1.1

3.6K 315 39
                                    


    "Aras!"

    "Aras!"

    Korku dolu adımlarla üst kat merdivenlerini tırmandı.

    Bir kez daha "Aras!" diye bağırdığında arkadaşının kaldığı odanın kapısına gelmişti.

    Hızla içeriye koşarken yatakta kollarını bedenine sarmış, mırıltıyla bir şeyler sayıklayan arkadaşını görünce birkaç saniye durakladı.

    Dağhan'ın bir şeyler söylediğini işitiyordu ama anlamıyordu. Tüm duyuları o an için kapanmış gibiydi.

    Arkadaşını ilk defa böyle görüyordu ve o, kriz geçiriyor gibiydi.

    Usulca ilişti yatağın kenarına.

    Elini uzattı Aras'a. 

    Sıkıca yumduğu gözlerini ve yumruk yaparak kulaklarına bastırdığı ellerini açmak istedi.

    İstedi ama yapamadı. Biliyordu. Bunca zamandır Aras'ta bir terslik olduğunu biliyordu.

    Elini geri çekti.

    İyice yaklaştı arkadaşına. Uzaktan bile titrediği belli olan bedene kollarını sıkıca sardı.

    Hızla ve sertçe, onu itmeye çalışan vücuda "Aras, sakin ol. Benim Hakan." dedi, çatallaşmış sesiyle. 

    Birkaç kez daha onu sakinleştirmesi için bu sözleri tekrarlarken, yavaşça iki yana inen kollar sessizlikle geçen birkaç dakika ardından Hakan'ın vücudunu sardı.

    "Yanındayım." dedi usulca. Aras sessizce ondan uzaklaşırken arkadaşının gözlerine baktı. Telefon fenerinin aydınlattığı gölgelerle dolu yüzde açıkça gördüğü tek şey gözlerindeki saf korkuydu.

    Başını çevirene kadar baktı Aras'a. Ardından odaya çevirdi gözlerini.

    Biraz uzaklarında Dağhan öylece dikilmiş Aras'ı izliyordu.

    İkizleri göremeyince tekrar Dağhan'a çevirdi bakışlarını. "Hocam, ikizler nerede?" diye sordu çekinerek. Zira Profesör'ün yüzünde, bu zamana kadar gördüğü en ciddi ifade yer edinmişti.

     "Hakan, bize biraz müsaade eder misin?" diye sordu keskin sesiyle.

     Hakan itiraz etmek için ağzını araladı fakat Profesör'ün bakışları kendisine dönünce tekrar Aras'a dönerek "Ben buradayım tamam mı? Bir şey olursa seslen." dedi, sessizce.

     Aras boş gözlerle arkadaşına bakarken, Hakan omzunu sıkarak yataktan kalktı.

    Profesör'e anlamaz bakışlar atarak odadan çıktı.

    Hakan odadan çıkar çıkmaz Dağhan hızla Aras'ın yanına oturdu. Karşısında savunmasız oturan bedeni kendisine çekerek kollarını sıkıca etrafına sardı.

    Aras, şaşkın bir ifadeyle durumu kavramaya çalışırken "Sana bir şey oldu sandım." dedi Profesör endişeli sesiyle.

     Bir süre öyle bekledikten sonra şaşkınlıktan sıyrılan genç "Üzgünüm, sadece... karanlıktan korkuyorum. Birden etraf kararınca..." dedi, hissettiği korku sesine de yansırken.

    Profesör daha sıkı sarılırken, genç adamın ciğerlerine parfüm kokusu doldu. O an sanki onu saran Dağhan değil de, kokuymuş gibi hissetti. Güven verici bir sarılmaydı.

    Gözlerini yumdu genç adam. Tek farkla, bu sefer korku yoktu.

     Huzur vardı.

    Hoş kokulu milyonlarca çiçeğin arasında uzanıyordu. Tenini hafifçe yakan güneş karşısında gözlerini kıstı. Uzaktan dalgaların sesi geliyordu. Dikkatle dinledi sesi. Tuz tadı hissetti dudaklarında.

    Tuz tadı?

    Yanağına dokunan elle irkildi. Gözlerini araladı hızla. Tişörtüne düşen birkaç damlayla yüzüne götürdü elini.

    Kendinden habersiz akmaya başlayan yaşları çabucak silmeye çalışırken odadaki avize aydınlattı etrafı. Dağhan başını başka tarafa çevirirken "Afedersiniz..." dedi, boğuk ses tonuyla. "Benim biraz uykum var da."

    Dağhan ayaklanırken "Ah, tabi." dedi ve ekledi. "Sana yakman için birkaç tane mum getireceğim, ışıklar tekrar aniden giderse korkmazsın. Eğer... olurda yine korkarsan bana seslen."

     Aras eğdiği başını hızlı hızlı sallarken,  yatağa uzanıp arkasını döndü. Dağhan'ın birkaç saniye bekledikten sonra odadan uzaklaşan adım seslerini dinledi.

    O, odadan çıktıktan birkaç dakika sonra başını kapıdan uzatan Hakan, ses çıkarmamaya özen göstererek girdi odaya.

    Aras yatağa çöken ağırlıkla duvara diktiği gözlerini hemen kapattı.

    İyice yaklaştı yatakta uzanan gence. "Ah be Aras! Neden seni tanımama izin vermiyorsun ki?" diye sordu, kırılmış bir ses tonuyla.

    "Biliyor musun?" dedi elini Aras'ın saçlarına götürürken. "Eskiden Umut'u çok kıskanırdım. Aramıza sonradan katılmasına rağmen, seni benden daha iyi tanıdığı için. Belki çocukçaydı ama sana bakışının bile benimkinden daha anlamlı olduğunu düşünürdüm." dedikten sonra güldü hafifçe.

    "Sana daha yakındı. Her şeyde ilk senden onay almak isterdi. İlk seni seçerdi. Sen onun hep ilk önceliğiydin. Ben sadece size uyardım. Bazen onunla yarıştığım olurdu onun haberi olmadan. Çünkü benden daha iyiydi. Bugün farkına vardığım şey ise, Umut olmadığında bile seninle yakın olamadığım gerçeğiydi. Aptalmışım o zamanlar. Aramızdaki engelin hep Umut olduğunu düşünürdüm. Meğer en büyük sorun benmişim. Karanlık korkun olduğunu bile bugün öğrendim." dedi, sesi sonlara doğru fısıltı şeklinde çıkarken.

   "Ne rezil adamım ama!" dedi, gülerek.

    Elini çekti okşadığı saçlardan. İki gece lambasını da yakarak odanın ışığını kapattı. "Seni sevdiğimi unutma." dedi sevecen bir tonda.

    Bir süre bekledikten sonra Hakan'ın gittiğine emin olunca yüzünü ovdu sinirle. Ne yapmıştı?

    Başkalarını bu kadar endişelendirmek de neyin nesiydi?

    Bir kez daha nefret etti. Her ışıksız kaldığında aynı şey oluyordu.

    "Hepsi senin kafanın içinde." diye fısıldadı sessizce.

    "Hepsi senin kafanın içinde.."

    Kendimizi aşmamız dileğiyle.



ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]Donde viven las historias. Descúbrelo ahora