*25. Bölüm*

7.4K 762 90
                                    

(Multi : Mehmed Emin Ay-Hu kuşu)

Ve

Allah şahitti

Züleyha ne kadar ateşse,

Yûsuf o kadar iffetti ...

🍃 BârGirân 🍃

-Hu kuşu bu gece inledi durdu
Hu diye, hu diye, hu diye diye
Dertli gönülleri yaktı kavurdu
Hu diye, hu diye, hu diye diye... '

Kucağında uyuyan minik kıza sevgi dolu gözlerle baktı Emir. Afra'yı el kadar küçültüp kundağa sarmışlar gibi hissediyordu. Öyle çok benziyordu ki Sümeyra'cık anneciğine. Kaşı, gözü, dudakları... Kalemle çizilmiş gibi güzel ve kusursuzdu. Ona baktığı her an evvela hayranlık duyuyor, sonra tefekküre dalıyordu. Nitekim insan eşref-ü mahlukat yani yaradılmışların en şereflisi idi. Bunu gözlerde görebiliyordu.

Ayakta dolaşmaya bir son verip gidip sedirin kıyısına oturdu. Annesi Halide hanım ve süt kardeşi Afra bu küçük hanımefendiyi ona bırakıp evde yapılacak kınaya gitmişlerdi. Karnı tok, altı temiz olduğundan Emir'e düşen yalnızca bu miniği oyalayıp uyutmak düşmüştü. Zaten söylediği ilahi ile Sümeyra'nın gözleri çarçabuk kapandığından ekstra uyutma zahmetine girmeyecekti. Beşiğine bıraktığı bebeğin güzel yüzünü seyretmeye devam etti. Onu kucağına aldığı an ne dert ne tasa kalmıyor, içi huzurla doluyordu. Yüzünde istemsiz bir tebessüm oluştu.

-Yüzün melek, kokun cennet gibi dayıcığım. Bu gözler sana bakmaya doyamıyor güzel Sümeyra'm... 'dedi kısık bir mırıltıyla. Bir iç çekti derinden. Bu ismi ne zaman telaffuz etse ağzında tatlı kurabiye yemiş gibi bir hoşluk peyda oluyordu. Ve zihninde canlanan o güzel hayaller kalbini güvercin misali kanatlandırıyordu.

Hümeyra... Eğer gitmemiş olsaydı belki de şimdilerde onunla kuracaklardı bir cennet anahtarının hayalini. Sümeyra gibi annesine benzeyen denizden gözlü bir kız çocuğu düşledi. Yutkunamamıştı. Her gün, her an dilinden düşmüyordu ismi. Kabul kızgın, kırgındı Emir'e. Fakat bir sesini duysa, yahut birinden iyi olduğunun haberini alsa yetecekti ona. Kalbinin yangını dinmeyecek, hasreti hiçbir vakit geçmeyecek, aşkı asla bitmeyecekti ama en azından iyi ve mutlu olduğunu bilecekti.

Duyduğu kapı sesiyle ayaklandı birden. Ağladığı ve gözlerinin kızardığının farkına varmıştı. Ve annesinin onu böyle görüp yine kahrolmasını istemiyordu. O yüzden bir an evvel odasına sığınması iyi olacaktı. Merdivenlerden önce çıkmış olan Afra'nın yüzüne bakmamaya çalıştı.

-Ağlamadı pek. Oynadık, az evvel uyudu.'dedi kısık bir sesle. Başını çevirip son bir bakış bıraktı seyyar beşikte uyuyan minik meleğe. Ve dönüp gitmeden önce mırıldandı.'Ben namaz vaktine dek odamdayım.'

Yattığı yerden sıçrayarak uyandı Halide hanım. Alnı boncuk boncuk terlemiş, başında her vakit bulunan küçük beyaz iç tülbenti hafifçe kaymıştı. Dehşet içinde açtığı gözleriyle ard arda besmeleler çekerek doğruldu yerinden. Elini göğsüne bastırıp hızlı nefesini düzene sokmaya çabaladı. Gördüğü iç içe iki rüya onun elini ayağını buz kestirmişti. Düşünüyordu. Gecenin sabaha yakın bu vaktinde derin derin düşünüyordu. Evvela hayra yormak gerektiğini anımsamış, şimdi ise yataktan kalkıp camın önündeki koltuğa oturmuş vaziyette bir mana arıyordu gördüklerinde.

-Rabbim... Sen hayırlara vesile et... 'dedi mırıltıyı andıran titrek sesiyle. Bakışları camdan görünen sokak lambasının sarı ışığına kaydı. İki rüya görmüştü. Iki rüya ancak ilki yaşadığı, bildiği bir olaydı. Rahmetli eşi İbrahim Bey ve oğlu Emir ile Bursa'da iken sık sık gittikleri Ulu Camii'deydiler. Oturduğu yerde az ötedeki oğlu ve kocasını tebessümle izliyordu. Derken İbrahim Bey ellerini havaya kaldırmış ve güzel bir dua etmişti Emir için. Halide hanımda tıpkı onun gibi en içten hisleriyle âmin diyivermişti. Lakin sonra garip bir şey olmuş, bu duaya hemen yanıbaşında oturan yaşlı, ama gözleri denizden de mavi bir kadının âmin dediğini işitmişti. Hatta öyle ki, kadın duaya amin dedikten sonra kucağındaki pembe kundaklı bebeğin minik elindeki kızarıklıktan öpmüştü. O zaman bu manzara pek dikkatini çekmese de gülüp geçmişti. Fakat şimdi rüyasında görüyordu...

Göklerdeki Nikah (Tamamlandı) حيث تعيش القصص. اكتشف الآن