3.6

2.5K 274 73
                                    

     Kapı zilinin sesi evde yankılanırken Aras başını bıkkın bir şekilde ders notlarından kaldırdı. Zihni hâlâ on dokuzuncu sayfadaki paragrafları tekrar etmeye çalışırken elini siyah saçlarının arasından geçirdi. Etrafa dağılmış kağıtların arasından ayağa kalkmadan önce halının üzerindeki telefonu eline alarak müziğin sesini kıstı.

     Ders çalışmaktan beyninin kısa devre yaptığını hissederken kimin geldiğini tahmin edebiliyordu. O kişi, muhtemelen evde ders çalışamadığından yakınacak ve birlikte çalışmaları için yalvaracak hatta ağlayacak olan Hakan'dı.

     Bezgin bir ifadeyle kapıyı araladı. Karşısındaki adama birkaç saniye baktıktan sonra hızla geri kapattı. Daha doğrusu kapıyı adamın yüzüne çarptı.

     Salona koşup yere saçtığı kağıtları ve kitapları toplarken "Cidden, neden şimdi gelmek zorundaydın ki?" diye söylendi. Hızla etrafı topladıktan sonra tekrar kapıya doğru yürümeye başladı.

     Saçlarını ve tişörtünü düzelttiğine emin olduktan sonra sanki daha önce kapıyı çarpan o değilmiş gibi yüzüne sakin bir ifade takınarak çelik kapıyı tekrar araladı.

     Dağhan'ın dağınık saçları, boynundaki gevşek kravatı ve çökük omuzları onu selamlarken, utangaç bir şekilde "Merhaba." dedi.

     Bu, öpüştükleri geceden sonraki ilk görüşmeleriydi. Dört koca gün, Dağhan'dan hiçbir haber alamadan geçmişti ve açıkçası bu onu biraz korkutmuştu. Sonunda buradaydı ve tüm acabalar teker teker siliniyordu.

     Profesör, yorgun bir gülümsemeyle başını hafifçe sallarken "İçeri gelebilir miyim?" diye sordu.

     Aras'ın yanakları hafifçe kızarırken, Dağhan'ın eve girebilmesi için sessizce kenara çekildi.

     Profesör içeriye girip kapıyı kapattıktan sonra elindeki deri çantayı sakin bir şekilde yere bıraktı. Onu izleyen gence sarılmak için ileriye doğru birkaç adım attıktan sonra Aras'ı sıkıca kucakladı.Yanağını onun saçlarına bastırırken "Gökdeniz..." dedi, fısıltıyla.

     Genç adamın vücudu, beklenmedik yakınlık sebebiyle ilkin gerilsede sonradan rahatlayarak  ellerini usulca havaya kaldırdı. Birkaç saniye tereddütte kaldıktan sonra kollarını Dağhan'ın beline sardı.

     Dağhan sertçe yutkunurken Aras'ın elleri titriyordu.

     "İ- iyi misiniz?"

     Profesör düşünmeden "Hayır" cevabını verince, Aras "Şey... Yapabileceğim bir şey var mı?" diye sordu.

     Dağhan içinin acıdığını hissederken "Sadece sarılmaya devam et." dedi.

     Aras'ın yüzü kıpkırmızı olurken daha fazla konuşmadı.

     Dağhan ondan ayrılana kadar uzunca bir süre kapının arkasında, sessizce sarıldılar.

     Profesör, Aras'ın saçlarını öperek geriye çekildiğinde ona tekrar sarılmamak için kendi içinde yine kendisiyle büyük bir savaşa girişti.

     Aras ne diyeceğini bilemeyerek panikle "Aç mısınız?" diye sordu. "Eğer açsa-..."

     "Seni seviyorum."

     Aras'ın dili tutulurken, mavi gözleri şaşkınlıkla irileşti.

     Dağhan hafifçe yutkunduktan sonra "Hem de öyle Sabahattin Ali gibi 'aklı başında olarak' değil, Ahmed Arif gibi 'çıldırasıya' seviyorum." diye devam etti, titreyen sesiyle.

     Aras, onu öylece izlerken Dağhan dilinin ucundaki tüm kelimeleri; tuttuğu nefesine prangalayarak mavinin en güzel tonuna sahip gözlere bakmaya başladı.

ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin