20 - PLANLANMAMIŞ DAVETİYE

2K 110 2
                                    

Barış ile yattığımız, kavga ettiğimiz ve beni evden kovduğu günün ardından yaklaşık üç gün geçmişti. Ben yeniden işlerimin başına dönmüş, birikmiş evraklar ve iş yerindeki sorunlarla kafayı bozmuş haldeydim. Bu karmaşayı, zaten neredeyse üç yıl çekiyordum ama o zamanlardaki gibi Barış ile olan düşüncelerimi, bir sineye çekip hayatıma kaldığım yersen devam edemiyor, dolayısıyla bütün gün dalgın dalgın dolaşıyordum.

Babamın hastalığı hakkında bir gelişme olmayışı, bozuk olan moralimin üstüne ekstra bir süs olarak geliyordu orası da ayrı.

Bugün pek fazla bir iş yapamamış, sadece Pınar'ın sorduğu birkaç basit soruları hızlıca cevaplayıp odama çekilmiştim. Şimdi ise tek yaptığım, önemdeki sandalyede bacak bacak üstüne atmış bir vaziyette benim konuşmamı bekleyen Esin'in delici bakışlarını görmezden gelerek, önümdeki kâğıt yığınını karıştırıp durmaktı.

"Bugün, neşen pek bir yerinde Esat." dedi, muzip bir tavır sergilemeye çalışmıştı, ama işi görmezden geldiğim için siniri sesine dokunmuştu kafamı hafifçe kaldırıp saçını topuz yapmış, sert ve keskin yüz hatlarına sahip kadına baktım. Esin, kesinlikle, gerek tutucu tavrı gerekse sert ve kesin sözleriyle bu iş için yaratılmıştı. Ama, ben bu tavırlardan en nefret eden insanlardan biri olabilirdim.

"Ne yalan söyleyeyim, pek bir mutluyum bugün Esin. Sen nasılsın?"

"Bugün Pınar'a yardım etmişsin." dedi, her kavgamızda olduğu gibi benim sözlerimi görmezden gelerek, kendi konuşmak istediği konuyu dobra bir şekilde söylüyordu.

"Evet, sipariş ettiğimiz birkaç parçada sorun çıkmış. Ona ne yapması gerektiğini söyledim."

"Kıza, şirketi arayıp, bağırıp çağırmasını söylemek mi senin yardım anlayışın?" Sinir bozukluğunun verdiği umursamamazlıkla kocaman sırıttım.

"Bana, her fırsatta sert olmamı söyleyen sen değil miydin Esin? Senin taktiğini verdim işte!"

"Ben sana çocukvari tavırlarına da engel olmanı söylüyorum Esat! Bu şirket senin oyun alanın değil. Sen anlayana kadar ben cümlelerimi tekrarlamaya devam edeceğim. Sen de hâl ve hareketlerine dikkat edip, nerede nasıl davranacağını, kiminle ne şekilde konuşacağını öğreneceksin! Bu saatten sonra, çocuk gibi sana bunların eğitimini mi vermem gerek benim?" dedi, sinirlerim çok pis bozulmuştu. Yine, sanki kendisi kusursuz ve mükemmel bir iş kadınıymış gibi davranıyor, bütün kusurları ben de bulmak için uğraşıyordu. Öncesinde benim ve şirketin iyiliği için böyle davrandığınız düşünsem de, sürekli aynı sözleri tekrar etmesi benim için artık katlanılmaz bir seviyeye gelmişti. O da kusursuz değildi. İşe ilk geldiğimde, defalarca hata yapmasına rağmen, ben her fırsatta arkasını kollayıp ona yardım etmiştim.

"Esin," dedim, gözlerinin içine bakarken ortalığı birbirine katasım vardı. Önümdeki masayı devirmem ise sadece bir cümleye bakıyordu şu an. Ve aklıma, Barış'ın Melisa'yı görmeme izin vermeyişi geldiğinde elim zangır zangır titremeye başladı. Normal ve sıradan biri olsa, belki onu umursamayıp Melisa'yı görmeye gidebilirdim. Ama bana bu emri veren Barış'tı ve Barış'ın, Melisa'nın üstüne ne kadar titrediğini en iyi ben bilirdim. Eğer ondan izin almayarak, habersiz bir şekilde Melisa'yı görmeye kalkışırsam, beni net bir şekilde silerdi.

Düşüncelerimin verdiği rahatsızlık verici his ve öfkeyle olduğum yerden hızlıca kalkıp, kapıyı gösterdim ve Esin'e doğru, "ÇIK DIŞARI!" diye, tabiri caize kükredim! Hayatının her anında bile  sert duruşunu koruyan kadının gözlerinden anlık bir endişe dalganın geçmesi beni şoka uğratsa da, sinirim yüzümden diğer hiçbir duygularım baskınlık gösteremiyordu.

"Esat, sakin ol. Bak seninle kavga etmek için gelmedim. Otur şuraya, konuşalım. Diyeceğim şey önemli." dedi ama ayakta dikilip, hızla inip kalkan göğsümle ona bakmaya devam ettim. Hızlı nefes alışlarım yüzünden kravatın boynumu acıttığını anlayınca, elimle kravatı gevşettim ve bir nebze olsun kendime gelmeye çalıştım.

"Özür dilerim, tamam mı? Son zamanlarda üstüne fazla geliyorum ama hepsi senin iyiliğin içi-"

"Sakın!" dedim hâlâ geçmemiş sinirimin etkisiyle. "Sakın, şu boktan bahaneyi tekrardan ileri sürme!"

"Küfür etme." dedi ama sesi deminki gibi sert değil, aksine yumuşak geliyordu. "Şimdi, artık söyleyebilir miyim?" dedi, kaşlarımı çattım.

"Ne söyleyeceksin?"

"Dedim ya! Önemli bir şey söylemek için geldim buraya, ama öncesinde, dediklerim yüzünden sinirlenmeyeceğine dair söz vermeni istiyorum." Yumuşak ve sakin ses tonu karşısında sinirim yavaş yavaş geçerken, tekrardan sandalyeye oturdum. Ben sorgularcasına gözlerinin içine bakarken, o direkt söze girdi.

"Suat Bey, bize bir davetiye gönderdi. Sanırım bizimle sıcak bir bağ kurmak istiyor, gönderdiği davetiyede bir akşam yemeği düzenleyeceğini ve istediğimiz kişiyi çağırmakta serbest olabildiğimiz yazıyor." dedi Esin. Açıkçası normalde bu teklifi reddederdim, nihayetinde Suat denecek herifin ne tür işlere bulaştığını az çok biliyordum ve onla yapacağım bir görüşme benim adımı da lekeleyebilirdi. Yine de merakıma yenik düşerek, "Neden sinirleneceğimi düşündün?" diye sordum. Artık benim de sesim sakin çıkıyordu.

"Rakip firmayı da davet etmiş..." Gözlerim şokla aralandı. Rakip firmayı davet etmek demek, Barış'ı davet etmek demekti! Oraya gidersem Barış'ı görebilir, hatta konuşabilirdim! Resmen, gökte aradığım fırsatı yerde bulmuştum ve içimde bu hadisenin verdiği, karşı koyamadığım bir coşku vardı! Yine de, Esin'e rol yapmam gerektiği için, "Derdi ne bu adamın? Bizim o firmadan nefret ettiğimizi çok iyi biliyor!"

"Evet, benim de kafamı karıştıran kısım bu oldu. Düşmanları birleştirerek neyi planlanıyor bilmiyorum ama gitmesek de önümüzdeki iş birliklerini kaçırabiliriz. Bu etkinliğe daha birçok firma sahiplerini davet etmiş. Ama istersen reddedebilir-" diyecekti ki sözünü bitirmesine fırsat vermeyerek,  "Yok, kabul edelim!" dedim sabırsızlıkla. Esin'in tek kaşı havaya kalkarken, ben de içimden kendime küfürler sıraladım. Ben cidden malım.

"Hayırdır, pek bir heyecanlandın?" dedi, sesi neşeli çıkmıştı ama ben şimdiden soğuk terler dökmeye başlamıştım. Muhtemelen benim o cümleyi neden söylediğim, onun kurduğu ihtimaller arasından bile geçmiyordur ama ister istemez endişelendim.

"Dediğin gibi, bize bir fırsat çıkabilir. Hem bakarsın, belki de rakip firmayla aramız düzelir..." diye boktan bir bahane öne sürdüm. Esin'in de bugün sorgulama günü olsa gerek ki, konuyu sakız gibi uzattı.

"Esat, başta o firmadan nefret edip, kin kusup, onlara gönderme yapan sendin..." Bazı zamanlar Esin'in ne kadar sinir bozucu biri olduğundan daha önce bahsetmiş miydim? İşte şimdi de, o zamanlardan biri!

"Eh, belki de senin istediğin gibi olgunlaşmışımdır artık." dedim, "Umarım..." diye karşılık verdi konuyu kapatmak istercesine. Ardından ayağı kalktı ve sıcak bir gülümsemeyle, "E ben gideyim artık, bu arada davet bir hafta sonra. İyi hazırlan." dediğini onaylamak adına, sadece kafamı sallamakla yetindim.

İlerleyip kapıdan çıkmadan önce arkasına dönüp bana son bir bakış attı ve, "Esat biz ortağız, ben her zaman senin iyiliğini düşünürüm tamam mı?" dedi aramızı düzeltmek için. Ama ben bu cümlede bile Barış'ı hatırladım. Yıllar önce Barış da, "Esat biz sevgiliyiz, ben her zaman senin iyiliğini düşünürüm..." tarzı bir cümle kurmuştu. Barış'ı hatırlamanın verdiği sıcaklık ve yumuşaklık etkisiyle Esin'e samimi bir gülüş armağan ettim. O da bana gülümsedikten sonra odadan çıktı.

Ben de, Barış ve Melisa dolu hayallerimle baş başa kaldım...

KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)Where stories live. Discover now