8 - RUHSAL ACI EŞİĞİ

3K 152 7
                                    

Her insanın, belli bir acıya dayanma eşiği vardır. Bazıları, kolu kırılsa tepki vermezken, bazıları saç teli koptuğunda bile yüksek dereceli bir acı hisseder. Bana göre fiziksel acı eşiği gibi, her insanın da belli bir ruhsal acı eşiği var. Ve Barış, bunca zaman, o acılara belli bir miktar dışında, çok az abartı tepki verdi. Eğer ruhsal acı eşiği diye bir kavram olsaydı, ya da varsa da Barış'ın oldukça yüksek bir kapasitesi olmalı ki, o aileye karşı bunca zaman gereğinden fazla dayandı.

İlk kez böyle bir ağlama krizi yaşadığını, onunla ilk birlikte olduğum zaman görmüştüm. O an, kendimden nefret edip, bütün suçun bende olduğunu düşünsem bile, aslında tüm suç yine ailesinden kaynaklanıyordu. Onlar böyle öğretmişti, onlar Barış'a bunun yanlış olduğunu öğretmişti. Ben o gün, aslında Barış'ın doğrularını çiğnemiştim. Nasıl ki, küçük bir çocuk yalan söylemenin gayet kötü bir davranış olduğunun bilincinde olmasına rağmen ailesi onun yalan söylediğini anlayıp ona kızıyorsa ve o çocuk da bu durumdan etkilenip ağlıyorsa, bir nevi Barış da öyle bir an yaşamıştı.

Barış ile sevgili olmadan önce, yani sıradan arkadaş olduğumuz dönemlerde bana ailesinin hidayet dolu cümlelerinden sıklıkla bahsederdi. Babasının, ona buyurduğu öğütler belki de o zamanlar onunu hoşuna giderdi. Ona haramdan sakınılması, kul hakkına girilmemesi, yalan söylenmesini ve helal para kazanması gerektiği öğretmişti.

Bana, eğer olur da şirketin başına kendisi geçerse hiçbir türlü hile ve sâhtekarlığa başvurmayacağını, parasını alnının akıyla kazanmak istediğinden bahsetmişti.

Küçük bir yalan söylediğinde bile huzursuz olurdu Barış. Günahtı çünkü, yapamazdı, yasaktı.

Omdan hoşlanmaya başladığımda ise sürekli bu cümleleri duymaktan bunalmış olacağım ki, "Neden bu kadar kafaya takıyorsun? Biraz oluruna bırak Barış, bir günah işledin diye cehenneme gidecek değilsin." diye sitemli bir cümle kurmuştum. Benim sinirli sesimin aksine, "İslam, bana nasıl mutlu ve huzurlu olacağımı gösteren bir araç Esat, eğer kurallarına uyarsam bu dünyada da, öbür dünyada da ebedi saadete ulaşabilirim." demişti sakin bir tavırla, sanırım o an yaşadığım hüsranı ömür boyu unutamam. O an vazgeçmeyi düşünmüştüm. Bu denli dindar bir insan, katiyen yasaklanan bir yola girmez zannetmiştim. Yanıldığımı çok sonradan anladım.

Ben fark etmesem de Barış zamanla değişti. Ne babasının kurduğu cümleleri artık kullanmaya başladı ne de o coşkulu sesiyle bana öğüt vermeye devam etti. Adım adım depresyona girdiğini anlayamamıştım çünkü o da bana aşık olmuştu.

Bir süre sineye çekildi. Benimle konuşmak, görüşmek, sesimi dahi duymak istemiyordu daha doğrusu tahammül edemiyordu. Tabii bu hareketleri beni günden güne sinir krizine doğru sürüklüyordu. Her gece "Neden" diye soruyordum kendime.

"Belli edecek bir şey mi yapmıştım? Ya da onu üzecek? Belki de bıkmıştır benden!" Şeklindeki cümleler yüzünden her gece uykularımdan oluyordum, ama onu aramıyordum. Şimdiki aklım olsa bir saniye düşünmez, hemen yanına giderdim ama o zamanlar aptalca bir gençlik gururuna kapılmıştım.

Onu bu yaşananlardan sonra, ilk gördüğüm yer, daha birkaç saat önce içinde olduğumuz, 'Dertler Masası'na sahiplik yapan meyhane olmuştu. İlk kez, o zaman Barış'ın alkol tükettiğini görmüştüm. O zaman bile ağlamıyordu, sadece sessizce birasını yudumluyordu. Yine de, gitmemiştim yanına. Oysaki, benim yüzümden yudumluyordu o birayı, benim yüzümden depresyondaydı, yine bana olan sevgisi yüzünden görmek istemiyordu yüzümü.

Sonradan, "Madem beni seviyordun, neden bu kadar tiksindin benden?" diye sormuştum ona. "Duygularımın, şimdiki haline evrimleşmesinden korktum çünkü." demişti, kısacası korktuğu başına gelmişti. İçime bir pişmanlık dalgası yayıldığı için, "Pişman mısın peki?" diye sormuştum cevabından ölesiye korksam da. Barış bir an bile tereddüt etmeden, "Asla! Yine olsa, yine seni seçerim Esat!" demişti.

Biz hiçbir şeyden pişman değildik, bize sadece doğrular yanlış öğretilmişti. Biz, kendimiz olduğumuz için yargılanmıştık, kendimiz olduğumuz için suçlanmıştık, lakin özümüzde kimseye bir kötülük işlememiştik.

Ama anlaşılan bir şeyler tersti. Tersti ki, şu anda ağlama krizinden yeni çıkmış çocuk siyahlarla kaplı yatağımda, ağlama sonrasının vermiş olduğu rahatlıkla mışıl mışıl uyuyordu. Yatakta, bakır sarısı rengi saçlarıyla adeta ışıldayan çocuğa yaklaştım, yanı başına oturup alnına düşen saçlarını elimle geriye doğru taradım ve eğilip alnını sımsıkı öptüm. Ardından biraz aşağı kayarak, boynunu derince kokladım. Üstünde, ancak bir bebeğin sahip olacağı türden temiz ve ferah bir koku vardı. Kokladıktan sonra boynunu da öptüm ve doğrulup bir süre onu izledim. İzlerken bir yandan da elimle yumuşak yüzünü sakince okşamaya başladım, hareketlerimden rahatsız olacak ki, bir müddet kıpırdandıktan sonra gözlerini araladı. Endişeyle, hızlıca elimi çekerek, "Özür dilerim," dedim, Barış bir süre (sanırım nerede olduğunu anlamak için) etrafa göz gezdirdikten sonra, yatak hışırtısı eşliğiyle olduğu yerden doğruldu ve "Önemli değil..." diye aşırı kısık bir sesle fısıldadı.

Ardından, "Başım ağrıyor," dedi ve eliyle başını ovalamaya başladı, hiçbir şey demesem de, hareketleri sertleşince bileğinden kavradım. "Canını acıtacaksın, bekle ağrı kesici getireyim." deyip tam olduğum yerde doğrulmuştum ki, Barış da beni bileğimden yakalayarak, "Gitme!" dedi endişeyle, bakışlarım ona döndüğünde gözlerini azıcık büyüterek bana baktığını gördüm. Aklıma, şu an duygusal sorunları olduğu geldi ve dediğini sorgulamadan geri yatağa oturdum.

"Barış, psikoloğa gitmek ister misin?"

"İstemem."

"Peki, ailenle konuşmamı ister misin?"

"Asla!"

"Resim? Özlemişsindir resim çizmeyi, eskiden her saniye resim çizmek istediğini söylerdin."

"Çiziyorum zaten, ama şu aralar canım istemiyor."

"O zaman taşınalım? Böylece aileni görmek zorunda da kalmazsın."

"Esat, küçüklüğümden beri şirket işleriyle alakalı eğitim görüyorum ben. Üniversiteyi bile dondurup, şirkette stajyer olarak çalıştım. Şimdi gidersem bir iş bulmam ne kadar zor olacak farkında mısın? Aynısı senin için de geçerli." dediğinde, derin bir iç çekerek önüme döndüm, dirseklerimi bacağıma yaslayıp ellerimi birbirine kenetledim.

"Öyleyse, ne istiyorsun..." deyip bakışlarımı ona çevirdim ve cümlemi, "sevgilim?" diyerek tamamladım, nedense bu basit kelime bile Barış'ın gözlerinin içinin parlamasına yetti, hem de yorgun ve baygın bakışlarına rağmen. Gülümseyerek kolumu kavradı ve kafasını koluma yasladı, komik bir şekilde, aynı bir kedi gibi kavradığı koluma sürtündü. Okuduğum bir yazıda, insanların depresyona girince çocuklaştığını ve sevgiye ihtiyaçları olduğunu öğrenmiştim. Barış'a her ne kadar bütün kalbimle bağlı olsam da, sevgimi göstermek için bir kez daha elimle saçlarını okşadım.

"Seni istiyorum," dedi soruma cevap olarak, kafasını koluma bastırdığı için sesi boğuk geliyordu. "Beni dinle istiyorum, yanımda ol istiyorum." Gülümsedim ve onu kolundan kavrayarak kendimden uzaklaştırdım ve gözlerinin içine baktım.

Ardından, oldukça derinden gelen bir duygusallıkla, "Hadi," dedim, "Anlat o zaman."

KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)Where stories live. Discover now