Frambuaz

78 20 24
                                    


Kendi kendime verdiğim bir günlük tatilimin sonuna gelmiş, ama bu durumdan hiç de şikayetçi olmadan, yüzüme yayılmış kocaman gülümseme ile hem benim hem de Mingyu'nun evine epeyce uzakta bir fırına gitmiştim. Fırın dediğime bakmayın bu civarın en sevimli mekanından bahsediyorum aslında. Daha önceleri pek gelmesem de adının oradan buradan kulağıma çalındığını ve bir kere de limonlu kek yemek için uğradığımı belirtmeliyim.

Cam dış kapısını yaslanarak açtığımda burnuma çalınan şekerli koku da tıpkı hatırladığım gibiydi. Mingyu'ya bir şeyler alıp ona sürpriz yapma isteğimi kamçılayan bu koku ile kendimden emin adımlarla tatlılar bölümüne yöneldim.

Frambuazlı pastalar, donutlar, çikolatalı cupcakeler... Ne ararsam vardı ama Mingyu ne severdi ki?

Kısa bir düşünmeden sonra en çok satılan ne ise ondan almaya karar vermiştim. Bence gayet mantıklı bir karardı. Olasılık hesabı ile bakarsak Mingyu'nun sürprizimi beğenme ihtimali bu şekilde en fazlaydı.

"Affedersiniz?"

Gözümü tatlılardan ayırmadan görevliye seslendiğimde, görevlinin yaklaşan adım seslerini duydum ve tatlıları birkaç saniye daha inceleyip başımı kaldırdım.

"Acaba en sevilen..."

Wonwoo...

Tam karşımda duran çalışan, fotoğraftakinden bile yakışıklı yüzü ile bana bakıyor ve cümlemi bitirmemi bekliyordu. Saçları daha uzun ve belki birkaç ton daha koyu; yüz ifadesi daha asıktı. Her ne kadar Mingyu'dan kısa olsa da boyu düşündüğümden daha uzundu. Zayıftı, baya zayıf ama vücudu gayet de biçimli görünüyordu. Yalnızca dış görünüşünü değerlendirecek olursam pekala Mingyu'nun bu çocuğu sevmesine hiç de şaşırmazdım.

"Evet?"

"En çok hangisi satılıyor?"

"Anlamadım?"

"Şey... Ben..."

Üzerimden bir türlü atamadığım şaşkınlık yerini yavaş yavaş gerginliğe bırakıyordu. Hiç tanımadığım birinin önünde sanki düşmanımmış gibi gittikçe daha da rahatsız hissediyordum. Neden olduğunu anlamadığım bir öfke nabzıma baskı uyguluyor ve kalp atışlarım delice artıyordu.

"Ben... Sevgilime sürpriz yapacağım da."

Neden böyle demiştim ki?

"Ahh, anladım."

Yüzüne yapmacık bir gülümseme kondurduktan sonra devam etti:

"Sevgilinizin ne sevdiğini bilmiyor musunuz ama?"

İçimden "Nasıl bir tatlı sever bilmiyorum ama en azından onu zor anında yalnız bırakıp tanımadığım insanlara küstahlık da yapmıyorum." Demek geçse de cevabım farklı oldu:

Kocaman bir gülümseme ile yavaş bir kafa sallama ve dişlerimin arasından gevelediğim birkaç kelime:

"Biliyorum. En tutulan tatlıdan lütfen!"

Parayı da uzatınca aniden solan gülümsemem yerini soğuk ve dik bakışlara bırakmıştı. Bunu fark eden Wonwoo, hiçbir şey demeden işini yapmaya devam etti.

Sonra birden aklıma gelen düşünce ile tamamen fikir değiştirdim. 'Ya Mingyu Wonwoo'nun burada çalıştığını biliyorsa ve ona aldığım tatlı Mingyu'ya yalnızca Wonwoo'yu hatırlatırsa... üzülürdü, hem de çok üzülürdü.'

"Affedersiniz!"

Wonwoo da benden pek hoşlanmamış olacak asık suratı ile bana döndü. Tatlıları çoktan hazırlamış paket yapmıştı.

"Başka bir şey?" Dedi elindeki poşeti bana doğru uzatırken.

"Teşekkürler kalsın." Dedim. Parayı çoktan ödediğime göre kötü bir şey yapmış sayılmazdım herhalde değil mi?

Hızlı adımlarla kafeden çıktığımda Mingyu'nun evine doğru yola koyuldum. En son Wonwoo'nun bir şeyler mırıldandığını duyduğuma da eminim. Ve eğer soracak olursanız, derseniz ki "Hao, sence Wonwoo ne mırıldandı?" Tahminim küfür ettiği yönünde olacak. Her ne kadar o daha çok hak etse de...

One Bud Of BloodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin