0.6

4.2K 356 70
                                    


     "Evet, gençler. Şimdi bir diğer önemli savaşa geçeceğiz." dedi Tarih Profesörü bayık sesiyle. Sınıftan onaylamaz mırıltılar ve sesli iç çekişler yükselirken başını masaya koydu Aras. Tarih dersini sevdiği kadar profesörü de sevmeyi diledi ve ders dinlemektense uyumaya karar verdi.

     Bir süre sonra ninni gibi gelen sesin de yardımıyla uykuya daldı.

    Ne kadar uyuduğunu bilmezken omzuna dokunan elle irkildi. Hakan'ın "Hadi, kafeteryaya gidelim. Acıktım." dediğini duyarken gözlerini ovuşturarak "Tamam." dedi. İkili amfiden çıkarak kafeteryaya ilerlemeye başladı. 

    Yolda Özge'yi gören Hakan, Aras'a dönerek kusuyormuş gibi yapınca genç adam kıkırdamadan edemedi. Özge, Hakan'ın eski sevgilisiydi. Ayrılmalarının üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen Özge'yi görünce onunla uğraşmadan edemiyordu. En azından kendi çapında.

    Kantinden birkaç tane yiyecek şey aldıktan sonra boş buldukları masalardan birisine kuruldular.

     Karşı masalarında oturan kız grubundan yükselen iç çekme sesleriyle o tarafa döndü ikili. Dağhan Hoca kafeteryaya giriyordu. Çekici bir aurası olduğu inkar edilmezdi ama "Abartıyorlar." diye düşündü Aras. Ayak sesleri onların masaya yaklaşırken Hakan "Ooo! Hocaların bir tanesi. Masamıza oturup bizi şereflendirmek istemez misiniz?" diye sordu, yılışık bir tavırla.

    Aras elindeki kahveyi yudumlarken çatık kaşlarla bakıyordu Hakan'a. "Keşke hocaya sormadan önce bana da danışsaydın." diye geçirdi içinden.

   Hakan, Aras'ın yüzündeki ifadeyi görünce ona gözlerini büyüterek baktı. Bu bakış daha çok misafirliğe giden bir ailenin çocuğuna, "Yavrum yemek yesene." denildiği zaman; annesinin daha önceden tembihlediği "Sana sorulduğunda 'Tokum ben.' de." bakışına beziyordu.

     Arkadaşı o an Aras'a "İtiraz edersen, öldürürüm seni." demek istiyordu. 

    Dağhan, ikiliye baktıktan sonra parmağıyla bir dakika işareti yaparak kantine ilerledi.

   Hakan onun uzaklaştığını görünce "Ne var be! Çok sevdim bu adamı. Gelsin otursun işte bizimle." dedi, arkadaşını azarlayarak. Aras göz devirirken, Hakan bir elinde çikolatalar tutan ve diğeriyle de kahvesini sıkıca kavrayarak masalarına yaklaşan Profesör'e yardım etmek için ayağa kalktı.

    Profesör'ün "Ben getiririm." ısrarlarına rağmen elindekileri alarak masaya bıraktı. Hakan'ın ardından Dağhan'da masaya otururken "Merhaba hocam." dedi Aras sıkılgan bir ifadeyle. 

    Dağhan ise gülümseyerek "Merhaba öğrencim."dedi, onun söylediği sözü kendisine uyarlayarak.

    Bir süre sonra Hakan ve Dağhan sohbet etmeye ve Aras'ta onları dinlemeye koyulmuştu. İkili arasındaki sohbet ilerlerken Hakan profesörlerle yaşadığı ilginç anıları anlatıyordu. 

    Banu Hoca'nın saçlarının peruk olduğunu düşündüğü için yanlışlıkla eli, hocanın saçına takılmış gibi yaparak kadının saçını çektiği günü hatırladı Aras.

     Hakan, "Hocam, biliyor musunuz? Sizden başka profesörlerle hiç böyle oturup konuşamıyoruz. Onlarla oturmaktan hatta konuşmaktan çekiniyoruz. Afedersiniz ama çok mendeburlar." dedi, samimi bir ifadeyle hocanın aldığı çikolatalardan birisini daha ağzına tıkıştırırken.

    Dağhan gülümseyerek "Sanırım burası meslektaşlarımı savunmam gereken kısım olmalı." dedikten sonra "Ama maalesef, gerçekten öyleler." dedi, yarım ağız gülerek.

    İkili arasındaki sohbet devam ederken "Eee?" diye sordu Dağhan, meraklı bir ifadeyle Aras'a dönerek. 

    "Sen hiç sohbete katılmadın."

     Aras rahatsızca kıpırdandı yerinde. "Anlatacak bir şeyim yok çünkü." dedi soğuk sesiyle.

    Hakan durumu fark edince "Ben size, kel Adnan Hoca'ya saç ektirme broşürü verdiğim günü anlatmış mıydım?" diye sordu sırıtarak. Çoktan sohbetten kopan Dağhan, tek kaşını kaldırarak uzunca bir süre baktı genç adamın gözlerine.

    Bu bakışmadan gözlerini kaçıran ilk kişi Aras oldu. Sanki ruhunu görecekmiş gibi bakıyordu karşısındaki adam.

     Korktu.

     Bu bakışlardan korktu. Unutmaya çalıştığı ne varsa tekrar hatırlamaktan korktu. En çokta kendisinden korktu.

     ***

    "Otuz iki." dedi Aras, büyük bir ciddiyetle. Gözleri otobüsün ön tarafındaki insanlarda dolaşıyordu.

    Yanındaki koltukta oturan adam anlamadığını belirten bir ifadeyle "Efendim?" diye sordu.

    "Yaşınız diyorum. Bence otuz iki." dedi bakışlarını inatla ön tarafta gezdirirken.

    Geniş bir gülümsemeyle baktı yanında oturan genç adama. Unutmamıştı sorusunu. 

   "Ah, o kadar mı yaşlı görünüyorum?" diye sordu, sesine kattığı sahte bir sitemle. 

    Omuz silkti Aras. Bakışlarını bu sefer yanında oturan adama çevirdi. Gözlerini ona dikerek "Bilmem." dedi ve ekledi. "Bana öyle geldi."

    Dağhan sırıtarak "Pekala. Sandığın kadar yaşlı değilim. Sadece yimri dokuz buçuk yaşındayım ama sen otuz da diyebilirsin." dedi, sırıtmaya devam ederek.

    "İki yaş yanılmışım sadece." dedi, Aras yanıt olarak.

    Onun sözünü dinlerken aklına bir şey gelmiş gibi çantasına uzandı Profesör. Bir müddet sonra aradığı şeyi bulmuş olacak ki zafer dolu bir ifadeyle döndü Aras'a. Ardından çantasından çıkardığı çikolatayı bıraktı kucağına. 

    Aras, bir Profesör'e bir de çikolataya baktı anlamaz gözlerle.

    "Kafeteryada çikolata yememiştin. Hakan'ın aksine." dedi, gülerek. "Ben de sana vermek için sakladım birisini."

     Aras, kaşlarını kaldırmış şaşkın bir ifadeyle bakıyordu yanındaki adama. Ardından kucağındaki çikolatayı eline alarak kısaca teşekkür etti. Gülümsemeden edemedi adamın bu davranışına.

    Dağhan'ın bakışlarını üzerinde hissederken başını cama çevirdi.

    Yanında oturan gencin, küçük bir çocuk gibi sevindiğini gören Profesör'ün dudakları geniş bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı. Onun utandığı zamanlar camdan dışarıyı seyrettiğini fark etmişti. Şu an yaptığı gibi. 

    "Bu saçma dünya için çok... çok masum." diye geçirdi içinden.
   
     Kalanı sessizlik içinde geçen otobüs yolculuğunun sonunda Aras "İyi günler." dileyerek indi otobüsten.

    İlerleyen otobüsün arkasından bakarken burukça gülümsedi.

    Hakan'a cidden bayılıyorum. Umarım bölümü beğenmiştirsiniz.

    Kendimizi aşmamız dileğiyle.

ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]Where stories live. Discover now