14 - CEHENNEMDEN KAÇIŞ

2.2K 113 2
                                    

Ben arabaya doğru ilerlemeye başladığım sırada şoför kapı kilitlerini açtı ve Barış ile babası aynı anda dışarı fırladı.

Babası görüş alanıma girdiği için Barış'ı sadece birkaç saniye görebildim ve o anda bile ne kadar perişan bir halde olduğunu fark ettim. Ela gözlerindeki bayık bakışları ve göz çevresindeki kırmızılar, kalbime ağır bir sancı eklenmesine yetmişti.

Bakışlarım babasını bulduğunda, içimdeki öfke tekrardan kendini gösterdi, nitekim ellerimi öylesine sıkıyordum ki her an kanamaya başlayabilirlerdi.

Tıknaz ve kelleşmeye başlamış adam işaret parmağını bana doğrultup, "Git buradan!" diye yüksek sesle bağırdı. Ben hiçbir şey demeden izlemeye devam ederken arabanın diğer tarafından birinin daha çıktığını gördüm. Kumral, koyu kahve saçları ve Barışınkinin aynısı ela gözleri sayesinde bu kişinin Barış'ın abisi olduğu kanısına vardım.

Tekrardan kel adama dönerken, "Çekil," diyebildim sadece. Dişlerimi birbirine bastırdığım için sesim fısıltı şeklinde çıkmıştı ama adam duyabilmişti. O sırada adamın sağ tarafından bana bakan Barış'ı fark etmemle içime su serpildi. Sadece kısa bir anlığına, o da artık beni görmek istemiyordur diye düşünmüştüm ama özlem dolu bakışları tam aksini söylüyordu.

"Oğlum senin yüzünden bu hale geldi, iğrenç herif. Derhal kaybol buradan!" dedi keltoş. Sesi bütün mahalleyi uyandıracak kadar yüksek çıkıyordu ama ben bir nebze bile etkilenmemiştim. "Kim bilir ne tür iğrenç fantezilerinle oğlumu kandırdın!" dediğinde ise ona doğru sert bir adım attım. Anında kendini geri çekip elini arkasına attığında şaşkınlıkla onu izledim. Belinden kaptığı silahı bana doğrulttuğunda, tek yapabildiğim adamın gözlerinin içine boş bakışlarımı göndermek olmuştu.

"Sana," dediğinde hafif de olsa sesinin titrediğini hissetmem bana güç veriyordu, anlaşılan silahla pek haşır neşir bir insan değildi. "Derhal gitmeni söyledim!" Tekrardan bir adım daha atmak için kendimi hazırlamıştım ki, o ana kadar gözlerimi ayırdığım Barış arkadan fırlayıp doğrudan belime sarıldı. Özlediğim koku Barış'tan yayılıp burun deliklerime ulaşırken düşüncelerime bir tane daha pişmanlık keşkesi eklendi:

Keşke, daha önce onu almaya gelseydim.

Belime sarılan bedenin hafiften titremeye başladığını hissettim. Ben de elimi onun beline yerleştirirken hızlıca babasına döndüm. Elindeki silahı indirmiş, tiksinircesine bizi izliyordu.

"Yazıklar olsun sana verdiğim bütün emeklere!" dedi adam yüksek sesle, Barış tekrardan neredeyse sıçrayacak derecede titrediğinde kaşlarımı çattım. Her şeyim olan insana, ne yaşatmışlardı böyle? "Şu haline bir bak Barış, karı gibi o herifin kollarının arasındasın!" Barış kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Bakışlarında öylesine bir keder vardı ki dayanamayıp tekrardan babasına döndüm.

O sırada, adam tekrardan silahını bana, daha doğrusu bize doğrulttu.

Hızlıca Barış'ı kolundan tutup arkama doğru çekiştirmeye çalıştım ama başaramadım, kollarını daha sert belime doladı. Kalbim hızlanmaya başlarken, "Madem öyle, artık benim elimden bir şey gelmez." dedi Barış'ın babası. Tam silahın emniyetini açmıştı ki, ne ara kel adamın yanına geldiğini anlamadığım abisi eliyle silahı tuttu. Babasının bakışları Barış'ın abisine kayarken, onun bakışları bizdeydi.

"Gidin." dedi sert ses tonuyla. Vakit kaybetmeden Barış'ın elini tutup arkama dönmüştüm ki, Barış'ın ilerlemediğini fark edince, ne yaptığını görmek için ona baktım. Abisine bakıyordu. Abisi ve babası ise birbirleriyle öldürürcesine bakışıyorlardı.

"Barış, hadi." dedim yumuşak bir sesle, ama duymayınca daha yüksek sesle, "Barış!" diye bağırdım. Nihayet bana döndüğünde tekrardan arkamı dönüp onu çekiştirmeye başladım ve bu sefer karşı koymadan arkamdan ilerledi.

Arabanın önüne geldiğimizde, Barış'ın binmesi için sürücü koltuğunun yanındaki koltuğun  kapısını açtım. Tam Barış oturduğu sırada demin geldiğimiz yönden yüksek sesli bir silah sesinin gelmesiyle doğrudan bakışlarım yüksek uzun yola kaydı.

Barış'ın abisi bacağını kavramış, yerde kıvranıyordu. Babası ise kocaman açılan gözleriyle onu izliyordu, anlaşılan şoka girmişti.

"Abi!" Barış'ın sesiyle ona döndüğümde oturduğu yerden fırlamaya kalkışmıştı ki onu belinden tutup geri oturttum. "Sakin ol, bir şey yok." dedim ama inat edip daha çok kıvrandı.

"Esat, bırak. Abi!" dedi kıvranışlarına devam ederken. "Bacağından vurulmuş, onlar şimdi hastaneye gider. Hadi biz de gidelim artık buradan." dedim yatıştırıcı tonda. Barış kıvranmayı kestiğinde bunu fırsat bilip kapıyı kapattım ve arabanın etrafından dolanıp ben de sürücü koltuğuna geçtim.

"Bir şey olmaz, değil mi?" dedi Barış. Birkaç saniye cevap vermeden sadece arabayı çalıştırdım. Yokuş aşağı sürmek, yukarı doğru sürmekten daha kolay olduğu için, bu kez geldiğim seferki gibi yavaş ilerletmedim.

"Bize ne Barış? Şu an bize yardım etmesi, kaç haftadır senin yaşadıklarına göz yumduğu gerçeğini değiştirmez." dedim, Barış'ın onlara neden bu denli sakin yaklaştığını anlamıyordum. Eğer gelmeseydim Barış'ın ilerde nasıl bir psikolojiye bürüneceğini hayal dahi edemiyorum.

"Sen niye gelmedin?" dedi üzgün bir sesle. Bu soru karşısında kısa bir afallama yaşadım.

"Barış," dedim derin bir nefes alarak. "hadi bunları eve gidince konuşalım."

"Hayır," demesiyle ikinci bir afallama yaşamama engel olamadım. "durdur arabayı, burada konuşacağız."

KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)Where stories live. Discover now