BÖLÜM 21

2.4K 93 48
                                    

"Bu adamı tanıyor musun?"

Ölen adamın kimliğini öğrendikten sonra bir kaç dakika dosyayı incelemiş, beni kendi hayal kırıklıklarıyla dolu iç dünyama bırakmıştı. Ama bu çok kısa sürdü. Dosyayı masanın üstüne, önüme atarak sorularına başladığında zayıflığıma iç çekerek gözlerimden dökülen bir damla yaşı sildim.

"Hayır."

Polis yavaş hareketlerle karşıma oturdu. Sorularına başladığında bu kez istediği cevapları alma umuduyla eskisinden daha yumuşak olmayı denedi.

"Kim öldürdü onu?"

"Bilmiyorum."

Hafifçe iç çekti. Gözlerini üzerimden ayırmıyordu. "Sen mi yaptın?"

Derince soluyarak ona baktım bana inanmayacağını bilmenin umutsuzluğuyla. "Hayır. Yemin ederim ben bir şey yapmadım."

Ellerini masanın üzerine koydu. Parmaklarını masanın üzerinde tıngırdatarak bir kaç ses çıkardı. "Abin mi yaptı?"

"Bilmiyorum." Bilinçsizce mırıldandım gözlerim parmaklarının üzerindeyken. Kafamı iki yana sallayarak devam ettim. "O yapmaz."

Derin bir nefes aldı sıkılmış gibi. "Bilmeden nasıl emin olabilirsin yapmadığına?"

Ne diyeceğimi bilemeyerek bir kaç saniye yüzüne baktım. "Ben... Bilmiyorum."

Dişlerini sıkarken ne kadar sinirlerini bozduğumu gözlerinden geçen sert ifadeden anladım. "Seni tehdit mi ediyor?'

Benden ve verdiğim cevaplardan ne kadar nefret ettiğini biliyordum. "Hayır." Ama verebilecek başka bir cevabım yoktu ona. Tüm bunları hiç yaşamamış olmayı dilerdim.

"O zaman suç ortağısın."

Bu kez sadece gözlerimi karşımda dikili kirli gri duvara çevirdim. O da devam etti konuşmasına.

"Birlikte mi yaptınız?"

Onu inandıramayacağımı biliyordum. Görevinin ehli bir polis olduğu her halinden belli oluyordu. Bütün oklar bizim üzerimize çevriliyken başka bir ihtimali aklından bile geçirmiyordu. Bu yüzden bu kadar üzerime geliyordu. Çözümlenebilecek bir kutu olduğumu düşündüğü için. Ama yanılıyordu. "Hiçbir şey yapmadım. Yemin ederim..."

Kaşları derince çatıldı bana bakarken. O sırada kapı açılıp başka biri girdi içeriye. Elindeki olay yeri resimlerini amirine uzattığında kısa bir an bana baktı. Amiri dosyayı elinden çektikten sonra dışarı çıkmasını söyledi ona sert bir sesle. Kimseyi gözü görmüyor olmalıydı.

Bana dönüp elindeki dosyayı bu kez masanın üzerine fırlattığında öfkesine hakim olmaktan vazgeçmişti. "Al bakalım. Öldürdüğünüz adamın fotoğrafları. Şimdi beraber inceleyelim mi ne dersin?"

Sonraki saatler ölüm gibi geçti. Bitmek bilmeyen sorgunun her saniyesi biraz daha beni yıpratırken o adam sorularını sormaktan bir an olsun vazgeçmedi. Gösterdiği fotoğraflar her saniye beni daha çok zorlarken içimden tüm bunların bitmesi için durmadan dualar mırıldandım. Ama ne o adamın soruları bitti ne de o tıkılı kaldığım odada geçirdiğim vakitler.

Artık benden bıkıp işlerine yarayacak bir şey söylemeyeceğime emin olduğunda içeriye giren başka bir polise ifademi yazılı olarak almasını ve nezarete koyulmamı emretti. Duyduğum cümleyle hiçbir şeyin henüz bitmediğini anlamıştım.

İfademi verdikten ve imzaladıktan sonra o boş nezarethane odasına tıkıldığımda, en azından o suçlayıcı bakışlardan ve konuşmak zorunda kalmaktan kurtulduğum için seviniyordum. Ama bu çok sönük bir duyguydu. Öyle ki boğazıma tırmanıp orayı yakan bir acı, beni ve abimi bu duruma düşürdüğü için Ali'ye duyduğum nefreti kendine hatırlatıp bunun silinip gitmesine neden oldu.

ABİ BELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin