Diyar Diyar

2.2K 216 32
                                    

Dinazorlar.

Azrail Adananın konumunu unutulmuş olmalı diye düşündü Rüzgar.
Devran'ın büyükleri bahçedeki avluda sıralanmış otururken tek düşüncesi buydu.
Bundan gayrısı olamazdı heralde.

Bahçe avlusunun üzerindeki tahtadan divanların pofuduk yastıklarının üzerine bağdaş kurarak oturan adamlara baktı.
Esmer orta boylu ve kavruk renkliydi her biri.
Akraba evliliğinden sebep her biri birbirine benziyordu zaten.
Mezhepsel bir birlik,aşiretsel bir birlik derken...

İyisi mi herkes birbirinin minyatürü oluvermişti.

Rüzgar sırıtıyordu.
Kâr beyaz teni doğal sarı saç diplerine rağmen gümüşi bir griye boyanmış saçları ve yırtık kotuyla.
Tespihi elinde turlayıp,gelinleri ve kadınları yiyecek içecek hizmeti yaparken sırıtıyordu Rüzgar.
Zira kendi annesi,babannesi ile bir olur sofrada yer alırdı.
Evet ,o sofrayı yine kadınlar kurardı lakin adamlara taşırıtırlardı kendi tabaklarını.
Kendileri de o sofraya oturur yerlerdi.
Sonrasına kaldırmak üzere.

Maral Hanım sırıtıyordu kavruk tenlerin arasında kar beyaz uzun ince fiziğiyle .
Dal gibi vücudu esmer ve dolgun hatlı diğer kadınların aksine Balkan'ın esintilerimi yaşıyordu Güney topraklarında.
Hatta Rüzgar'ın o an fizyolojik olarak en yakın hissettiği bireydi.
Aidiyet makamında.

Devran tüm asaletiyle ailenin en büyük erkek torunu olarak baş köşede dikiliyordu.
Lakin diğer oğlanların aksine sofra kurumunda kuzeni kızlara ve yengelerine yardımda bulunarak oturuyordu.
Boş boş elinde tespihle dikilen adamların aksine...
Annesinin tertipi ve görgüsüyle kurulmuştu oraya.

Bir kadının tertibi olmasa da kendini idame ettirecek sofrayı kurar gibi tabak ve envanter taşıma husunda teşrif ederek oturmuştu o sofraya.

Rüzgar bir defa daha aşkı iliklerinde hissetti.
Kim ne düşünür umursamıyordu dahi Devran.
En babayiğit ve kuvvetli olmasına karşın nazik ve ince düşünceliydi.
Heybetli ve görkemli cüssesine karşın ince ve nazikti.
Aşık olmaya doyamıyordu ela gözlüye.

Kim ne düşünür umursamıyordu Devran.
Kendi bildiğini okuyordu.
Bir başkasının fikri ve diktası değil kendi doğrusu hüküm sahibiydi lugatinda.
Işte bu duruşa bitiyordu Rüzgar.
Dik,asi ve heybetli oluşuna karşın naif ruhuna ve ince düşünceli oluşuna.
Kendi fikrini esas alıp bir başkasının düşüncesine zeval vermeyişine..

Onun erkeği buydu.
Heybetiyle ve zerafetiyle.
Devran idi işte.

Dinazor yaşlılar usuller ve sistemden konuşurken yalnızca Rüzgar'ın konforunu önemseyen bakışlarına vurgundu o.
Bu yabancı ortamda yarı ne denli rahattı?
Ne denli mutluydu.
Devran'ın bin bir hareli elâlarının tek endişesi Rüzgar'ın yemeklerle doyup doğmadığı idi.
Konforu ve rahatı idi.

"Sıkıldın mı?"diye sordu Devran yaşlıların ve etkenlerin hüküm sürdüğü avluda.
Konak da olsa bayıktı.

"Hı."dedi Rüzgar.
"Belki ve biraz."

"Kaçırayım ?"

"Nereye."

"Nereye istersen."diye fısıldadı elalar.
"Özledim."

"Deden konuşuyor ama."dedi Rüzgar nazlanarak.

"Konuşsun o hep konuşuyor. Susmadı ki hiç."diye yanıtladı Devran onu çapkınca.

Devran'ın elleri masanın altından buldu Rüzgar ve dizlerini.
Elleri narince diz kapaklarını okşarken aniden çıktı dizlerine ve kasıklarına.
Sarışını titrek bir nefesle yüz ifadesini sabit tutmaya çabalarken ısırdı dolgunluklarını.

Dilek  Listesi (bxb)Where stories live. Discover now