gözleri beni izliyordu.

Ama anlaşılan bu bile tahammül sınırlarını zorlamış olacak ki, ne bana ne de Melisa'ya tek kelime etmeden arkasını döndü ve Melisa'yı peşine takarak yürümeye başladı. Refleks olarak elimle Melisa'nın küçük kolunu kavradım. Melisa adımlarını durdurduğunda Barış da mecburen tekrar arkasını dönmek zorunda kalmıştı.

"Bekle," dedim sesimi bütün duygulardan barındırarak. Zaten şu ana kadar başıma ne geldiyse o da bütün duygularımı süzgeçten geçirdiğim içindir.

Anlaşılan Barış da bunu çok iyi yapabiliyor olacak ki, "Sizinle yeterince konuştuğumuzu sanıyorum Esat Bey, şimdi izin verirseniz kızımla beraber geri dönmek istiyorum." dedi,  içinde bir öfke patlamadı yeşerir gibi oldu ama hemen onu da geri plana attım.

Ama ne yazık ki, "Hangi kızınız?" demekten kendimi alıkoyamadım. Yetmezmiş gibi üstüne, "Bu küçük kızdan bahsediyorsanız, sanırım büyük bir yanlışınız var." dedim yüzsüzce, o an Barış'ın bütün vücudunun titrediğini net bir şekilde görebildim. Öfkeden.

O an, bu cümleleri tamamen Melisa'nın varlığını unutarak kurmuştum. Kafamı eğip küçük kıza baktığımda meraklı gözlerle bana baktığını fark ettim. Dediğim gibi; iş hayatının bana öğrettiği bir şey varsa, o da önemli bir konuşma sırasında kendini bütün hislerden  uzaklaştırıp, tamamen akılcı ve mantıksal hamlelerle bir nevi kumar oynamaktır. O an da bunu uygulamaya çalışmıştım ama gerek Barış'ın alev alan gözleri olsun gerekse Melisa'nın masum bakışları olsun, kalbime sancı girmesine engel olamamıştım.

Belki beyninizin içinde duygularınızın hüküm sürmesine izin vermeyebilirsiniz, ama kalbinizin o duyguların altında ezilmesine asla engel olamazsınız.

Ben dalgın bir şekilde Melisa'yı izlerken aniden elimin altındaki küçük kız geriye doğru çekildi. Kafamı kaldırdığımda Barış'ın onu tamamen kendine yasladığını gördüm.

"Bu," dedi, eğer sözler kurşuna dönüşebilseydi, ben tam olarak şu an alnımın ortasından vurulmuş olurdum. "sizi hiç alakadar etmez, Melisa uzun süredir benim kızım ve öyle olmaya da devam edecek." diyerek cümlesini tamamladı. Ardından kısa bir an bakışları benden ayrılarak hafif sola kaydı ve yüzüne anlamdıramadığım bir sırıtış yerleştirdi.

"Anlaşılan sizin hayatınız da pek değişmemiş, iyi eğlenceler size." dedi buram buram nefret kokan sözleriyle, ben onun cümlesini anlamaya çalışırken, o Melisa'yla beraber demin çıktığı kapıya yöneldi ve gözden kayboldu.

Ben arkalarından bakarken bir ses, "Esat Bey?" dedi ince bir ses ve eliyle omzumu kavradı. Arkamı döndüğümde sesin sahibinin Pınar olduğunu anladım. "Bir sorun mu var?" dedi oldukça nazik bir sesle.

"Yok, hayır. Neden sordun ki?"

"Barış Bey ve siz oldukça sinirli gözüküyordunuz."

"Rakibiz sonuçta, karşılaşınca ister istemez laf atışması oluyor." dedim. Pınar 'anladım' dercesine başını salladı.

Ardından, "Beni Esin Hanım gönderdi, sizi tanıştırmak istediği misafirler varmış." dedi.

"Anladım, gelirim şimdi." Pınar tekrardan kafasını sallarken, ben de arkamı dönüp tekrardan gittikleri yönü izledim.

Sakladığım ve gizlediğim duygularım birer birer yeniden hararetlenmeye başlarken, kendime bu sefer başaracağıma dair söz verdim.

KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)Onde histórias criam vida. Descubra agora