Açık Adres

1.8K 189 54
                                    

Sorma bu ara şu halimi
Bu acıların hepsi mi daimi?
Yazık oldu her iki tarafa da
Şimdi sence daha iyi mi?

Bir gün oldu, iki gün oldu
Ay oldu, yıl oldu ümitlereUnutmuyor gönlüm seni
Seviyor her gün, her gece

Yoruldu, duruldu, kırıldı, vuruldu bir kaç kere
Yazılıdır hepsi hikâyede

Yok mu bir haber alan, yok mu gören?
Bu mudur adetin, bu mudur tören?
Yaz ya da söyle, bulamadım böyle
Neresi açık adresin, neresi yören?





Gün ışığına hasret evin tozlu perdeleri arasında dolandı Melek hıçkırıp.Bir cenaze evi gibiydi. Matemli duvarlarından gözyaşlarından ve acıdan ibaret. Bir ruhun bile duyamayacağı yağmur damlaları sanki pencereleri hiç okşamadan geçmişti. Karanlığa hapis bu ev, tozlanmış perdelerle beraber güneşi engelliyordu. Bir cenaze matemi vardı.

Dağınık koltuk üzerine savrulmuş sayısız kağıt parçasının yerlere dağılışı ve yere savrulan battaniyenin üzerine savrulan sayısız mektup hiç yazılmamışcasına bir çöğ gibi duruyordu ahşabın üzerinde. Yıllar önce terk edilmiş gibi duran, sahibinin ruhunun adeta evin içerisinde ay ışığında tek başına dans edercesine geceye hapis ruhuna bakındı duvarlarda..

Hiç gönderilmeyen sayısız mektup,sahibine asla ulaşamadan yerlerde birer paçavra gibi zemini süslerken Rüzgar burukça gülümsedi.

Hali hal değildi. Ufacık bir oğlan çocuğu kadar kalmıştı. Solgun çehresi,ince bilekleri ve neredeyse kopacakmış kadar kalan kıldan ince boynuyla Melek ona üzülmeden edemiyordu. Sanki yıllardır yemiyordu. Gözleri yıllarca uykuya hasret kalmış gibi mor ve koyu halkalarla çevrilmişti. Solmuş gitmiş bir güle benziyordu kendinin hudutlarında camdan bir fanusta ömrü yitip giden. Üzerine bol gelen eski bir kumaşla bomboş kahveleriyle dikildi orada. Perdeden yansıyan gün ışığına bomboş gözlerle bakarken neredeyse kıldan ince boynu ve belirgin kemikleri ile ilerledi yavaşca. Yerler yırtılmış mektuplarla, bomboş şişelerle doluydu.

Her korkak aşık gibi alkol şişelerinde umutlar birktirmişti kendi yüreğinde. Ve her korkak aşık gibi öylece gitmeyi bilmişti.

Rüzgar kendine boş duvarlara bakarak geceler boyu haykırmıştı. Bir alkoş şişesi bile ondan daha cesurdu belki de. En azından denize bıraksan,e ngin okyanusları aşardı. Kavurucu güneşi aşardı. Raks ederdi dalgalarla belki fırtınalarla cenk ederdi.

Ama önünde bir çınar ağacı gibi dikilen adamın tam kalbinden öldürerek parçalamazdı içten içe.

Evet, cam bir şişenin dahi yüreği yoktu Rüzgar da.

Geçmişteki korkularıyla harmanlanan kabuslarının bir damlalık zehrinden sebepli gelecek günlerin en güzel şifasından ve bal tadından etmişti kendini. Bile isteye sürgün ederek yok olsaydı keşke. Kanı kuruyabilirdi. Canı yok olup gidebilirdi. Sefil bedeni yok da olabilirdi. Zaten korkak olan yüreği artık kan pompalamasa da olabilirdi misal. Keşke yok olsaydı  diyordu Rüzgar.

Devran ne bulmuştu da sevmişti bu aciz ve korkak yüreği de siper edebilmişti tüm cesaretini  bilmiyordu. Yitip gitmiş sıhati ve kaybolan güzelliğini de yıllara feda etmişti Rüzgar zaten. Hoş, kalbi çirkin olunca sureti güzel kılınsa ne olurdu. Güzellerin de en güzeli olan yüzü tek bir kalbi mutlu etmeyi becerememişti ki zaten. Yüz güldürememişti, yol yordam bilmemişti.

O gece Adana'dan bir gölge gibi kaybolup giderken ailesinin evine gitmiş uzun bir süre gizlenmişti. Ailesinin de desteğiyle birinci sınıfı yeniden hayallerindeki ülkede devam ederken kim var kim yoksa izini silip hayatlarından hiç var olmamışcasına gitmişti.

Dilek  Listesi (bxb)Where stories live. Discover now