Kiraz Çiçeği

77 10 11
                                    

Mingyu, kalbimde filizlenen bir koca çınardı.

Mingyu, liseli aşıkların gönül itiraflarının tanığı, rüzgarla dans eden kiraz çiçekleriydi.

Mingyu size daha önce dediğim gibi bütün çiçeklerimin birleşimi ve yüreğimi dolduracak tek sevgiydi.

Mingyu güzel bir şeydi.

Kalbimde ondan başkasına yer bırakmayacaktı. Bu belki sağlıklı bir duygu bile değildi ama işte... Aşk böyle bir şeydi, ne yapabilirdim ki?

***

"Seni seviyorum Hao..." demişti. "Seni seviyorum."

Hayatımı değiştiren iki kelime, duyduğum anda donup kalmama neden olmuştu. Sonrasında ise gözümden yaşlar akmaya başlamış hatta Mingyu'yu bir an endişelendirmiş ama nihayetinde benim de ona durmaksızın ve bağırırcasına "Ben de seni! Ben de seni seviyorum Mingyu!" Demelerim ile ikimizi de dünyanın en mutlu insanı yapmıştı.

Düşününce, tüm bunlar nasıl oldu hala bilmiyorum. Öleyazmış bir minik canın peşine düşüp bir başkasına vurulmuştum. O bakımsız arka bahçeden Mingyu'nun üst kattaki odasına savrulmuştum. Parmaklarımın arasında ipek saçları, şaşkın bakışlı iri gözleri, burnunun ucundaki beni... Her şeyini sevmiştim ben meleğimin. Belki de bu nedenle geri kalan her şeyden vaz geçmeye de bu kadar hazırdım.

Size daha önce dediğim gibi, Mingyu'suz olan hayatımın nasıl Mingyu'lu bir hayata döndüğünü anlatacağım size. Tüm çiçeklerin anlamını yitirişini anlatacağım. Mingyu'ya olan aşkımı anlatacağım.

Ve yine size daha önce bahsettiğim o 'güzel şeyi' anlatacağım.

***

Günler birbirini hızla kovalamış, Mingyu ile 'gerçek iki sevgili' olalı neredeyse bir ay olmuştu. O günkü itiraflardan sonra liseli aşıklar gibi birbirimizi nerde görsek aptal aptal sırıtır arada kaçamak öpücükler paylaşır olmuştuk. Aslına bakarsanız Seungcheol zaten bizi sevgili bildiğine göre buna ne gerek vardı, bilmiyorum. Belki de sadece bu şekilde daha çok eğleniyorduk.

Mingyu söylediği gibi araştırmalarına devam etmişti. Bu beni biraz huzursuz etse de Mingyu'ya iyi geldiği için ses etmemiştim. Hayatta bir uğraşı olması iyileşmesine yardımcı oluyordu. Ayrıca öğrendiği her yeni bilgi ile beni darlamaktan ve benim ona sıkı sıkı sarılmalarımdan karamsarlığa zaman bulamıyordu.

Doğrusu, mutluyduk ve sevgilim gün geçtikçe toparlıyordu. Hatta birkaç kilo dahi almıştı. Güzelliğine güzellik katmıştı. "Sen bana iyi geliyorsun Hao." Diyordu bana. "Bu belki bencillik ama ne olursa olsun yanımda olmanı istiyorum."

Yumuşacık yanaklarını okşayıp "Ne olursa olsun yanındayım." Demiştim ben de ona. Bunun ne anlama geldiğini ikimiz de biliyorduk. O anlamın altında ezilmiyorduk belki ama ağırlığını omuzlarımız üzerinde hissetmediğimiz bir saniye dahi yoktu.

Sonradan öğrendiğime göre Wonwoo dahil çevresindeki herkesi terk etme nedeni de buydu: onlar için bu vedayı kolaylaştırmak. Yavaş yavaş kopmaktan ve acı bir özlemle anılmaktansa bu hayatı terk edişinde kimsenin üzülmeyeceği bir senaryo hayal etmişti. Tabii bu mümkün değildi, öyle kolay da değildi.

Ben ise arada bir kendi evime uğrasam da çoğu gün Mingyu ile kalıyordum. Seungcheol bile beni aileden biri olarak kabul etmişti. Jeonghan hyung hala eve uğruyor, Mingyu ile vakit geçirip Hyung ile atışıyordu. Seungcheol Hyung'un o suratsız Noona ile ayrılması bile aralarının düzelmesine yetmemişti ama hani derler ya görünen köy kılavuz istemez diye, o iki aşığın birbirine kavuşması da an meselesiydi işte.

Uzuuuuuuuuuun bir zamandan sonra ilk kez yb yazdım T_T Aslında çok gurur duyduğum bir yb de değil ama sanırım kendimi zorlayıp bir finale bağlamayı deneyeceğim. 💕💕💕

One Bud Of BloodWhere stories live. Discover now