10 - KÜÇÜK KIZ

2.6K 139 6
                                    

"Öncelikle, tam olarak ne oldu?" diyerek söze başladım, birkaç saniye kucağımda rahatsızca kıpırdansa da çok geçmeden, "Öğrendiler," dedi. Tahmin etmiştim.

"Ailen mi?"

"Evet."

"Barış, tek tek sordurtma bana. Ne olduysa en başından anlat." dedim, yüksek sesle iç çektikten sonra ela gözlerini bana çevirdi, bakışlarındaki korkuyu oldukça net fark etmemle birlikte, her zamanki hüzün yine gözlerine hükmetmişti.

"Kuzenim söyledi." dediğinde kaşlarımın çatışmasına mani olamadım. Kuzeninin bildiğini daha önce bana hiç söylememiştim ve dolayısıyla kuzeninin söylemiş olma ihtimali de aklıma gelmemişti. Bir süre gözlerimin içine baktı, sanırım benden bir tepki veriyordu.

"Evet, devam et." diyebildim en basitinden.

"Kuzenime söylemiştim, çünkü yanımda birinin olmasını istedim Esat. Beni anlayacak, bana destek çıkacak ya da hiçbiri olmasın, sadece beni yadırgamayacak biri olsun istedim. Arda ile küçüklüğümden beri çok yakınız, o beni anlar diye düşünmüştüm." dedi ve ardından yutkundu, boğazına yumru oturmuş olacak ki, oldukça sesli bir yutkunmaydı. "Ama o da bana kızdı." dediğinde ise istemsizce Barış'ın kollarındaki ellerim daha da sıkılaştı ve bütün vücudumdan bir sinir dalgası geçti.

"Barış, sana kimseye söyleme dememiş miydim ben!" diye sitem ettim istemsizce, lakin sinirim ona değildi. Kuzeni olacak şerefsizeydi.

"Esat, yanımda biri olsun istedim! Anlamıyor musun?" dedi o da sitem ederek. Ne diyeceğimi bilemeyerek, öylece ona baktım. Benden cevap gelmeyince, "Beni, bizi koşulsuz seven tek kişi Melisa'ydı. Ama onu da koparıp aldılar bizden!" dedi ve o an kalbimin çöktüğünü hissettim. Melisa ve Barış ile olan anılarım birer birer zihnime hücum etmeye başladığında titrek bir nefes aldım.

Bundan kısa bir süre önce tanışmıştık küçük kızla. Rastgele bir kaldırım kenarına çökmüş, başını dizlerinin arasına yerleştirmiş bir şekilde bulmuştuk onu. Bizimle tek kelime etmeyince, yanına oturup bir süre ailesinden herhangi bir kimsenin gelmesini bekledik. Lakin akşam olup da etraf karanlığa bölündüğünde onu kendi evime getirmiştim, Barış ailesiyle yaşadığı için her ne kadar kendi evine götüremese de, endişelendiği için o da bizimle birlikte geldik.

Küçük kızı yıkadıktan sonra ona yolda gelirken aldığımız çocuk üstlerini giydirdik. Ailesiyle ilgili sorduğumuz sorulara cevap vermedi ama, "Peki, adın ne?" diye sorduğumuzda aksi bir sesle, "Melisa," diyebilmişti.

Sonrasında günlerce bizim evimizde kaldı ve üçümüz arasında güçlü bir bağ oluştu, her geçen gün de biraz daha kendini bize açtı.

"Melisa..." diye fısıldadım, Barış'ın gözlerinin içine bakarken, o güzel anlar bir bir zihnimi turluyor, hasretimi körüklüyordu. Oysaki şu ana kadar Melisa aklımın ucundan dahi geçmemişti, Barış için öylesine endişelenmiştim ki hayatımdaki insanları düşünecek pek bir vaktim olmamıştı.

"Çok özledim onu..." dedi Barış, güzel gözlerindeki özlem kırıntılarınınn aynısından benim gözlerimde de olduğundan oldukça emindim.

Birden güzel anılar yerini Melisa'nın gittiği güne bıraktı. Belki en başından onu polise veya yetkili birine teslim etmemiz en doğrusu olurdu, ama ikimiz de duygusal bir açlık içindeyken onu bırakmak istememiştik. Günlerimizi Melisa'ya göre düzenlemiştik, fakat gün gelip de Melisa bizimle sıkı fıkı olmaya başladığında bize ailesinin numarasını verdi.

Sonrası, zihnimde leke gibi kalan acı anlarla dolu: Ailesinin gelişi, Melisa'nın gidişi, Barış'ın depresyonunun daha da kötüleşmesi...

Bize olan minnetlerinden (oysaki ben sinirlenmelerini beklemiştim) kaynaklı olacak ki, polise kızlarının kendi kendine onların yanına geldiğini söylemişler.

"Belki bir gün görürüz onu." dedim, fakat dediğime kendim bile inanmamıştım. Melisa hayatımızdan temelli çıkmıştı. Barış da, suratına inanmadığını belli eden yamuk bir gülümseme yerleştirdi ama beni bozmayarak, "Belki," dedi.

"Barış,"

"Efendim?"

"Başka kimseyi sevmiyor musun?" dedim, hiç tereddüt etmeyerek, "Seni seviyorum, en çok seni seviyorum. Sonra da Melisa'yı." dedi, gayriihtiyari burukça gülümsedim.

Ardından, "Bizim dışımızda," şeklinde sorumu düzelttim.

"Abimi de seviyorum," dedi Barış, "Zaten babam bana saldırmaya çalıştığında o beni korudu. Pek fazla konuşmasak da beni sevdiğini biliyorum, beni hep sevdi ama... beni şeyhe götürme fikri de ondan çıktı." dediğinde kaşlarım otomatik çatıldı, Barış dalıp gitmiş olacak ki, gözlerini karnıma sabitlenmişti. Gözlerimle yüzünü turladığım sırada, ellerimle saçlarını okşadığımı yeni fark ettim, elim ıslanmıştı bile. Ne zamandır yapıyordum bunu?

"Abim de benim normal olduğuma inanmıyor, onunla konuşmaya çalıştım ama beni dinlemedi bile! Şeyhe gitmemiz hiçbir işe yaramayacak Esat, ben seni sevmeye devam edeceğim?" dedi, sona doğru sesi titremişti. Ellerim hâlâ saçını turlarken, "Biliyorum bebeğim," diye karşılık verdim ona. Başta, soğuk bir mizacı olduğundan sanırım, beni sevdiğini söylediği zaman içime kurt düşüyordu lakin o şüpheden geriye eser kalmamıştı.

Ne Barış'ın sevgisinden ne de kendi sevgimden en ufak bir şüphem kalmadı.

Barış aniden kollarını sırtıma doladığında, tek kelime etmeden ben de tek kolumu onun sırtına dolayıp elimle saçını okşama işine geri döndüm. Aldığı derin nefesleri çok yakından duyabiliyordum, kim yapsa rahatsız olacağım bu hareketi Barış yapınca kalbim hızlanmaya başlıyor.

Biz birbirimize sarılmış otururken, aniden bir melodi bütün odayı kapladı. Barış kendini geri çekip, cebinden telefonunu çıkardı ve uzun uzun ekrana baktı.

"Babam arıyor, saat geç oldu ve hâlâ gelmedim diye sanırım..."

"Gitme Barış, güvenmiyorum onlara!" Barış, gülümseyerek ayağa kalktı.

"Merak etme, hiçbir şey yapamazlar bana!" dedi, sesini sert tutmaya çalışsa da belli ki o bile güvenmiyordu kendine.

Ama çok geçmeden gitti, onu kapıya kadar yolcu etsem de gitmesine engel olamadım.

O lanet eve gitmesine engel olamadım.

KALBİN GÖZYAŞLARI (GAY)Where stories live. Discover now