Papatya

258 27 26
                                    

Toprağın o ham, tanıdık kokusu ciğerlerime doluyordu. Bazı günler çok daha yoğun olan bu keskin koku, tam önümde bir parfüm şişesi kırılmış da aldığım her nefeste bütün hücrelerime yayılır gibi yoğundu. Nedenini bilmiyordum ama pekâlâ sonucunu tahmin edebiliyordum. Ne zaman toprak, çiçekler ya da doğanın herhangi bir parçası benimle bu denli fazla iletişim kursa o gün bir şeyler olacak anlamına gelirdi.

Adımlarımı hızlandırıp her hafta uğradığım tenha bir bahçeye doğru yöneldim. Kalbim de sanki bedenimin hareketlerine ayak uydurmak istercesine hızlanıyor, adeta göğsümden fırlayacak gibi çarpıyordu. Keskin toprak kokusunun buna neden olduğunu bilsem de yapacak pek bir şey yoktu. Korkuyordum çünkü tecrübelerim bana bunu öğretmişti. Doğa beni uyarıyordu.

Bahçeye ulaştığımda, etrafıma bakıp bir göz gezdirdim. Yakalanmak istemezdim ne de olsa kime ait olduğunu bilmediğim bir yerdeydim. Genişçe bir bahçenin içinde eski bir köşk konumlandırılmış, çevresi buranın ne kadar değerli olduğunu bağırırcasına duvarlarla örülmüştü. Ancak duvarın birinde oluşan bir çatlak zamanla büyüyüp üstünde duran ağırlığı daha fazla taşıyamamış ve yıkılmış olacak ki benim bu bahçeye gizli gizli girmemi sağlayan kapı da tam olarak oydu.

Ben de bir gün yürüyüş yapmaya karar verdiğimde şans eseri görmüştüm burayı. Kendi başlarının çaresine bakmaları umularak terk edilmiş onlarca minik hayat vardı o soğuk ve cansız duvarların arkasında, belki de daha kötüsü ölüme terk edilmişlerdi. Kimse onlarla ilgilenmezse yaşayabilecekleri de yoktu. Gelincikler, papatyalar, menekşeler, boyunlarını uzatmaya çalışan çimler ve daha nicesi...

Köşke doğru yol alan patikadan çıkıp duvarların çevresini dolanmaya başladığımda aklımda olan tek şey o minik hayatlardı işte. Her hafta uğradığım için gizli kapımın nerede olduğunu gayet iyi biliyordum. Kimi yerleri yosun tutmuş gibi yeşilleyen, kimi yerlerinde ise irili ufaklı çatlaklar yer edinen duvara bir elimi dayayıp destek alarak kurumuş ağaç dalları ve yaprakların arasından geçtim. Köşkün arkasına doğru büyükçe bir orman başlıyordu ki insanların bahsettiğine göre de tehlikeli bir yerdi. Ama ben inanmıyordum buna. Doğa, tehlikeli olamazdı; huzur ve mutluluk kaynağı olabilirdi ancak. Aldığımız nefesten içtiğimiz suya kadar hep oydu. Sevgi verdiğimizde sevgi alacağımız güzel bir kaynaktı o.

Çevresini on dakika kadar dolandığım duvarda en sonunda kapıma yaklaştığımı belli eden "V" şeklindeki çatlağı gördüğümde derince bir nefes verip yürümeye devam ettim. Özel mülke izinsiz girmenin kanunen cezasının ne olduğunu hatırlamaya çalışırken çoktan duvardaki açıklığa ulaşmıştım bile. Normalde benim bir buçuk katım uzunluğundaki duvar daha önce bahsettiğim geniş çatlak sayesinde omuz hizama kadar gelen bir açıklık oluşturuyordu. Ben de her zamanki gibi bu açıklığın sağ tarafında bulunan ağacın gövdesine ayağımı koyup kendimi duvarın diğer tarafına attım. Ellerimi son anda yere koyduğumdan olacak düşmekten kurtulmuştum.

Siyah kot pantolonumda yer yer oluşmuş toz lekelerini elimle çırpıp ayağa kalktım. Sonrasında ise hızla çevrede göz gezdirip güvende olduğumdan emin olmak istedim. Bahçe her zamanki gibi sessiz görünüyordu. çınar ağaçlarından en uzununda bir sincap geziyor arada durup bana bakıyordu. Oralarda bir yerlerde yuvası olsa gerek endişeli görünüyordu. Ev ise ne zaman terk edildiğini bilmesem de sanki hayaletlerin yaşaması için inşa edilmiş gibi ruhsuzdu. Ne zaman gelsem olduğu gibi yine tüm kapıları ve pencereleri kapalı ve itiraf etmeliyim fazlasıyla korkutucuydu.

Keskin toprak kokusunu içime derince çekip "Bu sefer yanılın lütfen." Dedim kendi kendime. "Bu sefer hiçbir sıkıntı olmadan eve döneyim."

Beni heyecanla bekleyen minik papatyalarım gözüme ilişince, birkaç saniye gözümü kapatıp onları hissetmeye yoğunlaştım. Daha sonrasında gözlerim tamamıyla odaklanmış şekilde papatyaları buldu ve onlara yaklaştım. Eğilip parmağımın ucu ile nazikçe yaprağını okşadığımda nihayet benimle konuşmaya hazırdı. Bedenime yeni bir ruh üflenir gibi o minik papatyayı hissettim. Kalbimde duyguları, zihnimde düşünceleri bir bir belirirken onun rüzgarda dalgalanan gövdesi benim kendi bedenimmişçesine, toprağa uzanan kökü ayaklarım, kollarımmışçasına canlı hissettim o papatyayı.

One Bud Of BloodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin