BÖLÜM 26

5K 195 160
                                    

Beni görmeyi beklemediği duraksayan bakışlarından belliydi. Bizim masaya doğru ilerleyen adımları benim arkamı dönüp ona bakmamla durdu. Şaşkınlığın işlediği gözlerinde beliren kararsızlık neden burada olduğumu sorguluyor gibiydi.

Hüseyin bey "Ali, gel oğlum buradayız." diyerek seslendi ona.

Ağır birkaç adım atarak bize yaklaştı. Masanın yanına geldiğinde gözleri hala üzerimdeydi. Babası "Bir şeyler yiyelim dedik oğlum. Gel otur sonra kalkarız." diyerek sıradan bir sesle konuştu. Bir an gözleri yanımda oturan babama takıldı ve neden birlikte olduğumuzu anlamış gibi kafasını salladı babasını onaylayarak. Karşımda bulunan sandalyeyi çekip oturduğunda gözlerimi ayıramadan onu izliyordum. Durumu garipsese de bir şey söylemeden oturmuştu masamıza.

Bakışları tekrardan kısa bir an bana değdiğinde gözlerimi kaçırdım. Rahatsız hissederek ve bunu da belli ederek yerimde kıpırdandım. Gözlerimi gergince ilerideki mavi denize diktm ve onun çekim alanından kurtulmaya çalıştım.

Babası telefonla konuşurken çağırdığı kişinin Ali olduğunu düşünmemiştim. Bizi karşı karşıya getirmekten kaçınacağını sanıyordum ama o sanki bizi burun buruna getirmek istermiş gibi ilk yaptığı oğlunu aramak olmuştu.

Bakışlarım göz ucuyla karşımdaki adama döndüğünde onun da arkaya yaslanmış tuhaf bakışlarlarla beni izlediğini gördüm. En son görüşmemiz pek iyi geçmemişti. Ondan nefret ettiğimi yüzüne bağırdığımda ne kadar delirdiğini şu an bile hatırlıyordum. Delici bakışları sanki bana o anı hatırlatıyor ve buna kızgınlığını hissettiriyordu. Bu histen kaçınmak isteyerek tekrar bakışlarımı kaçırdım.

"Sen bir şeyler yemek ister misin Ali?"

"Hayır." diyerek kısaca cevap verdi Ali babasına. Sesi ifadesizdi.

Hüseyin bey babama dönerek neşeli bir sesle "Gençlerin bu akşam pek iştahı yok Sami." dedi. Bize takılarak ortamı yumuşatmaya çalışıyordu muhtemelen.

Buna bir tepki veren kimse olmamıştı. O sırada garson gelip tabakları bıraktığında kollarıma sarıldım gergince. Bir an önce bu gecenin bitmesini diliyordum. Kulağımdan başlayıp kafama baskı yapan çok feci bir ağrı vardı ve gittikçe dayanılmaz bir hala alıyordı. Dahası Ali'nin karşımda oluşu beni istemsizce geriyor, abimlerin bizi bir arada görecek olması ihtimali ödümü koparıyordu. Sırf bu nedenler yüzünden bile başımdaki ağrı gittikçe daha dayanılmaz bir hal alıyordu.

"Buranın mezeleri çok güzel oluyor Sami. Şundan da dene." Babam ve Hüseyin bey yemeklerini yerken bu anın ne zaman biteceğini sayıyordum. Onlar yemeklerini yiyip gelen çaylarını karıştırırken "Burada tavla var mı?" diye sordu Hüseyin bey, gelen garsona.

Bakışları babama dönerken "Bir el atar mıyız Sami?" diye sordu neşeyle.

Babamın yüzünde buraya geldiğimizden beri ilk kez keyifli bir ifade oluştu. Yerinden doğrularak "Olur, Hüseyin." dedi.

Kaşlarımı çatarak ona döndüğümde bu rahatlığına sinirle soludum. "Baba, gitmemiz gerek artık."

Sinirle konuşmama karşın babam onu dürten elimi iterek "Dur bir. Bir el oynayalım gideriz. Sen şu sevdiğin tatlıdan ye o sıra, sıkılmazsın."

Tek derdimin sıkılmak olduğunu mu sanıyordu gerçekten. Dudaklarımı sıktım huzursuzca. Garson gelip tavlayı masaya bırakıp gitmişti. Onlar oynamaya başladığında gözlerim istemsizce Ali'ye kaydı.

Bakışları babamların oynadığı oyunun üzerinde olduğundan onu inceledim kısa bir an. Serin havaya rağmen üzerinde siyah bir tişört vardı yine sadece. Kollarını birbirine dolamış çattığı kaşlarıyla tavlaya bakıyordu. Yüzünde duygu namına tek bir ifade bile yoktu.

ABİ BELASIWhere stories live. Discover now