6 - DERTLER MASASI

3.3K 177 6
                                    

3 Yıl Önce

Nihayet arabamı park edecek bir yer bulduğumda bir hışımla dışarı çıktım. Arabadan çıktığım an, soğuk ve keskin gece ayazının bir hışımla yüzüme çarpmasıyla, olduğum yerde titredim ve saçlarım geriye doğru savruldu. Anın telaşıyla üstüme bir hırka bile almayı akıl edememiştim.

Önümdeki meyhaneye göz gezdirdim. Eski olduğu görünüşünden belliydi; tahtaları eskimiş, isminin yazdığı kısım silikleşmişti. Barış ile içeceğimiz zamanlar ben genellikle ıssız ve sakin yerler tercih ederdim. O kimseciklerin uğramadığı terk edilmiş arazilerde onu istediğim kadar öpüp koklayabiliyordum ve etrafımıza bunu sorgulayan ya da yargılayan kimse yaklaşmıyordu.

Ama, ona göre meyhanelerin de, benim sevdiğim tenha yerlerden pek bir farkı yoktu. Barış bu ortamı seviyordu. Çalan müzikler olsun, insanların birbirlerine dertler paylaşıp ağladığı masalar olsun... Ona göre burası, eğer dertlendiğin için gelen kişi sen değilsen, gayet eğlenceli, güzel ve hoş bir mekân. En azından Barış böyle düşünüyor. Ayrıca, Barış buradaki en hetero erkeğin bile, başka bir adamın üstüne çıkmasının normal karşılandığını, dolayısıyla rahatça takılabileceğimizi söylüyordu.

Beni ikna edip ilk kez beraber meyhaneye gittiğimiz zamanı, daha dün gibi hatırlıyorum. Öyle ki, aklıma kazınmış çok net bir an vardı:

Uzun sohbetlerimiz arasında, "Bu kadar insanın ağladığı bir ortama huzurlu mu diyorsun gerçekten?" diye alaycı bir tavırla sormuştum.

Buna karşılık olarak: "Eh, eğer kendini çok fazla dış dünyadan soyutlarsan, dünyadaki en büyük dert seninki sanıp depresyona girersin. Ama buradaki adamları görünce insan haline şükreder oluyor. Baksana şu masadakine, garibim en son geldiğinde karısı hamile diye mutluluktan içip, herkese birer bardak içki ısmarlamıştı. Şimdi de çocuğun başka adamdan olduğunu öğrendiği için hüngür hüngür ağlıyor kocaman adam!" demişti, bu hikâye karşısında, her ne kadar üzücü olsa da boş bir anıma denk geldiği için büyük bir kahkaha patlatmıştım o zaman. Barış da geri kalmayıp, bana eşlik etmişti.

O gecenin biraz daha ilerleyen saatlerinde, "Şu masayı görüyor musun?" diye sormuştu bu sefer. Onun baktığı yöne kafamı çevirdiğimde, önce uzun kahverengi bir masa görmüştüm. Masanın üstüne beyaz bir örtü serilmiş, her bir yanına kahverengi, çürümüş sandalyeler dizilmişti. Orası mekânın en dikkat çeken yeriydi. "Oraya 'Dertler Masası' derler," dediğinde kaşlarımı çatarak ona dönmüş, ardından, "Neden?" diye sormuştum.

"En az, haftada bir kişi oturur o masaya. Diğerleri de etrafına toplanır. O kişi konuşup derdini anlatırken, diğerleri de ona ayak uydurur. O gece, o masadan kalkarken, gözü yaşlı olmayan tek kişi bile bulamazsın." diye heyecanlı heyecanlı anlatmıştı, onun bu olayı anlatırken yaşadığı coşkusu yüzünden, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalmıştım.

"Ve bu durum senin hoşuna mı gidiyor?" diye sormuştum, kendimi gülmemek için o kadar kasmıştım ki, Barış kaşlarını çatarak, "Komik olan ne?" demişti.

"Barış, burası meyhane mi mazoşistler toplantısı mı? Siz bayağı kendinize işkence etmek için geliyorsunuz buraya. Dertler Masası'nı da işkence aleti olarak kullanıyorsunuz herhalde!" demiştim, her ne kadar o zaman bunları gülerek anlatmış olsam da açıkçası Barış'ın böyle bir ortamı sevdiğini bilmek beni oldukça üzmüştü. Ben onu, yüzünün ıslak, gözlerinin kıpkırmızı olduğu şekilde değil; ela gözlerinin içinin bile gülümsediği, mutlu olduğunu tüm kalbimle hissettiğim şekilde görmek istiyordum.

Fakat o zaman anlamasam da, sonradan fark etmiştim ki Barış o masaya hiçbir zaman oturmamıştı. Sonradan bizzat kendisi, büyük bir patlama noktası yaşamadığı takdir de kolay kolay ağlayan biri olmadığını, dolayısıyla da o masaya oturmak yerine, uzaktan izlemeyi tercih ettiğini söylemişti.

Hatırladığım kadarıyla, "Sen komik misin şimdi?" demişti sonrasında, sesindeki siniri net bir şekilde hissetmiştim.

"Yalan mı söylüyorum Barış? Hepiniz ağlamak için geliyorsunuz buraya, acaba, bir ihtimal emo olabilir misiniz?" demiş, sona doğru sesimi kısıp, masada ileri doğru uzanarak gizemli bir hava oluşturmaya çalışmıştım. Barış olayı ciddiye almayacağımı anladığında ise çatık kaşlarını gevşetip, bana cevap vermek yerine göz devirmekle yetinmiş ve içkisini yudumlamaya devam etmişti.

Ama sonrasında, ben kurduğum cümleyi bile unutmuşken, "Kimse ağlamayı tercih etmez. Belki sevebilir, rahatlatıyor olabilir ama tercih etmez Esat..." demişti hüzünlü bir sesle. Ardından, "Bir nevi ağlamak, bize benziyor. Elimizde olsa bunu tercih etmezdik ama birbirimizi seviyoruz, birbirimizde huzur buluyoruz." diye eklemiş ve geceyi bu cümle ile sonlandırmıştık, fakat o cümleden sonra bakışlarım onda takılı kalmıştı ve bu anı hiç unutamama sebep olmuştu.

Şu an bile, bu cümleyi duymak, gözlerimin yaşarmasına sebep oldu. Bizi benzettiği şey ne acı ve doğruydu...

İnsanlar aşkını kelimelere döktüğünde ortaya romantik ve hoş kelimeler çıkardı. Ama bizim aşkımız ağlamaya benziyordu. Kalbimizde yaşadığımız bu aşk, içinde gizli gözyaşları tutuyordu.

Ve her ne olduysa... Barış şu an önümdeki meyhanede, Dertler Masası'nın baş ucunda otururken, o sakladığı gizli gözyaşlarını akıtıyordu.

KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)Where stories live. Discover now