1.7

2.9K 263 30
                                    

    Aras'ın şaşkın bakışları eşliğinde kendisine doğru yürüyen adamı yarı yolda karşıladı.

    Birbirlerine sarıldıklarında "Dağhan?" dedi neşeyle.

    "Asaf?"

    Profesör gülerek "Ne işin var burada?" diye sorduğunda, ondan ayrılarak "Asıl senin ne işin var burada?" diye sordu gülerek.

    Bakışları, arkadaşının arkasında duran şaşkın bedene kayarken, aydınlanma yaşayarak "Gözler!" diye düşündü. 

    Elini alnına vururken "Tabi ya, tanıdık!" dedi, kendi kendine konuşarak. Mavinin bu tonunu ikinci kez görüyordu. Anlamalıydı.

    "Aras, kardeşin mi?" diye sordu, ağabeyinin yanına gelen genci başıyla işaret ederek.

    Sağ kolunu Aras'ın omzuna atan uzun boylu adam "Benzemiyor muyuz?" diye sordu, tek kaşını kaldırarak.

     İkisi de birbirlerine soru cümleleri kurarak, aslında yine birbirlerine sordukları soruları cevaplıyorlardı.

     Profesör, gülümseyerek başını sallarken; koridordaki öğrencilerin onları izlediğini fark ederek "Ah, hadi kafeteryaya gidelim." dedi, arkadaşına.

     Asaf "Pekala." dedi, kardeşini kendisine daha çok çekerek.

     Sessizce yürümeye başladıklarında rahatsızca kıpırdandı genç adam. Ağabeyinin onu bırakmayacağını bildiği için ses edemiyordu ama onlara yönelen bakışları görüyorken ve hatta fısıldaşmalar duyuyorken kendisini hiç rahat hissetmiyordu. 

    Ağabeyinin niçin burada olduğunu ya da gelecek olsa bile neden onu haberdar etmediğini anlamıyordu.

   Ona bunları sormak için döneceği sıra duyduğu "Ne yiyecekmiş gibi bakıyorsunuz be! Hiç mi yakışıklı adam görmediniz?" sorusundan sonra saçını düzelterek "Bakın, ben buradayım." diyen Hakan'ı görünce göz devirdi. 

    Ağabeyinin göğsü, dudaklarından dökülen kıkırtılarla sarsılırken; Aras'ta hafifçe gülümsedi.

   Üç adamında adımları dururken, onlara doğru otuz iki diş sırıtarak ilerleyen Hakan, bakışlarını Asaf'tan çekerek Aras'a çevirdi. 

   Genç adama gözlerini kısarak, sinsi bir yüz ifadesi sunduktan sonra selamlaştı uzun bedenle. "Çok özlemişim ağabeyimi be." dedi, Aras'a sırıtarak bakarken.

    Aras, onun bu kıskanç çocuk tavrına göz devirerek yürümeye başladı.

    Kafeteryaya geldiklerinde boş bir masaya oturdular. Aras, ağabeyinin soluna otururken; Hakan sağ tarafına oturmuştu.

    "Vay be Asaf! Seninle burada karşılaşacağım aklımın ucundan dahi geçmezdi." dedi, Dağhan kocaman bir gülümsemeyle. 

    Hakan anlamayarak "Bir dakika. Siz tanışıyor musunuz?" diye sorduğunda Aras, bir kez daha göz devirdi arkadaşına.

    Asaf "Maalesef, bu ruh hastasıyla üniversitedeyken arkadaştık." dedi ve Profesör'e gözlerini dikerek "Mezun olduğu gün, telefon numarasını değiştirdiği için haber alamıyorduk beyefendiden." dedi, kızgınlıkla.

    Profesör kendisini savunmak için "Ya, ben o gün telefonu çöpe atmıştım ondan." dedikten sonra elini havaya savurarak "Neyse bırakalım şimdi eskiyi de nerelerdesin, neler yapıyorsun? Onlardan haber ver." dedi, merakla.

    Aras, kollarını göğsünde kavuşturmuş ikiliyi dinlerken ağabeyinin "Sen mezun olduktan birkaç ay sonra ben de İngiltere'den döndüm. İstanbul'dan bir üniversiteye geçiş yaptım." sözü üzerine gerildiğini hissetti.

    Profesör'ün gözleri büyürken "Ciddi misin?" diye sordu. "Sen, bölüm ikincisiydin. Nasıl oldu da öyle bir okulu bırakıp, buraya gelebildin?" diye devam etti, hayretle. 

     Aras, boğazında bir şeylerin düğümlendiğini hissederken bakışlarını masaya dikti.

    Asaf, kardeşine kaçamak bir bakış atarak "Benim için okuldan, işten çok daha önemli şeyler vardı ve ben de gönül rahatlığıyla geri döndüm." dedi ve "Şu an büyük bir şirkette Yönetim Danışmanıyım ve hayatımdan da gayet memnunum." diye ekledi.

    Dağhan, başını hafifçe sağa yatırarak arkadaşının söylediklerini analiz ederken, tutarsız bir şeyler olduğunu fark etti. Asaf'ın o okula gidebilmek için ne kadar çabaladığını anlattığı gün aklına gelince, bu düşüncesinin doğruluğundan emin oldu.

    Asaf'ın "Hem beni bırakta, sen neden buradasın?" sorusuyla kendisine gelirken,  genişçe gülümsedi.

   İçten bir şekilde "Hayalimi gerçekleştiriyorum." diye cevap verdiğinde, Aras başını kaldırarak karşısındaki adama baktı. 

    Hayali mi?

    Şaşırma sırası Asaf'a geçerken "Aile şirketine sırtını döndün, demek. İşte benim tanıdığım Dağhan Hanzade." dedi, gülerek.

    Dağhan ciddi bir ifade takınırken "Şiirle tanışana kadar onların isteği kişiydim zaten. Bir gün her şeye 'Yeter!' dedim. Babamı biliyorsun zaten benim arkamda durdu ama annem çok zorladı vazgeçmem için." dedi.

     Asaf "Tahmin edebiliyorum." dedi, anlayışlı bir gülümsemeyle. 

    Aras ve Hakan, ikili arasında geçen sohbeti sessizce dinlerken Asaf çaktırmadan tekrar kardeşine baktı.

    "Bizimkileri tanıdığına göre derslerine giriyorsun. Dersinde nasıl bu hergeleler?" diye sordu, veli toplantısına gelmiş baba edasıyla. Amacı, onların da sohbete katılmasını sağlamaktı.

    Dağhan'ın bakışları önce Hakan'a ardından Aras'a dönerken gülümsemeden edemedi.

    "Gayet iyiler." dedi, gözleri Aras'ın üzerinde daha fazla oyalanırken. 

    Asaf akasına yaslanıp elini kardeşinin saçlarına götürdü. Aras'ın bakışları ağabeyine dönerken başını geri çekmeye çalıştı. Bunu sevmediğini bildiği halde sinir etmek için ısrarla yapıyordu.

    Hakan'ın "Asaf Ağabey, ne zaman dönüyorsun?" sözüne karşılık, daha önceden oraya koyduğunu unuttuğu yaka kartını cebinden çıkarıp masaya bıraktı.

    "Bugün, sizin üniversitenin iktisat bölümüne seminer için geldik ama ben kardeşimle vakit geçirebilmek için bir gün fazladan izin alabildim." dedi, Aras'a gülümseyerek.

    ***

     Ağabeyinin seminerinin bitmesini beklerken boş bulduğu banklardan birisine oturdu. Kulaklığından yükselen sese odaklanmaya çalışırken, başını göğe kaldırdı. Gözlerini kısarak bulutların yer yer perde çektiği mavi sonsuzluğa baktı.

     Bir süre sonra burnuna dolan tanıdık parfüm kokusuna rağmen gözlerini diktiği yerden ayırmadı.

     Yanına oturan adamla -kısa sürse de- sessizliği paylaşmayı tercih etti. Tabi, bu kulaklığının tekinin çıkarılmasıyla son bulmuş olsa bile, huzurlu hissettiği birkaç dakika için minnettardı.

     Elini gözlerine siper ederek sol tarafına döndü usulca.

     Profesör'ün, onun kulağından çıkardığı kulaklığı, kendi kulağına taktığını görünce kaşlarını çattı. 

     Aras'a aldırmadan, onun yaptığı gibi başını bankın sırtına yaslayarak göğe bakmaya başladı.

     Genç adam bu duruma omuz silkerek eski pozisyonuna döndü. "İstediğini yapsın." diye geçirdi içinden. Profesör'ün bu garip tavırları artık onu rahatsız etmiyordu.

     Birkaç dakikalık sessiziliğin ardından "Asaf" dedi, gülümseyerek. "Seni çok seviyor."

     Aras "Biliyorum." dedi, tebessümle.

    "Biliyorum." 

    Kendimizi aşmamız dileğiyle.

ELMAYI YEDİ ADEM [b×b]Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora