22. bölüm

565 24 1
                                    

Bölüm şarkısı = bugün dünden iyi

Asiye

Dorukla iki gündür prova yapmıyorduk. Yarışmaya da bir buçuk gün falan vardı. Acaba birini bulabilmiş miydi? Meraktan çatlıyordum resmen. Okula girip sınıfımıza geldik. Koridorun başında doruğu görünce "Benim tuvalete gitmem gerek." Diyip doruğa doğru yürüdüm. Çaktırmadan arkama baktığımda aybike bana gözkırptı. Utanarak önüme dönüp doruğa doğru yürümeye devam ettim.

Telefonundan berkle beraber bir şeylere bakıyorlardı. Berk beni görünce doruğun yanından ayrılıp hızla sınıfa gitti. Doruk kafasını telefondan kaldırdığında ona doğru gelen beni farketti. Bana kaşlarını çatarak baktı. Tam önünde durdum. "Birini buldun mu?" Dedim direk konuya girerek.

"Neden soruyosun?" Dedi. Sinirle bir nefes alıp "Buldunuz mu dedim." Dedim sinirle. "Bulduk ama büyük ihtimalle kaybettik." Dedi bağırarak. Bağırmasıyla birazcık afallasamda toparlandım. "Ozaman ben yarışmaya devam ediyorum. O kişiyle yarışmaya katılmak zorunda değilsin." Dedim.

Sinirli bir şekilde güldü. "Sen bu işi oyun sanıyorsun galiba?" Dedi. Gözdevirip sinirle bir nefes aldım. "Bak özür dilerim. Öyle aniden bırakmamam gerekirdi. Bak istersen tüm gün hatta okuldan sonrada çalışırız. Olmaz mı?" Dedim birazcık daha yumuşayarak. "Sadece okuldan sonra yetmez. Akşam bana gel çalışırız." Dedi.

Kaşlarımı çatıp "Ben sana neden geliyorum? Sen bana gel. Allah allah." Diyip sınıfa doğru döndüğümde "Asiye hanım nereye? Prova yapmamız gerek tüm gün." Dedi. "Ozaman hocadan izin alalım." Dedim. "Heh mehmet hoca geldi. Hocam bizim provamız var. Dersinize gelmicez." Dedi. Hoca kafasını salladı. "Peki kolay gelsin." Dedi. "Saolun hocam." Dedim. Hoca "Bir şey değil." Diyip derse gitti. Bizde dorukla konferans salonuna gittik.

Bugün bütün gün çalıştık. Biraz yorucu olsada zevkliydi aslında. Ah salak asiye. Sen ne diye harikanın tehditlerine boyun eğersinki. Zamanımızın çok dar olması dışında her şey güzel gitmişti. Acaba doruk bu akşam bize gelicek miydi? Gelicem desede emin olamamıştım. Malum ilk gelişi çok iyi değildi.

Okul çıkışında ömer ve oğulcan pilav arabasında satış yapmaya gitti. Aybike emeli okuldan alıp eve gitti. Bende bir kaç şey almak için bakkala gittim. Gerçi paramız yoktu oyüzden yine veresiyeye yazdırıcaktım. Elimizden bir şey gelmiyordu. Ayın başında paramızın çoğu bakkala gidiyordu. Aybikelerin manyaslılardan aldığı parada kullanmıyorduk. Abim aybikelerin onlardan para aldığını duyunca çok kızdı. Parayı kenan manyaslıya geri vermeye çalışsada kabul etmedi. Abimde o parayı kenarda tutmaya karar verdi. Bizimkiler çok sevindi. Aybike hariç ömer oğulcan sevincini belli etmedi.

Bakkala girdim. Herzamanki gibi kasada selim vardı. Beni görünce gülümsedi. "Asiye selam." Dedi. Bende gülümseyip "Selam. Şey ben üç makarna ikide ekmek alıcaktım." Dedim çekinerek. Kafasını sallayıp hızla dediklerimi hazırlamaya başladı. Tam o sırada içeriye selimin babası hilmi amca girdi.

"Selim o koyduklarını hemen yerine koy. Bunlara artık bir şey vermiyorsun." Dedi. "Baba neden ama?" Dedi selim yalvaran bir ses tonuyla. "Artık bu bakkalda veresiye yok." Dedi. "Hilmi amca her ay başında borcumuz olan parayı eline vermiyor muyuz?" Dedim sinirle. "Evet baba. Her ay veriyorlar." Dedi selim.

"Umrumda değil. Belki bir gün bir üç kağıtçılık yaparsınız. Bu çek de değilki polise şikayet et." Dedi. Bildiğimiz homurdanıyor. Ailemizin olmadığını evimize az para girdiğini bile bile bize böyle davranması içime oturmuştu. Hiç mi vicdanı yoktu bu adamın? Hadi parasını vermesek neyse her ayda parasını eline veriyorduk.

Sinirle bakkaldan çıkıp yürümeye başladım. Ağladım ağlıcaktım ama kendimi tuttum. Dudaklarımı birbirine bastırıp yürümeye başladım. Bir süpermarketin önünden geçerken market sahibinin bir kasa sebzeyi marketin önüne bıraktığını gördüm. Sebzelerin kötü olanlarını ayırmış oraya koymuştu.

Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Hayır şimdi utanmanın zamanı değildi. Evde herkes yemek bekliyordu. Hepimizin karnı açtı. Adamın yanına gidip "Abi bir bakar mısın?" Dedim. Adam bana bakıp "Buyur kızım." Dedi. "Şu sebzeleri atıyorsanız alabilir miyim?" Dedim. Adam ilk başta bana şaşkın şaşkın baktı. Kendimi salmamaya çalışsamda çok kötü durumdaydım. Adam "Ta- tabi kızım al." Dedi. "Saolun." Dedim. Adam "Dur sana poşet getiriyim." Dedi. Kafamı salladım. Adam bana baya bir poşet getirdi. Çantamı bir köşeye koyup kasanın önüne eğilip sebzelerden düzgün olanları veya bir kısmını kurtarabiliceğim şekilde seçmeye çalıştım. Üç poşet çıkmıştı. Çantamı sırtıma takıp poşetleride elime alarak yürümeye başladım.

Adam marketin kapısından çıkıp "Kızım dur bir dakika." Dedi. Ona döndüm. Elinde iki ekmek ve yaklaşık dört tane muz vardı. "Al kızım." Dedi. Tam bir şey dicekken "Paraya gerek yok." Dedi amca. Gülümsedim. Nerdeyse ağlıcaktım. "İyi misin kızım?" Dedi amca. Kafamı sallayıp "İyiyim." Dedim. Elindeki poşetleri alıp "Saolun." Dedim. Amca gülümseyip "Önemli değil. Nezaman istersen gelip böyle alabilirsin. Ben yine bir kaç şey veririm sana." Dedi. Kafamı sallayıp "Veresiye yapıyor musunuz? Her ay başı eksiksiz öderiz." Dedim hevesle. Amca gülümseyip "Tabi yavrum. Çok sıkmayın kendinizi. Paranız oldukça ödersiniz." Dedi. Gülümseyip elimdeki poşetleri yere bırakıp amcaya sarıldım. "Allah razı olsun amca." Dedim. Amcada sarılıp "Aman yavrum lafımı olur." Dedi. Amcadan ayrılıp "Görüşürüz amca. Benim eve gitmem gerek." Diyip poşetlerimi aldım. "Görüşürüz yavrum." Dedi amca. Amcaya son bir kez gülümseyip hızla eve gittim.

Eve geliğimde poşetlerden sağ elimdekileri yere bırakıp kapıyı çaldım. Kapıyı aybike açtı. Elimdeki sebze poşetlerini görünce "Kızım sen bu sebzeleri nerden aldın? Ayrıca bunlar neden karman çorman ve bi garip görünüyorlar?" Dedi suratını ekşiterek. "Emel evde mi?" Dedim telaşla. "Yok. Komşunun kızıyla mahallede oynuyor." Dedi aybike. Rahat bir nefes aldım. "İçerde anlatıcam." Dedim ve poşetlerle içeri girdim. Poşetleri abimin yaptığı tezgahın yanına bırakıp çantamıda bir köşeye koydum. Yere oturup ellerimle yüzümü örttüm. "Asiye bu şeyler ne?" Dedi aybike.

"Hilmi amca artık veresiye vermiyor. Oyüzden bu çürük sebzeleri almak zorunda kaldım. Nekadar kurtarabilirsek kar dedim. Adam da acıdı halime biraz muz ve ekmek verdi. Okadar aciz durumdayım ki çürük sebzeleri almak zorunda kaldım. Hayatımdaki en utandığım anlardandı." Dedim. Ağlamaya başladım.

Aybike yanıma oturup kollarını bana sardı. "Tamam tamam ağlama. Çok güzel yapmışsın. Bu hiç utanılcak bir şey değil. Oh biz bundan bir tencere hemde o büyük tenceremizle güzel bi yemek çıkartırız. Hem kadriye teyze kendine alırken bizede biraz yağ almış. Oda var. Emelde muza bayılır zaten." Dedi aybike. Kafamı salladım. Aybike elini yıkayıp sofrayı kurup iki tane bıçak getirdi. Bende elimi yıkayıp kendimi topladım. Aybikede o sırada sebzeleri yıkamıştı. Sofraya oturup getirdiğim sebzelerin çürük yerlerini atıp sağlam yerlerini koyduk. Aybikenin dediği gibi bir tencere yemek çıkmıştı cidden.

Bütün işlerimizi bitirip yemeği ocağa koyunca minderleri koyup yere yattık. "Bugün doruk geliyor." Dedi aybike imalı bir şekilde. Kafamı çevirdim. Yanaklarımın kızarmaya başladığını hissediyordum. "Yani öyle dedi. Ciddiyse gelir." Dedim. "Bence yüzde yüz gelir." Dedi aybike. "Gelsin. Çalışırız." Dedim. "Sen baya baya ısındın bu çocuğa. Farkındasın diğmi?" Dedim.

Kaşlarımı çatıp aybikeye döndüm. "Ne ısınıcam be. Sadece yarışma işini halledicez. Sonra birbirimizden uzak durucaz." Dedim. Omuz silkip "Yani sen durursunda o dururmu bilmem." Dedi. "Aybike." Dedim sinirle. Güldü. "Tamam tamam. Daha fazla zorlamıcam. Ben yemeğe bakıyım." Diyip gitti.

İki bölüm ardarda asdor biraz fazla olucak ama olayların ilerlemesi açısından önemli. Ama yinede ufak tefekte olsa ayber sahneleride olucak. Asdoru sevmediğim için değil. Diğer çiftlerde olsun istediğim için.

Ataman KolejiWhere stories live. Discover now