0.5

4.5K 346 38
                                    


"Baba!"

"Lütfen!"

"Baba, yapma."

"Yemin ederim normal olacağım."

"Açın şu kapıyı!"

"Baba!"

"Baba!"

"Anne! Yardım et."

"Yalvarırım, aç şu kapıyı."

"Lanet olsun!"

"Açın!"

"Lütfen..."

    Gözlerini araladı hızla. Kalbi, ritmini bozarken; koluyla alnında biriken teri silmeye çalıştı. 

    Umutsuz soluk sesleri odayı doldururken yavaşça doğruldu yatakta. Gözlerini kapatıp açtı birkaç kere. Ardından sanki önünde duran hiçlikmişçesine duvara sabitledi gözlerini.

    Uyu, kabus gör, uyan.

    Uyu, kabus gör, uyan.

   Geceler onun için fasit bir daire gibiydi. Her gün bu üç madde yerine getirilmeden ayin tamamlanmıyordu ve o, hiçbir şekilde sabahı edemiyordu. Bu durum onu, o kadar çok yoruyordu ki; bazen, uyumaya korktuğu zamanlar oluyordu. 

    Gün geçtikçe daha çok boğulduğunu hissediyordu. 

    Korkuyordu.

    Karanlık, onu kendisine doğru çekerken hala ince de olsa tutunacak bir dal arıyordu.

    ***

    "Gece uyumadın mı oğlum, ne bu hal?" diye sordu kaşlarını çatmış Hakan, arkadaşının yüzünü incelerken.

    Aras önündeki kahvesini sanki dünyanın en huzurlu insanı oymuş edasıyla yudumlarken arkadaşını duymamış gibi davrandı. Hakan, mümkünmüşçesine daha çok çatmaya çalıştı kaşlarını. Aras'ın bu umursamaz halleri, alıştığı soğuk hallerinin de dışındaydı. Daha çok içine kapanıyor gibiydi. 

    Derin bir nefes alarak "Aras, bir sorun varsa bunu benimle paylaşabilirsin." dedi ve sonradan sanki unuttuğu bir şeyi yeni hatırlamış gibi elini alnına vurarak "Ah, bunu zaten biliyorsun!" dedi.

    Aras, acı dolu bir gülümse sundu arkadaşına. 

    Neyi anlatacaktı? 

    Yaşaması başlı başına bir sorunken hangi derdini yanacaktı ki ona?

    Hakan'ın endişe dolu yüzüne dönerek "Bir sorun yok. Bugünü, evimde geçirmek istemem dışında. " dedi, gülümseye çalışarak.

    Hakan'ın endişeli yüz ifadesi yerini alaylı bir ifadeye bırakırken "Ah! Aras Hazretleri, sizi hafta sonu keyfinizden mahrum ettiğim için çok özür dilerim. Lütfen, bu değersiz kulunuzu bağışlama lütfunu gösteriniz." dedi, başını sağ omzuna doğru yatırarak.

     Bıyık altından gülen genç "Hadi, zevzekliği bırakta kalk. Gidip şu ödeve başlayalım." dedi, Hakan'ın omzuna hafifçe vurarak.

    Hakan başıyla onaylayıp " Doğru diyorsun, hadi öyleyse. "diyerek masadan kalktı.

    ***

   "Bence bugünlük bu kadar yeter." dedi Hakan saate bakarak. Aras "Sonunda." dercesine kağıtları toparlamaya  başladığında Hakan "Unutma, kitapları kaynakça olarak kullanacağımız için isimlerini bir kağıda not etmeliyiz." dedi, eliyle önündeki kitapları göstererek. Aras, zaten bildiği bu küçük hatırlatmaya göz devirse de başıyla onayladı arkadaşını.

    Masadaki eşyalarını toplayıp, ağır adımlarla çalışma salonundan ayrılırken "Açım." dedi Hakan net bir ifadeyle. Aras'ta onu onaylayan mırıltılar çıkarırken Hakan'ın "Bildiğim harika bir yer var. Oraya gitmeliyiz." sözü üzerine tekrar başını sallayarak onayladı. Yemek konusunda Hakan'a güveniyordu.

     Üç yıllık üniversite hayatında edindiği iki arkadaşından birisiydi Hakan. Zaten daha fazla kişiyle paylaşmak istemiyordu kendisini. Hakan'ın arkadaş olarak yettiğini düşünüyordu. Bazen onu ciddi manada deli etse de.

     Arabanın arka koltuğuna eşyalarını bıraktıktan sonra ön koltuğa geçip oturdu. Hakan'da sürücü koltuğuna geçip emniyet kemerini bağladıktan sonra radyoyu açtı. Eski bir rock grubunun hareketli bir parçası çalıyordu yola çıktıklarında.

     Hakan her araba yolculuklarında yaptığı gibi bir şeyler anlatıp, sorular sormaya başladı Aras'a.

    Bazılarına kısa cevaplar, bazılarına ise onaylayan mırıltılarla ve birkaç mimikle cevap verdi. Uzun süreli iletişim kurmayı sevdiği söylenemezdi.

     Yemek yiyecekleri mekana geldiklerinde arabayı park ederek içeriye girdi ikili. Görünüşünden dahi zarafet akan koridorda ilerlerken Hakan'ın "Yemekleri bir harika. Kesinlikle bayılacaksın." sözüyle arkadaşına çevirdi bakışlarını. Boş bir masaya otururken Rönesans Döneminden kalma eserlere benzeyen tablolarla bezenmiş duvarları iyice inceledi.

    Hakan, yanlarına gelen garsona ikisi için sipariş verirken etrafı incelemeye devam etti.

    Birkaç dakika sonra "Çok yorgunum. Umarım, buna değer." dedi, ellerini birbirine sürten Hakan. 

    "Umarım." dedi genç adam, masaya yemekleri bırakan garsonu süzerek. İnsanları, dahası çevresindeki çoğu şeyi incelemek küçük bir oyundu onun için. 

    Yeni şeyler keşfetmek. Keşfettiği şeylerle hayrete düşmek. Zihnine dolan anıları kovmak istercesine bir süre kapalı tuttu gözlerini.

    Hakan'ın "Hey! Hadi, soğutmadan ye." sözüyle irkilerek eline aldığı çatalı batırdı tabağındaki tavuk parçasına.

    Aklına gelen soruyla "Hakan" dedi, tereddüt ederek.

    "Efendim?" dedi, genç adam ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra.

    "Sence şu sabahtan beri ödevini yaptığımız deli hoca kaç yaşındadır?"

    Hakan "O nereden çıktı?" diye sorarken bir lokma daha aldı yemeğinden.

    Aras başını tabağa eğerken "Hiç, diğer profesörlerden daha genç görünüyorda o yüzden sordum." dedi, sesini umursamaz bir tona bulayarak.

    "Ah, bence de çok genç." dedi, Hakan.

    Düşündüğünü belli edercesine kırışan alnıyla "Otuz dört ya da otuz beş vardır." dedi, başını hesaplayan bir ifadeyle sağa sola sallarken. Aras herhangi bir yorumda bulunmayarak devam etti yemeğine.

   
      Gökkuşağını batırdım avuçlarımdaki yıldızlara ve sizlere getirdim. Umarım bölümü beğenmiştirsiniz.

    Kendimizi aşmamız dileğiyle.

ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]Where stories live. Discover now