9 - DOĞRU YA DA YANLIŞ YOL

2.8K 149 5
                                    

Yaklaşık yirmi dakika sonra, Barış nihayetinde banyodan çıkabildi. Kapıdan gördüğüm kadarıyla, önce bornozu giydi, ardından da kapıyı açıp tekrardan benim odama geldi. Hiçbir şey demeden onu izledim. İyice ayılmak istediği ve başının ağrısının hafiflemesi için banyoyu kullanmayı istemişti, ama neler olduğunu o kadar merak ediyordum ki, bu kısacık yirmi dakika bana yirmi ömür gibi gelmişti.

Benim yanımdan geçerken, kafamı ona doğru çevirdim. Büyük ihtimalle havluyla kurulanmadığı için; parlak saçlarından, ufak ufak su tanecikleri önce yavaşça vücuduna akıyor, sonrasında hızlıca yere doğru hücum ediyordu. Her ne kadar bazı damlalar vücudunda asılı kalsa da, bir o kadarı da direkt vücudunu es geçerek yere düşüyordu.

Bu durumun tekrarlılığı nedeniyle de yer şimdiden sırılsıklam olmuştu, bu komik tablo karşısında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ayrıca, ayakları ıslak olduğu için adım atarken temkinli davranmaya da özen gösteriyordu, gördüğüm kadarıyla da (muhtemelen sabun kaçtığından dolayı) ela gözlerinin etrafını hafifçe, pembemsi bir kırmızılık kaplamıştı ve sanırım bornozun genişliğinden olacak ki, gözüme ufak tefek gelmişti.

Bu görüntü aşırı tatlı gelip hoşuma gitse de, onunla dalga geçmek adına, "Eğer hijyen takıntın yoksa, giysilerim şu odada." diyerek kolumu uzatıp, giyinme odası yaptığım yerin kapısını işaret ettim. Eski evdeyken giysileri bir dolaba sıkıştırmak mecburiyetinde kalmıştım, ama yeni eve geçince hepsini bir odada bulundurmanın daha faydalı olacağına kanaat getirdim.

Barış bana döndü ve alaycı bakışlar eşliğinde, "Aynen Esat, sevişiyoruz bu hiç sıkıntı değil ama giysilerini asla giyemem!" dedi. Gözlerimi devirdim, ama bir yandan da garipsedim. Barış'ın açık açık "sevişmek" kelimesini kullandığını duymamıştım daha önce. Genelde bu durumdan utandığı için bahsetmezdi, zaten genelde bahsedilecek bir durumda oluşmazdı. Yine de garipti.

"Aynı beden mi giyiyoruz?" dedi ben cevap vermeyince. Kafamla onayladım. "Kolları biraz uzun gelebilir sadece." dedim ve "peki" anlamında kafasını sallayıp odaya girdi. Birkaç hışırtı sesi gelmeye başlarken, aniden telefonum titredi.

Kaşlarımı çatarak, elimi cebime attım ve hızlıca telefonu çıkardım. Gecenin bu saatinde, genelde kolay kolay kimse beni rahatsız etmezdi.

Bildirim panelinden "Pınar" ismini görmemle şaşırdım. İş yerine, babamın isteğiyle gittiğim zamanlarda tanışmıştım, babamın sekreteriydi ama yaşlarımız hemen hemen aynı olduğu için kolayca kaynaşmıştık ve (ne zaman hatırlamıyorum) birbirimizinden telefon numaralarımızı almıştık. Ufak bir yakınlığımız olmasına rağmen, gecenin bu saatinde mesaj atmasını oldukça garipsemiş olsam da, çok sorgulamadan mesajını açtım.

Pınar: Uyudunuz mu?

Tam ona cevap vermek üzereyken, Barış'ın, "Kiminle konuşuyorsun?" dediğini işittim. Yine de mesajı tamamlayarak, Pınar'a gönderdim:

Yok, uyumadım daha. Bir sorun mu var?

Sonrasında Barış'a döndüm. Üstüne kırmızı bir kazak, altına da siyah polar pijama giymişti. Sorusuna cevap olarak, "Şirketten bir kızla," dedim, şüpheyle gözlerini kısarak, "Hangi kızla?" dedi.

"Hayırdır? Sen kıskanmazdın normalde." dedim, ardından ona muzip bir sırıtış sundum. O ise omuz silkmekle yetindi.

"Kıskanmıyorum, merak ettim. Neden bu saatte mesaj atıyor?" dedi ama telefon tekrar titrediğinde Barış'ın sorusunu es geçip telefona döndüm.

Pınar: Kusura bakmayın, ben yeni öğrendiğim için sizi bu saatte rahatsız ettim. Ben de Kübra Hanım' dan öğrendim, sanırım babanız şirketin başına sizi geçirmeyi planlıyor, doğru mu?

Evet, bunun için şirkete geliyordum zaten. yazdım.

Pınar: Yani, bir süre sonra sizinle mi çalışmaya başlayacağım, kovulmam değil mi?

Neden kovulasın ki Pınar? Herhangi bir çalışan değişikliğinde, diğer çalışanların makamının değiştiğini gördün mü sen hiç?

Pınar: Bazı şirketlerde, önemli rütbe değişikliklerinden sonra, özellikle sekreterlerin değiştirildiğini duydum da, içime kurt düştü.

Yok, olmaz öyle şey. Bunun için endişelenme, yat uyu. Hadi iyi geceler.

Pınar: Size de, iyi geceler.

Konuşma bittiğinde, oldukça yakınımdan, "Bunun için mi yazmış, gerçekten mi?" dedi sitem dolu bir ses. Kafamı çevirdiğimde Barış'ın neredeyse kulağımın dibinde olduğunu fark ettim.

Sahte bir sinirle, "Sen, gizlice benin mesajlarımı mı okuyorsun?" dedim.

"Gizlice okumadım," dedi, sesi hâlâ sinirli geliyordu. Ben dalga geçmek amaçlı söylemiştim ama gerçekten kıskanmış mıydı? "Gayet belliydi yanına yaklaştığım, ama sen konuşmaya kendini kaptırdığın için fark etmedin. İstersen omzuna bak, sırılsıklam olmuş bile!" dediğinde kafamı omzuma çevirdiğimde cidden omzumun üstünün, Barış'ın saçlarından düşen su taneleri yüzünden ıslanmış olduğunu fark ettim.

Gözlerini, doğrudan gözlerimin içine dikerek, "Kusura bakma, istersen ben giderim siz de konuşmanıza devam edersiniz!" dediğinde, ben de sinirlenmeye başladım. Daha öncesinde, ben onun yakın olduğu bir arkadaşıyla arasına mesafe koymasını istediğimde bana gereksiz kıskançlık yaptığımı söyleyen çocuğun şimdi ta kendisi aynı şeyi yapıyordu! Belki de depresyonundan kaynaklı gereksiz sinirlenmişti ve dengesiz ruh değişimleri yapıyordu, ama yine de sinirlenmiştim işte.

"Gereksiz kıskançlık yapma Barış!" dedim onu taklit ederek, "Ben gereksizlik kıskançlık yapmıyorum!" diye karşılık verdi. Üstüne gitmemek adına hiçbir şey söylemedim. Ona yardım etmek için onu evime getirmiştim, eminim ki kavga edersek daha çok siniri bozulacaktır.

Onu kolundan yakaladığım gibi kucağıma çektim, ayaklarını iki yanıma yerleştirip tamamen bana sokuldu.

"Pınar ile aramızda hiçbir şey yok," diye söze başladım, ama gözlerinde hâlâ şüphe tohumları vardı. "Endişelendiği için yazmış, bu kadar kafana takmana gerek yok, değil mi? Hani sana göre sevdiğin birini kıskanmak saçmalıktı?" dediğimde ise kendi sözlerini hatırlamış olacak ki kafasını eğdi ve tek kelime etmedi.

"Güven çok önemli değil miydi, Barış?"

"Ne söylediğimi hatırlıyorum Esat." diye sitem etti, elimi saçlarının arasına daldırıp nemli saçlarını elim taradım. "Biraz kurumuş sanki," dedim ıslaklığı gittiği için.

"Birkaç saniye fön makinesiyle kuruttum, ama anlaşılan o kadar dalmışsın ki sesi duymamışsın." dedi, sesine tekrardan bir sinir yerleşmişti. Anlaşılan, yine Pınar'la olan konuşmamıza gönderme yapmaya başladı.

"Barış, kafam dalgın çünkü senin için endişeleniyorum. Bu sefer bana her şeyi olduğu gibi anlat, tamam mı?" Kafasını salladı.

"Ayrıca tekrardan ağlamak da yok, anlaştık mı?" Tekrardan kafasını salladı.

Ve işte bu an, bu konuşma, ayrılığımıza doğru giden uzun ve kederli yola ilk asfaltı döktü. Zira ikimiz de oldukça önemli iş adamlarının çocuklarıydık, bizim yanlış yapmaya hakkımız yoktu. Biz kusursuz yetiştirilmek üzere Dünya'ya gelmiş, mükemmel bir ölçekle yapılmıştık.

Ama ilişkimiz, onlara göre başlı başına koca bir yanlıştı ve onlara göre ayrılığa giden yol, doğru yoldu.

KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن